- Araki, 'yolda' mitini adeta perişan ederek 90'lar gençliğinin şiddet ve hayata bakışını biz seyircilere sunar. Hazzı doruklarında yaşamaya çalışan gençlik için 90'lar sadece bir zamandan ibarettir. Araki'nin odağına aldığı mevzu ise daha derindir. Şiddet en komik haliyle karşımızda dururken ölüm olgusu ciddiyetini kaybetmeye hızlanarak devam etmektedir. 2000'lerde Counter Strike ve nicesinin bilgisayar aracılığıyla kuşaktan kuşağa geçirdiği şiddet ve ölüm olgusu, 90'lardakinden pek farklı değil. Amy sadece 90'lara ait ve tekinsizlik kuyusunda bir karakter değil, zamansız ve kendi türevlerini yeniden üretecek bir kadın karakter olarak var olacaktır. The Doom Generation ise her haliyle sağlam duran, zamansız bir gençlik portresi olarak hatırlanacaktır.
Konuk Yazar: Burç Karabulut
Gregg Araki’nin beşinci filmi olan The Doom Generation, herhangi bir klasik yol filmi olarak göze çarpmaz. İlk sahnesinden son sahnesine kadar tahrik ve vahşet öğelerinin ustaca yerleştirildiği film, popüler kültürün içine de girmeyi ihmal etmeyerek nereye gidildiği belli olmayan bir yolun resmini çeker. 90’lar gençlerinin kendi dünyalarından ayrıldığı ve bilmeden girdikleri yolu da anlatması sebebiyle The Doom Generation’ı çıkmaz yolun filmi olarak tanımlamak uygun düşer. Özellikle filmin en çok etkilendiği nokta olan satanizm ve şiddetin bir hayat tarzı olarak görülmesini (yer yer Otomatik Portakal’ın şiddet dilini de ödünç alarak) bir eğlence ürünü gibi sunan Araki, metaforik olarak bir yolu takip eden ve ulaşılamayacak bir hedefe gidercesine umursamaz bir yolculuk yapan gençlerin hikayelerine uzanıp, onların hayat hakkındaki düşüncelerinden sekse varıncaya kadar nihilist (bazen haz çerçevesinde konumlanmış) birçok sembolü de filmine iliştirir. ‘Yolda’ mitini, şiddet ve tekinsizlikle bağlayan Araki, bizi yoldan çıkarmayı hedefler.
Karakterlerin hedefsiz yolculuğu bir metafordan ibarettir. Bu metafor yolculuktan öte, filmdeki karakterlerin hayatları hakkında bir fikirleri olmadığının göstergesi sayılabilir. Yolculuğun gecenin bir yarısı yada gündüz olması hiç fark etmez; önemli olan gitmektir. Bir Amerikan miti de olan ‘yolda olmak’, modern dünyanın sorumluluklarını bir kenara bırakıp çalışma derdi olmadan, gönlünce yaşama fantezisidir; ebeveynlerin olmadığı bir dünyayla aynı anlamı taşır. Zaten henüz gençliklerinin en güzel yıllarını yaşayan karakterlerimiz ailelerini önemsemezler. Rock konseri, gece filmleri, motellerde sadece seks yapmak için bir geceliğine durmak tam da onların hayat felsefesidir. Fakat aslında belli bir hayat felsefesi de yok gibidir; her şey çok rahat, çok kolay ve çok “anlık” görünür. Hazza verdikleri önem de buradan ileri gelmektedir.
Araki’nin kamerasının gücünden bahsetmemek olmaz. Kameranın gördüğü yer sadece araba, yol ve ıssız alanlardır. Los Angeles’da olduğumuzu bile bilmeyiz; o büyük ve görkemli karelerinden aklımızda kalan hiçbir şey yoktur. Hafızalarımızdaki şehri anlamlandırabileceğimiz semboller (yani bir gökdelen, bir heykel veya bir müze) Araki’nin çekimlerinde yerini almaz. Mental haritalarımıza yerleştiremediğimiz yollar ve alanlar bizi şehirden uzaklaştırır. Neyse ki bir medeniyet içinde olduğumuza dair hala güçlü kanıtlarımız vardır; bir market ya da bir telefon kulübesi bize bu konuda yol gösterir. Biz seyirciler olarak, nerede olduğumuza dair küçücük bir kanıtın arkasından giderken kahramanlarımız ise tam tersine en bilinmedik, en tekinsiz yerleri tercih ederler. Zira bu bizim dünyamız değil, onların dünyasıdır; canları nereye isterse oraya giderler.
