- Buz Fırtınası’nda aile, işlevini yitirmiş, kırılganlığı arttırılmış bir şekilde ortaya çıkar. Aile çatısı ve korunan dış cephe sorunları gizlemeye yeterli gelmemektedir. Bireyler daha çok yalnızlaşmış, ifade olanakları azalmıştır; buna karşılık cinsellik ve kuşak çatışmaları büyümüştür.
Ang Lee’nin ilk döneminde çektiği, toplumsal güldürü ile de desteklenen melodramlarında aile büyük önem taşımaktadır. Batılı aile algısının aksine, Asya / Çin melodramlarında aile, bir bütün olarak ele alınmaktadır. Diğer bir ifade ile Ang Lee’nin de anlatılarında geniş yer tutan aile kavramı, Batı’daki gibi aile içindeki bireyler ile değil, aile kurumu ile ilgilidir. Yönetmenin ilk üç filminde (Father Knows Best Trilogy; Pushing Hands, The Wedding Banquet ve Eat Drink Man Woman) bu izleği açıkça görmek mümkündür. Bu filmlerde Lee’nin aile kurumunu algılayış biçimi, sorunların merkezine aileyi yerleştirip çözümlemeyi bu düzlemden hareketle tabana yaymaktır. Toplumsal düzen, kuşak çatışmaları ve cinsellik ile tüm bunların parçası olan aile, kaçınılmaz değişimler için güvenli bir liman olmaktan uzak hale gelmiştir. The Wedding Benquet’te New York’taki çocuklarının eşcinsel olduğunu kabul eden aile ile Pushing Hands’de oğlunun yanında yaşamı hayal eden baba örneklerinde görüleceği gibi, üçlemenin tamamında aile kurumu ve temsil ettiği değerler, modernizm karşısında bir uzlaşmayla yüzleşmek zorunda kalır.
Babalar En İyisini Bilir Üçlemesi’nden bahsetmemin sebebi, aile kavramının Lee’nin sinemasında başat ögelerden biri olmasından kaynaklanmakta. Lee’nin gişe için çektiği, Marvel süper kahraman filmi Hulk bile, özünde bir aile filmidir. Ancak bir kırılma noktası olarak da adlandıracağımız The Ice Storm (Buz Fırtınası) yönetmene yeni bir alan açar: Lee’nin izleğini değiştirmez; aile yine merkezdeki dinamodur ancak tonu bu kez sertleşmiştir. Bir şekilde birbirlerine temas eden aile bireylerinden Buz Fırtınası’nda eser yoktur. Filmin arka planındaki dondurucu soğukluk adeta filmde bir karakter olarak ete kemiğe bürünmüştür. Amerikan banliyölerindeki kültürel değişimler daha köşeli hale gelmiştir ve cinselliği tanımlamakta zorlanan bireyler, aile kurumunun temsil ettiği muhafazakârlıktan uzaklaşmışlardır. Tek sorun henüz bunu ifade edemiyor olmalarıdır. Diğer taraftan bu kaygan zeminde uzlaşma (ödenen bedeller) artık salt hayal kırıklığından ibaret değil, geri dönüşü olmayan izler bırakmaktadır. Ang Lee, Buz Fırtına’ında tüm bu kaotik yapıyı Connecticut banliyösünde Hood ve Carver aileleri üzerinden analiz etmektedir.
İçten Çürüme
Hood ve Carver ailelerini dış görünüşü sağlam, hatta şatafatlı olan, ancak çatlaklardan sızan ve içten içe çürüyen bir eve benzetiyorum. Kusurların örtüldükçe derinleştiği, derinleştikçe de onarılmasının imkânsız hale geldiği, sanki tarihi bir değeri varmışçasına korunan bu ev; aslında büyük bir hapishaneyi andırıyor. Makro anlamda yaşadıkları Connecticut’ı da bu resme dâhil edebilirim. Çıkışsızlık hissi ile desteklenen, seksüel açıdan yetersiz, öğretilmiş doğmalar ile korunan dev bir hapishane.
Buz Fırtınası’nda aile, işlevini yitirmiş, kırılganlığı arttırılmış bir şekilde ortaya çıkar. Aile çatısı ve korunan dış cephe sorunları gizlemeye yeterli gelmemektedir. Bireyler daha çok yalnızlaşmış, ifade olanakları azalmıştır; buna karşılık cinsellik ve kuşak çatışmaları büyümüştür. Filmin asıl derdi de, yukarıda altını çizdiğim gibi, bu ifade edememe durumdan kaynaklanır. Ergenlerin cinselliklerini keşfetmeleri ile yetişkinlerin anahtar oyununda aradıkları cinsel ihtiraslar birbirlerine paraleldir. Genç yaşlarında bastırdıkları duyguları ileride sebepsiz bir arsızlık ile serbest bırakmakta, sonu gelmez bir tatmin arayışında sürüklenmektedirler. Ang Lee, alkol ve seks ardına saklanmış aile bireylerinin resimlerini ekrana taşırken karakterleri titizlikle ayrıntıladığı, kaçınılmaz olanla yüzleşemeyen kasabayı da kapsayan, makro bir sonucu ulaşmaktadır: Aile kurumu çoktan çözülmüştür. Çözülmenin kaynağında ise sorumluluk almadan kaçan aile bireyleri bulunmaktadır. Bazen susarak, bazen de fazla gürültücü olarak vücut bulan bu kaçış durumu, sorunları anlamlandırmayı zorlaştırdığı gibi kuşaklar arasındaki bağın da kopmasının asıl sebebidir. Lee tüm film boyunca soğuk metaforunu kasveti olağanlaşmış kasabanın içinde yaşayan toplumu tanımlamak için kullanmaktadır.
Buz Fırtınası’nın açılışında Paul, Fantastik Dörtlü çizgi romanındaki karakterleri aileye benzetir ve bu sebeple diğer kahramanlardan farklı olduğunu söyler. “Ne kadar güçlenirlerse fark etmeden birbirlerine verecekleri zarar da o kadar artar. Aileniz sizin karşıt maddenizdir. Bu bir paradokstur. Siz ne kadar yakınlaşırsanız içine düşeceğiniz boşluk da o kadar derinleşir.” Bu tespit aileyi tanımlamak için yüzeysel görünebilir, ancak doğrudur. İçinden çıkıp geldiğimiz ve tekrar tekrar bir şekilde geri döndüğümüz yerdir aile. Ang Lee bunun önemli olduğunu belirtmekten çekinmez. Bu tavır biraz muhafazakâr olsa da, filmin sonundaki dramatik bedel ödemeyi göz önüne aldığımızda, aile üyelerinin boşluklarını dolduran yapay tutkal ancak bu düşünce sistematiğinde var olabilmektedir. Günümüzde çoğu kez sadece acı aileyi bir arada tutabilir, sevgi dolu dönemlerde de insanlar ihtiraslarının peşinde kaybolup temeli sarsmakla meşguldürler.
İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.