Konuk Yazar: Yalçın ENGİN
MELODRAMLAR-KARMA TÜRLER (ROMANTİK KOMEDİLER, DRAMLAR, DİNİ DRAMALAR VB.)
Yazı dizisinin ilk bölümünde de belirttiğim gibi seri filmler ağırlıklı olarak kolay tüketilen, eğlendirici, oyalayıcı, sürükleyici özelliklere sahip filmlerdir.
Ancak seyirci; sadece bu tür filmler için değil, ağır dram ve hatta trajedi içeren, hayatın olumsuz ve acı yönlerini gösteren kara filmleri izlemek için de salonları doldurmuştur.
Bu noktadan hareketle dramatik öğeler içeren serilerle ilgili olarak şu tespiti yapmak olasıdır: Seyirci perdede şahit olduğu acılı yaşamlara, ölümlere vb. bir dereceye kadar tahammül gösterebilmekte ve gözyaşı dökmektedir. Bundan dolayıdır ki melodramatik seriler, içerik olarak rafine edilmiş, mizah çeşnili, hafif ve hazmı kolay filmlerden oluşmuştur (Komediler başlığı altında incelenen Hababam Sınıfı serisinin her bölümünde dengeli ve çok fazla ileriye gitmeyen bir duygusallık veya dram, komedi ile at başı ilerler).
Bu başlık altında söz konusu edeceğimiz seriler; komedi, avantür, western ya da erotik gibi çok belirgin özelliklere sahip bir türe ait değildir, tek bir türün şemsiyesi altında toplanamayacak niteliktedir, bir başka ifade ile birkaç türün bileşmesinden oluştuğu için karma türler olarak da adlandırılabilirler.
Küçük Hanımefendi
Muazzez Tahsin Berkant’ın eserinden sinemaya uyarlanan ve romantik komedi, duygusal komedi gibi etiketlere sahip seri, 1961 yılında Nejat Saydam’ın çektiği aynı adlı filmle start alır. Ayhan Işık, Belgin Doruk ve Sadri Alışık gibi üçlü bir lezzet barındıran seri, Nejat Saydam yönetiminde hız kesmeden devam eder: Küçük Hanımın Kısmeti (1962), Küçük Hanım Avrupa’da (1962), Küçük Hanımın Şoförü (1962).
Küçük Hanım’ın Şoförü 1970 yılında bu kez Tunç Başaran yönetiminde ve Sadri Alışık’tan yoksun kadrosuyla tekrar çekilir, aynı yıl Ertem Eğilmez, Kartal Tibet ve Hülya Koçyiğit ikilisi ile Küçük Hanımefendi’yi bir kez daha perdeyle buluşturur.
Karma türler altında yer verdiğim Küçük Hanımefendi, komedi dozu hayli yüksek tutulmuş bir seridir. Bu anlamda, komediler başlığı altında da gösterilebilir.
Küçük Hanımefendi serisi de; Hababam Sınıfı ve Gırgıriye gibi 2000’li yıllarda yeniden gündeme gelmiş, TV dizisi olarak çekilen yeni filmler beklenen ilgiyi görmemiştir.
İki Yaman Kadın: Fosforlu Cevriye ve Şoför Nebahat
1950’li yılların sonu ve 1960’lı yılların başı itibarı ile perdeyle tanışan bu iki meşhur kadın; güçlü ve dominant karakter yapıları, açık sözlülükleri, doğru bildiğinden sapmayan kararlılıkları, giyim kuşamları, kuru gürültüye pabuç bırakmayan erkeksi tavırları ve kendine özgü bir mizah içeren argoları ile Yeşilçam’da “erkek gibi kadın”, “erkeksi kadın”, “hükümet gibi kadın” tiplemesinin en güçlü iki temsilcisi olmuştur.
Belgin Doruk’un kentsoylu, zarif ve kibar bir salon kadını olan Küçük Hanımefendi’sinin aksine, her iki tiplemede dönemdaşları olan Cilalı İbo ve Turist Ömer gibi sokak kültürüyle beslenmiş, yoksulluk görmüş, ezilmiş ama gururlu bir kadın portresi olarak çizilmiştir.
Her iki karakterde de erkeksi tavırlar egemen olsa da, Fosforlu Cevriye muhafazakâr Nebahat’a nazaran dişiliği daha ön planda olan, şuh bir kadındır. Kışkırtıcı cinsel cazibesi ile erkekleri peşinden koşturan bir “femme fatale”, karşı konulamayacak bir arzu nesnesidir.
