The Golden Glove (2019): Deforme Hayatlar

The Golden Glove (2019): Deforme Hayatlar

Yazar Puanı3
  • Altın Eldiven'in gereğinden fazla rahatsız edici bulunması anlaşılır olsa da, bu olayların dünyada yaşanmadığını düşünmek de çok iyimser bir tahmin değil mi? Sinemada gösterilecek görüntü ve olayların da bir sınırı olması düşüncesi bir nevi seyirci tarafından sinemaya bir sansürdür aslında. Film şiddetin sınırsızlığını kanının her damlasına kadar aktarsa da, hikayenin arka planında Honka’nın aile geçmişine değinilmemesi bir eksi sayılabilir.
Share Button

Fatih Akın’ın haftalardır tartışılan son filmi The Golden Glove (2019), temel olarak bir katilin hikayesini anlatıyor sadece. Prömiyeri Berlin’de yapılan film, 1971-74 yılları arasında Almanya’nın Hamburg şehrinde dört sex işçisini öldüren Fritz Honka’nın hayatının bir bölümünü, Heinz Strunk’ın aynı isimli romanından uyarlayarak perdeye taşıyor. 2004’te Duvara Karşı ile Altın Ayı ödülüne layık görülen Akın, on beş sene sonra 2019’da The Golden Glove ile aynı ödül için yarışsa da ödülü Synonyms‘e (2019) kaptırıyor. Öncelikle filmi izlemek için sağlam bir mide gerektiğini söylemek gerek çünkü film, kanımca, en rahatsız edici filmler listelerine ilk sıralarından giriş yapmış bulunmakta. Rahatsız edicilik seviyesi yüzünden dikkat çekip bazı kitlelerce linç edilen film, Fatih Akın’a göre de “herkese göre değil”. Kendi anne ve babasını dahi filmin galasına davet etmeyip izlemelerini istemediğini söyleyen yönetmen, kendilerinin bu filmi dindar bakış açıları yüzünden anlamayacaklarını da belirtmiş. Yani buradan çıkarmamız gereken sonuç Fatih Akın bu filmde gerçekten bir şey anlatmak istemiş.

The Golden Glove, izlediğimiz ilk seri katil biyografisi değil elbette. Fakat tecavüz, ölüm gibi olayların hiçbir sansüre uğratılmadan kesintisiz aktarılması nedeniyle türünün en gerçekçilerinden sayılabilir. Honka’nın evi, filme adını vermiş bar ve dönemin kıyafetleri, müzikler ve sosyal hayat olsun, atmosferin günümüze taşınışı fevkalade. Özellikle Honka’nın evinde geçen sahnelerde, sanki pisliğin kokusu bile burnunuza gelecekmiş gibi bir his uyanıyor. Ekrandan seyirciye ulaşıp rahatsız eden bu kokunun, filmin karakterlerini hiç ırgalamaması da filmin genel teması hakkında bilgi veriyor aslında. Fritz Honka karakteri ise gerçek olamayacak kadar kötü bir insan olmasına rağmen gerçek, filmi izlerken bu detayı unutmak istiyorsunuz ama maalesef mümkün değil.

Filmdeki bütün karakterin, hatta mekanların ortak paydada buluştuğu tek konu, hepsinin deforme olmaları. İnsanların hepsi kaybetmiş ve yıkık haldeler, bu kadar viran karakterlerin bir arada toplanmış olması bile göze batmıyor, aralarındaki bağ çok organik geliyor. Ana karakterden yan karakterlere kadar herkes yaşlı sex işçileri -ki kendileri yüksek ihtimalle II. Dünya Savaşı sırasında SS subaylarına hizmet vermiş, Yahudi katliamlarından sağ kurtulmuş kadınlar-, savaş gazileri, ipsiz sapsız sabahtan akşama kadar aynı kokuşmuş barda oturup bütün parasını alkole yatıran tiplerden oluşuyor. Honka’nın kendi kötülüğünden sıkılıp “iyi olmaya” çalışmadığı bir zaman da yok değil aslında. Alkolü bırakıp kendine düzgün bir iş bulup hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışsa da karakteri üstün gelip yine işleri batırıyor.

Altın Eldiven’in gereğinden fazla rahatsız edici bulunması anlaşılır olsa da, bu olayların dünyada yaşanmadığını düşünmek de çok iyimser bir tahmin değil mi? Sinemada gösterilecek görüntü ve olayların da bir sınırı olması düşüncesi bir nevi seyirci tarafından sinemaya bir sansürdür aslında. Film şiddetin sınırsızlığını kanının her damlasına kadar aktarsa da, hikayenin arka planında Honka’nın aile geçmişine değinilmemesi bir eksi sayılabilir. Bu durum katilin arkasında sapık bir baba ya da dayakçı bir anne olmaması bağlamında aslında katille yaratılabilecek olası empatiyi engelliyor. Akın, filmi Hamburg fuhuş bölgesinde çalışıp bu tür vahşetlerin gerçek hayatta olmasına önayak olan insanlara izlettiğini ve bahsi geçen kişilerin sarsılıp rahatsızlık duyduğunu gözlemlediğini belirtmiş bir röportajında ve devam etmiş, “Onlara kadına şiddetin ne kadar yanlış olduğunu, #MeToo hareketini dilinizde tüy bitene dek anlatın, yine de bir kulaklarından girip diğerlerinden çıkar. Ama kadına şiddet uygulamış olanlar çıkıp ‘Bu film benim için çok vahşi’ derse, belki naif olacak, ama bu filmin onların hayatı üzerinde bir etki yapacağını umarım.”[1] Filmi, bu bağlamda baktığımızda, kadına şiddete her koldan dikkat çekilmeye çalışılan şu dönemde, rahatsız edici olmasıyla beraber, farklı bir simgeleme olarak da okumamız mümkün oluyor.

[1]https://tr.sputniknews.com/kultur/201902111037598429-fatih-akin-pezevenklere-izlettim-sarsildilar/

, , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir