- Bir Alan Turing biyografisini içeren The Imitation Game, 2. Dünya Savaşı’ndaki zaferin mimarlarından olan ve büyük ölçüde savaşı bitiren Turing’in hayatını kahramanlık-hainlik bazında ele alıyor. Turing’i yaşadığı dönem için hain bir dâhi, bugün için ise mucizevî bir kahraman olarak görmemizi sağlarken, kısmen altta kalan bir mevzu olan homoseksüelliği ise, tam nereye konulduğu anlaşılamasa da Alan Turing'in hayatını cehenneme çevirdiği bir cümleyle anlatılıyor. Anlatıyordan ziyade sezdiriyor desek daha doğru olur; çünkü film bu konuyu bile açmaktan imtinayla kaçınıyor.
Konuk Yazar: Burç Karabulut
Bir Alan Turing biyografisini içeren The Imitation Game, 2. Dünya Savaşı’ndaki zaferin mimarlarından olan ve büyük ölçüde savaşı bitiren Turing’in hayatını kahramanlık-hainlik bazında ele alıyor. Turing’i yaşadığı dönem için hain bir dâhi, bugün için ise mucizevî bir kahraman olarak görmemizi sağlarken, kısmen altta kalan bir mevzu olan homoseksüelliği ise, tam nereye konulduğu anlaşılamasa da Alan Turing’in hayatını cehenneme çevirdiği bir cümleyle anlatılıyor. Anlatıyordan ziyade sezdiriyor desek daha doğru olur; çünkü film bu konuyu bile açmaktan imtinayla kaçınıyor.
The Imitation Game’in en büyük eleştirisi, içe dönük bir eleştiri yapmasından kaynaklanıyor. Alan Turing gibi bir dâhiyi sadece karikatürlerle anlatmak ve bunun için bir de Hollywood klişelerini ödünç almak maalesef Alan Turing’den öte bir Alan Turing prototipini bize sunuyor. Her dâhi klişesinde olduğu kadarıyla kibirli, espriden anlamama, sosyalleşememesine rağmen kızlarla iyi anlaşan bir anlatı hapishanesine kapatıyor Turing’i. Bu yüzden onu çok da merak etmiyoruz. Robotvari bir dâhi tasviri bu biyografiyi yaralıyor.
Filmin esas konusu olan Enigma ise bir detaydan ibaret olarak uzun süre filmde fuzulen bir yer kaplıyor. Oysa Turing’in hikâyesinde Enigma çok önemli bir yer kaplıyor. Dehâların rekabeti ile Turing’in sosyalleşme çabası sona erer ermez, Enigma makinesinin yok edilme hikâyesi başlıyor. Kahraman ile hainlik arasında ince ilişki burada dokunmaya başlıyor. Turing, diğer uzmanların gösterdiği çabayı hem kibrinden hem de özgüveninden kimseyle paylaşmıyor. Yalnız deha tipine uygun olarak hazırlanan bu kareler ise; Turing’den nefret edilmesine ve onun çekilmez kılınmasıyla paralel olarak, hainlik darbesi yemesine vesile oluyor.
Filmin en dramatik noktası ise; Enigma makinesi başarıyla çalıştıktan sonra alınan raporla oluyor. Bu trajik sahnede Turing’e yine hainlik darbesi vuracak olan gizli bilgileri kendi ülkesinden saklıyor. Daha sonra bu bilgileri başka birimlerle paylaşacak olmasına karşın Turing’e karşı esen pesimist ve sempatik olmayan hava yine bir dâhi karakteri olarak seyirciye sunuluyor. Filmin Turing’e vurmak istediği hainlik darbesi bir anda patlak veren homoseksüellik ile zirve yapıyor ve Turing’in hayatı bitiriliyor.
Turing biyografisi, Robotik davranışlarla süslenmiş bir karakter prototipi olan adanmış Turing prototipi ve daha sonra ona eklemlenen (homoseksüellik) hainlik damgası ile ilginç olmaktan öte onu ya toplumdan yalnızlaştırılmış bir öğe ya da şahsına münhasır ama kötücül bir bünye olarak konumlandırıyor. Filmin bu ikisini de hakkıyla işleyemediğini söylemek lazım. En başta ilkini sürdürmeye kararlı olan film, kötücüllüğü de Turing’in içine yerleştiriyor ve bu ikinci teoriyi hızlıca anlatmaya istekli bir şekilde hikâyesini bitiriyor. Robot Turing ile kötücül Turing arasında sıkışan bir filmden de mükemmel bir portre çıkması imkânsız oluyor.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.