Jennifer Fox’un The Tale (Öykü) filmi iki ön anlatı ile başlatıyor: İlk ön anlatı ismindeki “tale”in içerdiği kurgusallık vurgusu, gerçekdışılık ithamıdır; bu itham ile seyircisini tıpkı film boyunca bahsedilen kağıtların varlığı gibi bir tür çözülüşe götürürken ilk adımı şüphe ile yaratmıştır. İkinci ön anlatım ise film boyunca filmin tüm biçemini parçalayan bir yapıda ortaya dökülen röportaj sekanslarıdır, işte bu sekanslarda Jennifer geçmişinin hayaletleri ile bire bir konuşarak zamanın içine sıkışmış gerçeği ortaya çıkartmaya çalışıyordur. Fox’un öyküsündeki tüm dönüşüm de bu iki noktanın, iki ön anlatının birbirlerini sürekli örerek var ettikleri çatlaklar ile belirebiliyor. Daha önce Handmaiden yazımda, seyircinin bir trajedi şaşkını olarak nasıl konumlanabileceğinden bahsetmiştim; bu, yönetmenin filmdeki gerçekleri seyirciden saklayarak bu gerçeklerin ortaya çıkışını biricik bir şaşkınlığa dönüştürmesinde saklı olan bir büyü gibiydi ve bu büyü sayesinde bir soğanın halkalarının açılması gibi filmin gerçekleri açılarak seyirciyi güvenli konumundan alaşağı eden bir yapı kurulmuş oluyordu. Fox’un “The Tale”i de seyircisini yanına alıp bir istismarın nasıl gerçekleştiğini ve bir istismarın tüm karmaşıklığını olabilecek en nadide yöntemlerden biri ile yapıyor: olmamışlığına inanarak, olmuşluğuna çözülerek.
Film iki gerçekliği içeriyor: Gerçekliklerden biri Jenny’nin bedeninin kusarak, yazdığı öykününse bağırarak anlattığı istismardır; diğeri Jennifer’ın bir boşluğa gömdüğü yılları ve bulanıklaştırdığı ilişki inancının yarattığı “döngüsel geçmiş”tir. Döngüsel geçmişten kastettiğim şey yaşamın belirli deneyimlerinin, anlarının ve sürecinin geçmiş-şimdi-gelecek akışından kopması ve geçmişin içine sıkıştırılarak bir karartma ile bastırılmasıdır; psikoz hallerinin karaltma yaptığı yoğun bunalım, baskılanma ve değişim anları birer örnek bu döngülere. Geçmişte yaşanan şeyin bilinç tarafından ört bas edilmesi gibidir; bilinç, kendi sağlığını koruyabilmek için gerçekliği değiştirir, bir yaşama dürtüsü gibi yapar bunu. Peki, sözünü ettiğimiz bu iki gerçekliğin ilişkisi nasıl? Jennifer’ın unuttuğuna inandığı geçmiş ile Jenny’nin hatırlattığı geçmiş bir araya geldiğinde tüm ilişki de ortaya çıkar. Jennifer ile Jenny’nin birbirleri ile açık açık konuştuğu okuldaki sekansta iki gerçeklik çarpışır. Jenny ile Jennifer’ın yine bir röportaj gibi “reddediş”i konuştukları bu an Jennifer’ın kendine “şimdisi”ne kadar susturmuş olduğu korkularını sorduğu dönüşümü de ortaya çıkartır. Jenny’nin istismarını bir öyküye dönüştürerek araçsallaştırdığı anın yine Jennifer’ın bu öyküyü bir filme dönüştererek amaçsallaştırdığı ana karıştığı bu an; bir istismarın tüm çelişkileri, sömürüleri, yok edişleri ile döküldüğü ana da tekabül ediyor. Film, böylece ismindeki The Tale’i parçalıyor ve “an”ın gelişimine film boyunca gösterdiği açığa çıkmalar, bastırmalar, yok saymalar, konuşmalar ile varıyor. (“An” kelimesinde bu kadar çok ısrar etmemin sebebi zamanın içinde olması. Jennifer tecavüzleri, çocukluğunu, istismarı zamanın dışına çıkardığı için unutabilmiştir; an bu yüzden çok önemli, an varsa zaman da vardır ve “an” şimdiyi var eder; Jenny ile Jennifer’ın okuldaki röportaj olan geçmiş sekansı bu sebeple değerlidir)
Fox, gündelik hayatında Hindistan’daki kadınların cinselliği, özneliği ve mücadelesi üzerine (ki ataerkilliğinin dışlayıcı zorbalığında belki de kadınlık bunların dışlanması ve içlenmesi ile ortaya çıkar) bir belgesel çekerken o belgeselde dışarıdaki bir öznedir. Röportajları sırasınca kadınlara sorduğu sorular kendisini ilgilendirmeyen sorulardır; araştırmacı bir gazeteci gibi dış dünyayı keşfeder. Soruları, Jennifer’ın sıkışmış benliğinin sürekli bir şekilde dışa vurduğu merak gibidir; Jenny’nin öykü yazması gibi Jennifer de filmler yapıyordur, her ikisi de bir şeyleri açığa vuruyorlardır. Jennifer, geçmişini bastırdığı sözünü ettiğim “yokluğa” soramadığı sorularını belgeselleri, hayatı ve dersleri boyunca diğer her insana sorar gibidir. Bir tür gerçeklik içinde istismarın bastırdığı, yeniden yarattığı ve değiştirdiği bir cinselliği normallik içinde kabul etmiş tüm benliği birer çatlağı bulup da aşar gibi sorular sormaya, merak etmeye, dönüşmeye çabaladıkça Jennifer da kendi geçmişinin uzak bir ruhu olarak var olur. Annesinin bulduğu öykü ile çatlaklar açılırken geçmişin Jenny’sinin hem susturmak hem de konuşturmak istediği çelişkiler yığınının karşısında Jennifer korumacı, dışlayıcı bir halden yıkıcı, içleyici bir hale dönüştükçe ilişki ve aşk olduğuna inandığı şeyler de istismara dönüşür ve böylece geçmiş döngüselliğinden arınıp bir gerçeklik taşıyıcısı gibi şimdiye akmaya başlar. An oluşur; geçmiş oluşur; şimdi oluşur. Takılı kalmış bir film akmaya dönmüştür. Jennifer, geçmişsiz bir hayalet gibi döngüsel bir yabancılıktan ancak istismarın tüm illüzyonunu aşarak kurtulur ve film de bu dönüşümü Jennifer’ın belgesellerinin sorusunu yukarıda söylediğim yöntemle takip ederek yapar. Jennifer, Jenny’yi keşfederken geçmişini röportajın sorularına alarak bir bağlantı inşa etmeye başlar. İstismar, iki ayrı evrendeki sorular ile açılmaya başlar; bir yandan Jennifer çocukluğunun insanlarını şimdiki zamanda bulup sorular soruyordur bir yandan da çocukluğundaki özneleri çocukluğunun dünyasında bir koltuğa, arabaya ve eninde sonunda bir hatıraya oturtup cevaplar buluyordur. Böylece, bu röportajların sonunda Jennifer ile Jenny arasındaki bağlantısızlık kopar ve bedeninin bir öz gibi sürekli aktarmaya uğraştığı gerçeklikte her iki Jennifer/Jenny de buluşur: bir tuvaletin duvarına yaslanıp az önce tanık oldukları şeyin iğrençliğine kusarak.
The Tale bir istismarın tüm öznelerinin ne kadar sorunsal, çelişkisel ve derin gerçekliklere, baskılara, sömürülere ait olduğunu anlatan ve bir kadın ile bir çocuğun özne oluşunun, bireyselliğini askıya alındığı zamanların tüm yaşamlarını nasıl döngüselleştirdiğini aktaran bir film. Geçmiş, bir öyküye dönüştüğünde eksilir; istismar, bir reddedişe karıştığında farklılaşır; insan, bir illüzyona kandığı sürece rahatlar.
Hacettepe Üniversitesinde Siyaset Bilimi bölümünde yüksek lisans eğitimi almaktadır; kendi blogunda amatör olarak başladığı film incelemelerini yine bir amatör olarak Cineritüel’de sürdürmektedir.