Yeşilçam’ın nevi şahsına münhasır ve görüp görebileceği en güzel ve çekici aktrislerinden Neriman Köksal’ın adeta ikinci adı haline gelmiş Fosforlu Cevriye’lerden ilki 1959 yılında Aydın Arakon tarafından çekilir. Ardından, yine Aydın Arakon tarafından çekilen Fosforlu’nun Oyunu/Kıtipiyoz’a Tuzak ve Fosforlu Oyuna Gelmez (1962) gelir.
1969 yılında Fosforlu’nun bayrağı Türkan Şoray’a geçer ve seriye Şoray’lı iki Fosforlu filmi daha eklenir. Bana Derler Fosforlu (1969-Ertem Göreç), Fosforlu Cevriyem (1969-Nejat Saydam).
Yanı sıra Türkan Şoray 1977 yılında Memduh Ün’ün çektiği Cevriyem adlı filmde de, Cevriye’ye bir kez daha hayat verir.
1987 yapımı ve Cevriyem’e çok benzeyen bir senaryoya sahip Damga (Orhan Elmas) adlı filmde bu kez Ahu Tuğba üstü kapalı bir şekilde Cevriye olur.
Yıllar yılı gündemden düşmeyen, tiyatro eseri olarak da sahnelenen Fosforlu Cevriye, 1989 ve 2000 yılında TV dizisi ve filmi olarak birer kez daha yorumlanır, hatta İbrahim Tatlıses bile Cevriye’ye el atar: Fosforlu (1989-İbrahim Tatlıses).
Şunu da belirtmek gerekir ki, Suat Derviş’in romanından sinemaya transfer olan ve asıl olarak bir sokak fahişesinin acıklı yaşamının konu edildiği Fosforlu tiplemesi, yukarıdaki filmlerin bir kısmında romanın aslına sadık kalınmayarak bambaşka bir karaktere büründürülmüştür.
1960’lı yıllara damgasını vurmuş diğer baskın kadın karakter Şoför Nebahat ise ilk kez, az sayıda film çekmesine rağmen sinemamızın en önemli kadın oyuncuları arasında yer alan Sezer Sezin tarafından şöhrete kavuşturulmuştur.
Erkeksi giyimi, şoför argosuna olan hâkimiyeti, namusuna olan düşkünlüğü ve bileğinin gücü ile kurtlar sofrasında ekmeğini çıkartmaya çalışan Şoför Nebahat’in zaman zaman acıklı zaman zaman da matrak ilerleyen hikâyesi, 1960 yılında Metin Erksan’ın çektiği Şoför Nebahat ile başlar.
1964 yılında Sezer Sezin’in yanı sıra Filiz Akın ve Cüneyt Arkın’lı kadrosuyla, dramatik yönü ağır basan Şoför Nebahat’in Kızı (Süreyya Duru); 1965 yılında yine Süreyya Duru tarafından çekilen ve mizahi yönüyle dikkat çeken Şoför Nebahat Bizde Kabahat ile seri devam eder.
1970 yılında şoför koltuğunu Sezer Abla’sından devralan “Erkek Fato” lakaplı Fatma Girik, yine Süreyya Duru yönetiminde gaza ve kornaya basar, Gececi Neşet’le mücadele eder, tekmil erkek şoföre racon keser.
Kezban
1960’lı ve 1970’li yıllar boyunca Orhan Aksoy yönetiminde; Kartal Tibet, Ediz Hun, İzzet Günay gibi starlarla uyumlu ikililer oluşturarak bolca melodram çeken Hülya Koçyiğit’in Kezban tiplemesi de, üç filmlik bir serinin başkahramanı olur.
Küçük Hanımefendi gibi Muazzez Tahsin Berkant’ın eserinden beyazperdeye uyarlanan ve tamamı Orhan Aksoy tarafından çekilen Kezban serisi, başlık altında incelediğimiz diğer serilere uyarak özünde melodram olmasına rağmen zaman zaman mizahi unsurlardan destek alarak dramatik dengeyi tutturmasıyla dikkat çeker.
1968 yılında çekilen ilk Kezban filminde Hülya Koçyiğit’in partneri İzzet Günay olur. 1970 yılında çekilen Kezban Roma’da da ise Koçyiğit’e Ediz Hun eşlik eder. 1971 yılında çekilen ve seriyi sonlandıran Kezban Pariste’de Koçyiğit-Günay ikilisi yeniden bir araya gelir.
Ben Bir Garip Keloğlanım
Masalsı dekorlar ve renkli kostümler içerisinde geçen, içerdiği mizahi, avantür, fantastik, duygusal ve hatta erotik unsurlarla tam bir sinemasal kokteyl olarak nitelenebilecek bir başka meşhur Yeşilçam serisi de, ünlü Türk masal kahramanı Keloğlan’dır (Serideki bazı filmler günümüzde geçmektedir).
