Shakespeare, farketmesek bile gün içinde kullandığımız cümlelerin, alıntıların, izlediğimiz dizilerin, hatta reklamların içinde bile 400 yıldır bizimle olan bir edebiyatçıdır. İngilizceye 1700 kelime kazandırmıştır ve İngilizce’de İncil’den sonra en çok alıntı yapılan isim Shakespeare’dir. Eserleri, 80’den fazla dile çevrilmiştir ve içlerinde artık kullanılmayan diller bile vardır. Ayrıca sayısız düz yazı, opera ve film uyarlamaları vardır.
Oyunları sadece okunup bırakılmamalıdır çünkü bunlar adı üstünde oyundur, oynanması için yazılmıştır. Orijinal metne sadık kalmış eserlerin yanı sıra sadece konu olarak bile, izleyip Shakespeare olduğunu bilmediğimiz çok fazla eser vardır çünkü Shakespeare, eserlerinin kültürel adaptasyonu çok fazladır ve ruhunu barındırmadığı bir sanat dalı, kültür bulmak oldukça zordur. Mesela Cennet Mahallesi bir Romeo ve Juliet uyarlamasıdır ya da Star Wars The Tempest’ten ilham alınarak çekilmiştir. Bir yazarın, sıradan bir olayı bile devleştirip, mükemmelleştirebileceğinin ve asıl önemli olanın olay değil olayın yansıtılış biçimi olduğunun en büyük kanıtıdır Shakespeare. Çünkü, oyunlarına konu olmuş hikayeler, döneminde bile klişe sayılabilecekken, ölümünün üzerinden yaklaşık 400 sene geçmesine rağmen eserleriyle hala güncelliğini koruyup, insanlara mesaj verebilmektedir.
1- Romeo + Juliet (1996)
Shakespeare’in en ünlü oyunlarından biri olan Romeo ve Juliet, en yalın haliyle, birbirlerine düşman iki ailenin çocuklarının birbirlerine aşık olmasını ve sonrasında gelişen olayları anlatır. Baz Luhrmann’ın yönetmenliğinde ve Leonardo DiCaprio’nun başrolünde olduğu bu modern uyarlama her şeyden önce müzikleri ile öne çıkar. Hikaye 1500’lü yıllardan çekildiği döneme getirilse de eserin orijinal havasını yansıtması açısından gayet başarılıdır ve modern, farklı bir temsil olarak karşımıza çıkar. Luhrmann, düello, idam, sürgün gibi kavramların hala var olduğu, insanların abartılı, şık kıyafetlerle dolaştığı, o döneme uymayan modern şeylerin bile ortaçağa ait semboller barındırdığı, hatta iletişim aracı olarak sadece mektubun kullanıldığı farklı bir evren yaratıp bir de üstüne eserin orijinal dilini kullanınca ortaya farklı ve izlemesi keyifli bir uyarlama çıkar. Mesela, Romeo zehri alırken parayı uzatıp altın verdiğini söyler ya da bahsedilen kılıçlar filmde kullanılan silahlardır. Mekan ve ışıklarında kullanımıyla da film farklı bir atmosfer sunmakta oldukça başarılı.
Eserin 1968 versiyonu da aynı derecede iyidir, bu filmde yönetmen koltuğunda Franco Zeffirelli oturmaktadır. 1996 versiyonunu yukarıda saydığım nedenlerden dolayı sevmeyenler için 1968 yapımı daha uygundur çünkü hikaye, orijinal halindeki gibi, mekanlar, kostümler, müzikler ve oyunculuklarla beraber epikliğini bu versiyonda daha çok korumuştur. Birçok insanın küçük yaşlarda okuduğundan veya izlediğinden dolayı “aşk, sevgi” kavramını şekillendirse de eser sadece bir aşk hikayesinden, iki ailenin düşman olması nedeniyle birbirine aşık iki kişinin ve daha fazlasının ölümüne yol açmasından dolayı sınıf ve sıfatların insanlara ne derece zarar verebileceği, ya da yasa olarak görülen şeylerin yetersizliği ve abartılması gibi daha derin konulara da parmak basar.
2- Richard III (1995)
1930’ların Londra’sında, tahta geçmek için, iki düzineden fazla insanın hayatına kıyan 3. Richard’ın öyküsünün anlatıldığı filmin yönetmenliğini Richard Loncraine üstleniyor. 1593 yılında yazıldığı tahmin edilen oyunun orjinal ismi ise “The Tragedy of King Richard the Third”dür.
Tarihin en kötü adamlarından biri olarak yansıtılan 3. Richard, adeta bir Hitler ve Mussoloni temsilidir. Ayrıca kendini dindar bir kişilik olarakta göstererek, metafiziği ve dinsel dürüstlüğü de tahta çıkma mücadelesinde bir sömürü aracı olarak kullanır. Richard’ın sevgisizlik ile başa çıkamadığından dolayı bu denli kötü bir insan olduğu yorumu da çıkarılabilir. Hatta Richard’ın aslında bu kadar kötü bir karakter olmadığını sadece bu şekilde yansıtıldığını düşünen birçok kaynakta bulunmaktadır. Bu yorum, oyunda, Richard’ın ölümüne sebep olduğu karakterlerin çoğunun hataları bulunduğundan, yani kimsenin gerçek iyi olmadığından yola çıkarak desteklenebilir.
36. İstanbul Film Festivali kapsamında, Ian Mckellen‘ın sunumuyla izleme imkanı yakalayabildiğimiz film, Mckellen’ın “Bu filmi yirmi sene önce çektik, ama bugün yaşadıklarımızı anlatıyor” sözüyle de, bir bakıma, geçmişten günümüze iktidar ve güç mücadelesi kapsamında hiçbir farklılık yaşanmadığını da gözler önüne serip, insanlara hatırlatır. Bu da aslında Shekaspeare oyunlarının günümüze kadar güncelliğini korumasının nedenlerinden biri olarak gösterilebilir, çünkü bunun gibi olaylar, günümüz siyasetinde hala yaşanmaktadır.