Tabii ki tekinsiz yerlerde takılmak, motel odalarından çıkmamak, uzun süre arabada kalmak ister istemez tekinsiz olayları da çeker. Amy (filmin tek kadın karakteri), enteresan bir şekilde tüm normalliğine rağmen en tekinsiz karakter olarak kafamızda yer eder. Film boyunca Amy’nin duyduğu haz en çok göze çarpandır. Normal gözükür çünkü iki erkek karakterin yanında daha olgun durur; yolda olduklarının bilincindedir ve tehlikenin farkına ilk o varır. Yolda olmanın rahatlığı diğerlerine oranla Amy’ye pek sirayet etmemiş gibidir. Filmin iki erkek karakteri gibi savurgan, önemsemez bir hali de yoktur. Hatta üçlü şiddete başvurduklarında en çok önemseyen de odur; şiddeti benimsemez, yapılmasına seyirci bile kalmak istemez. Yolda üçlünün karşılaştığı durumlar Amy’nin bireysel hayatından kaynaklanır. Sevgilisi gittiğinde daha önce yabancı gördüğü çocukla haz için seks yapması, motellerde eski erkek arkadaşlarıyla buluşması ve bu buluşmaların genelde erkekler tarafından kalp kırıklıklarıyla karşılanmış olması gibi özel hayat detayları vardır. Amy o dikkatli, farkında olan, şiddet dışı kızdan farklılaşır. En belirgin, oturmuş, seyircinin güvenini kazanmış karakter olan Amy, tekinsizliğin kuyusu gibidir; ‘yolda’ mitinin dışına çıkan ve bu durumu en çok besleyen karakterdir.
Şiddetin seyirciye sunuluş biçimi komedi ve kara komedi biçimindedir ve popüler kültürün içinde paketlenerek verilmiştir. Ölümcül Dövüş oyunuyla kurgulanan bardaki kavga sahnesi, markette vurulunca kafası kopan kasiyer, Amy’nin erkek arkadaşlarından birinin güldüresiye ölümü gibi sahnelerin hepsi popüler kültürün bir malzemesi olarak sunulur. Araki’nin burada yaptığı, ölüm olgusunu en komik derecesine indirerek onu önemsizleştirmektir. Karakterlerimiz üç kişiyi öldürmelerine karşın iflah olmaz bir şekilde bu durumu önemsiz bulurlar. 20’li yaşlarına yeni basmış gençler için ölüm, sadece ataride ölümcül dövüş oyunları oynamaktır (Buradaki şiddet eleştirisi, yakın zamanda popüler olan Counter Strike adlı oyunun, ölmeyi ve öldürmeyi genç ve çocuklar için gerçek anlamından çıkartarak oyun haline getirmesini de hatırlatır). ‘Yolda’ mitinin dışına çıkılıp artık suçlu olunmaya başlanmasının ardından mite ait nereye istersek gideriz, kafamıza koyduğumuzu yaparız, eğleniriz ve nerede istersek yatarız şeklindeki felsefe de çökmeye başlamaktadır. Şiddetin içselleştiği bir “yolda” filmi, pek de gidilesi bir yol hikayesi değildir. Bir parantez açmak gerekirse, satanizm de bir komedi öğesi olarak kullanılır. Bir sürü tekrar eden satanizm sembolleri, biz seyirciye komik gösterilerek şiddetin önemine vurgu yapar. Ancak filmde üzerinde durmak gereken satanizm öğeleri değil, şiddetin komedileştirilmesidir.
Araki, ‘yolda’ mitini adeta perişan ederek 90’lar gençliğinin şiddet ve hayata bakışını biz seyircilere sunar. Hazzı doruklarında yaşamaya çalışan gençlik için 90’lar sadece bir zamandan ibarettir. Araki’nin odağına aldığı mevzu ise daha derindir. Şiddet en komik haliyle karşımızda dururken ölüm olgusu ciddiyetini kaybetmeye hızlanarak devam etmektedir. 2000’lerde Counter Strike ve nicesinin bilgisayar aracılığıyla kuşaktan kuşağa geçirdiği şiddet ve ölüm olgusu, 90’lardakinden pek farklı değil. Amy sadece 90’lara ait ve tekinsizlik kuyusunda bir karakter değil, zamansız ve kendi türevlerini yeniden üretecek bir kadın karakter olarak var olacaktır. The Doom Generation ise her haliyle sağlam duran, zamansız bir gençlik portresi olarak hatırlanacaktır.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.