Keloğlan tiplemesi; 1948 ve 1965 yıllarında daha sinemayla tanışmış olmasına rağmen, seyirciyle 5 filmlik bir seriyle uzun süreli kucaklaşması Rüştü Asyalı sayesinde olur. Asyalı, fizik olarak masal kitaplarında resmedilen ve hayallerde canlandırılan Keloğlan’a inanılmaz derecede benzemesinin yanı sıra, seslendirmesi ve türküleri ile de bu tiplemeyi çokça sempatik kılar, sevdirir.
Diğerleri
Dramlar-Karma Türler başlığı altında da diğer başlıklarda olduğu gibi, birbirini tematik olarak takip eden veya gördüğü ilgi üzerine aynı kadro ve benzeri senaryoyla çekilmiş ikili mini serilere bir göz atalım:
“İki erkek arasında paylaşılamayan kadın” temalı ve Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Gülşen Bubikoğlu üçlüsünü bir araya getiren Alev Alev (1984-Halit Refiğ) ve Paramparça (1985-Halit Refiğ).
Genelev fahişeliğinden patroniçeliğe yükselen bir kadının ibret dolu hikâyesinin gözler önüne serildiği, Melih Gülgen’in 1987 yılında çektiği Patroniçe ve Patroniçe 2.
Zafer Par’ın video piyasası için çektiği, Kibariye ve Bülent Kayabaş’ın rol aldığı 1987 yapımı Şen Sulukule ve Çifte Nikah.
Kerim Korcan’ın eserinden Melih Gülgen’in sinemalaştırdığı ve özel bir hayran kitlesine sahip Tatar Ramazan (1990) ve Tatar Ramazan Sürgünde (1992).
Muhafazakâr sinemanın en önemli temsilcisi Yücel Çakmaklı’nın çektiği ve zamanına göre gişede önemli başarı elde ettiği Minyeli Abdullah (1989) ve Minyeli Abdullah 2.
Muhafazakâr sinemanın bir diğer önemli ismi Mesut Uçakan’ın dini dramları Yalnız Değilsiniz (1990) ve Sonsuza Yürümek (1991).
AYŞECİK, YUMURCAK, SEZERCİK, AFACAN VE DİĞERLERİ
Yeşilçam’da seri halde üretilmiş bir başka film türü veya tarzı, başrolünde sevimli, sevimli olduğu kadar da yaramaz, çokbilmiş, boyundan büyük laflar eden bacaksızların olduğu “küçük yıldızlı” filmlerdir.
Başrolünde her ne kadar bir çocuk olsa da bu filmlerin birer “çocuk filmi” olduğu anlaşılmamalıdır; zira bu filmler içerdiği dram, trajedi, entrika, vurdu-kırdı, cinsellik gibi unsurlarla tartışmasız şekilde yetişkinler için üretilmiş filmlerdir.
Hemen hepsi sektörün güçlü senarist ve yapımcılarının oğlu/kızı olan çocuklarla çekilmiş bu filmlerin yukarıda bahsedilen seri filmlerden en önemli farkı şudur: Filmin başrolünde bir adet çocuk vardır ve bu çocuk karaktere istinaden bir dizi film çekilmiştir. Ancak, bu çocuk karakter söz gelimi Turist Ömer gibi belli bir karakter değildir. Her filmde ismi dışında başka bir çocuktur, farklı bir anne babaya sahiptir. Farklı kişilik özellikleri gösterir ve farklı sosyal statüye sahiptir. Bazen bir milyoner çocuğudur, bazen de vahşi batıda küçük bir kovboy!
Dolayısıyla, bu filmlerin birer seri haline gelmesini sağlayan maya, karakterin çekiciliği, karizması veya olayların sürükleyiciliği değil; salt başroldeki çocuğun varlığıdır.
Söz gelimi, Türk Sineması’nın en bilinen çocuk karakteri olan Ayşecik (Zeynep Değirmencioğlu); Ayşecik Şeytan Çekici (1960-Atıf Yılmaz), Ayşecik Canımın İçi (1963-Hulki Saner), Ayşecik Boş Beşik (1965-Hulki Saner) gibi isminde de “Ayşecik” geçenler dışında 20’ye yakın filmde ve genç kızlığı döneminde de bir şekilde Ayşecik olarak görünmeye devam eder. Bazı filmlerde de diğer çocuk yıldızlardan Ömercik ve Sezercik’e kol kanat gerer veya ablalık eder: Hayat Sevince Güzel (1971-Temel Gürsu), Öksüzler (1973-Ertem Göreç).