(3. Richard’ın kambur olduğu ve tek elinin olmadığı, 2013 yılında kemiklerinin bulunmasına kadar bir muammaydı, fakat bulunan kemiklerde gerçekten kambur olduğu ortaya çıkmıştır, fakat iki eli de sağlamdır.)
3- Macbeth (2015)
Shakespeare’in en karanlık tragedyası olarak bilinen Macbeth’in, 2015 versiyonunda yönetmen koltuğunda Justin Kurzel, başrollerinde ise Micheal Fassbender ve Marion Cotillard vardır. Film atmosfer açısından çok başarılı bir temsildir; oyunun bütün karanlık ve sisli ortamını çok güzel yansıtmış ve çoğu kişi tarafından beğenilmiştir.
Orijinal oyunda Macbeth, saf kötü olarak gösterilmez, yoluna çıkan 3 cadı ve karısının etkisinde kalarak kendi sonunu kendi hazırlayan bir adam olarak temsil edilir. Onu bitiren yaptığı hataların altından kalkamaması ve yenilme korkusuyla yavaş yavaş delirmesidir, Fassbender’de oyunculuğuyla bu temsili çok güzel yansıtmıştır. Lady Macbeth rolünde ise Marion Cotillard fazlasıyla öne çıkar. İkilinin arasında sadece iktidar ve iş için kurulmuş olan o ilişki ve Lady Macbeth’in kendisini kocasından “daha erkek” olarak görmesi çok güzel yansıtılmıştır. Macbeth, Shakespeare’in neredeyse içinde aşk geçmeyen tek tragenyasıdır ve Kurzel orijinal metne sadık kalarak o kanlı, sisli ve karanlık atmosferi çok güzel bir şekilde betimlemiştir.
Shakespeare, yüz yıllar öncesinde kaleme dökmek için öyle konular seçmiştir ki hala günümüzde tazeliğini korur, oyunlarının bu zamana kadar gelmesinin nedeni de aslında budur demiştik. Macbeth’in de Shakespeare’in en sevilen oyunlarından biri olmasının sebebi, insanın içindeki vicdan mücadelesini ve güç için ne kadar ileri gidebileceğini çok gerçekçi bir şekilde yansıtmasıdır.
4- Othello (1995)
William Shakespeare’in bir başka en ünlü trajedilerinden biri olan Othello’nun yönetmen koltuğunda Oliver Parker vardır. Yaklaşık 1603 yılında yazıldığı düşünülen oyun dört ana karakterden oluşur; Othello, Desdemona, Cassio ve Othello’nun güvendiği akıl hocası Iago. Iago, Shakespeare’in en farklı ve original karakterlerinden biridir ve birçok Shakespeare okuyucusunun da en sevdiklerindendir. Othello, bir kıskançlık hikayesi olarak görülse de, ırkçılık ve ihanet de oyunun başlıca temalarındandır. Hatta o dönemde yaşanan ırkçılık o kadar fazladır ki, Othello, saygı duyulan bir savaş kahramanından gözü dönmüş kıskanç bir kocaya dönüşür.
Bir kısım Othello’nun yaptığı her şeyi aşkından yanıp tutuştuğundan yaptığını düşünüp oyunu romantikleştirse de, bir kısım da Othello ve Desdemona arasında bir aşk olmadığını savunur. İçinde barındırdığı “en kara günahları işletecekleri zaman şeytanlar, önce ilahi bir kılıfa sokmakla işe başlarlar.” sözleri ise oyunun ve konusunun ne kadar zamansız olduğunu kanıtlar niteliktedir. Başrolerinde de Laurence Fishburne, Kenneth Branagh, Irène Jacob’ın bulunması sebebiyle film bize resmen bir oyunculuk şöleni yaşatıyor.
5- Hamlet (1948)
Shakespeare’in en uzun oyunu Hamlet’in 1948 yılındaki versiyonunun yönetmen koltuğunda Laurence Olivier oturmaktadır. Birçok kişiye göre 1948 yapımı Hamlet’in en iyi versiyonudur. Laurence Olivier, yönetmenlikle beraber başrolü de üstlenerek Hamlet performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Oscarı’nı alarak başarısını kanıtlamıştır.
Hamlet’in, babasını öldürdükten sonra tahta geçen ve annesiyle evlenen amcası Claudius’tan aldığı intikamı anlatan oyun, filmde de orijinal metnine tamamen sadık kalmıştır. Hamlet’in herkese tereddütle yaklaşıp, ihanetlerden kaçmaya çalışmasını ve sonunda da istediği intikamı almaya çalışmasını oyunculuklarıyla seyirciye çok güzel geçirebilmiştir. Ayrıca orijinal oyunda da altı çizildiği gibi ahlaksızlık ve ensest ilişkinin üzerinde fazlasıyla durulmuştur.
Ayrıca 1996 yapımı Kenneth Branagh yönetmenliğindeki versiyonu da, derinlik ve orijinal oyunu yansıtma açısından oldukça başarılıdır.
Bonus: Forbidden Planet (1956): Shakespeare’in Fırtına adlı eserinin uyarlaması olan film görsel efektleri ile uzay temalı filmleri arasında en kült yapıt olarak bilinir. Star Wars ve Star Trek gibi filmlerin de ilham kaynağı olarak gösterilir.
Yeditepe Üniversitesi Radyo,Televizyon ve Sinema Bölümü öğrencisi.