Türker ve Berker İnanoğlu kardeşlerin oğulları Yumurcak (İlker İnanoğlu) ve Sezercik’te (Sezer İnanoğlu), Yeşilçam’ın en sağlam yapım şirketlerine sahip babalarının güdümünde bir dizi film çekerek “küçük yıldız” mertebesine yükselirler.
Yumurcak, 7 film boyunca perdeye konuk olur, en çok filmi annesi ve o dönem Türker İnanoğlu ile evli olan Filiz Akın’la çeker: Yumurcak (1969-Türker İnanoğlu), Yumurcak Köprüaltı Çocuğu (1970-Türker İnanoğlu), Yumurcağın Tatlı Rüyaları (1971-Türker İnanoğlu).
Sezercik ise Sezercik Yavrum Benim (1971-Safa Önal), Sezercik Aslan Parçası (1972-Memduh Ün), Sezercik Küçük Mücahit (1974-Ertem Göreç) filmlerinin yanı sıra Bitirimler Sınıfı (1975- Ertem Göreç) ve Küçük Ev (1977-Safa Önal) gibi filmlerde de Sezer ismiyle rol alır.
Film yapımcısı Ümit Utku’nun oğlu olan Menderes Utku’da babasının şirketi Kervan Filmcilik adına çekilen Afacan (1970-Safa Önal), Afacan Küçük Serseri (1971-Ülkü Erakalın), Afacan Harika Çocuk (1972-Ülkü Erakalın), Gariban (1974-Mehmet Dinler), Parasızlar (1974-Sırrı Gültekin) filmlerinde afacanlık yapıp durur.
Seri filmlerin seri yönetmeni Yılmaz Atadeniz, 1970’li yıllarda gişe yapmış çocuk yıldızlı filmlerin formlarını 1990’lı yıllara taşır ve Yeşilçam’da, Şahin Nacar tarafından canlandırılan bir başka Afacan tiplemesi daha zuhur eder. Tamamı Yılmaz Atadeniz tarafından yönetilen 1990 model Afacan serisi üç filmle sınırlı kalır: Afacan (1989), Afacan Ateş Parçası (1990) ve Afacan Tatlı Bela (1994).
2000’Lİ YILLAR VE SONRASI
1980’li yılların sonunda başlayan ve 1990’lı yılların sonlarına kadar etkisi hissedilen kriz boyunca piyasa için üretime zorunlu ara veren Türk Sinema Sektörü, 2000’li yıllardan itibaren yeniden eski canlı ve hareketli günlerine geri dönmüş ve kendi sinemasına küsmüş izleyiciyi tekrar salonlara çekecek filmler üretmeye başlamıştır.
Bu süreçte, yeni ve özgün projelerin yanı sıra konu sıkıntısına girildikçe geçmişte büyük sükse yaratmış kimi filmler, yıllar sonra günümüze uyarlanarak tekrar edilmiş ve sonuç genel itibarı ile pek olumlu olmamıştır. Yazımıza konu teşkil eden seri filmler ve kahramanlar da bu rüzgardan nasibini almış, yukarıda da ayrıntılı şekilde bahsedildiği gibi Hababam Sınıfı, Küçük Hanımefendi, Gırgıriye gibi seriler sinema filmi, TV filmi ya da TV dizisi formatında tekrarlanmıştır.
Bunlar dışında yeniden çevrimlere örnek olarak, orijinali ile ismi dışında pek alakası olmasa da üç filmlik yeni Maskeli Beşler serisi, Karaoğlan (2012-Kudret Sabancı) ve çekimleri büyük reklamlarla duyurulan ancak finansman yetersizliği sebebiyle çekimleri duran ve gösterimi belirsiz bir tarihe ertelenen* Kara Murat Mora’nın Ateşi gösterilebilir.
2000’li yıllarda ve içinde bulunduğumuz on yıllık dönemde; sadece geçmişle bağlı kalınmamış, güncel mizah ve aksiyon anlayışına uygun yepyeni seriler de ardı ardına gösterime çıkmıştır ve uzun bir süre boyunca da çıkmaya devam edecek gibi görünmektedir: Vizontele (2 film), Recep İvedik (4 film), Kutsal Damacana (3 film), Eyyvah Eyvah (3 film), Kolpaçino (3 film), Çakallara Dans ( 2 film).
*Habertürk Gazetesi, 20.01.2012 tarihli “Kara Murat’ı parasızlık bitirdi” başlıklı haber.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.
basit ve sığ bir analiz.