Terminatör Serisi: İkonlaşan Kurtarıcılar, Süregelen Kıyamet

Terminatör Serisi: İkonlaşan Kurtarıcılar, Süregelen Kıyamet

Share Button

James Cameron’un zaman yolcuğu, cyborg robotlar, nükleer kıyamet senaryoları ve siber tehdit algıları üzerine inşa ettiği distopyası Terminatör serisi, yönetmenin vizyonu ve sinemanın görsel araçlarının etkin kullanılması ile ilgi çekici bir seriye dönüşmüş durumdadır. Dört film, bir dizi ve sayısız video oyunları ile genişleyen evrenin ilk başladığı noktadan oldukça uzaklaştığını, kendine has yeni bir dünya yarattığını söyleyebiliriz. Serinin ilk filmi The Terminator’ün tanımladığı gelecek tasvirini merkeze alan seri; makineler ve insanlar arasındaki savaşın öncesine ve sonrasına uzanmaktadır. Tüm serinin ana karakteri ise John Connor’dur. Gelecekten gönderilen Terminatörler, ileride direnişin lideri olacak olan John’un doğumunu engellemek için ilk filmde annesini, ikinci filmde de kendisini öldürmeye çalışacaklardır. Cameron, bu yenilmez makinelerin karşısına konumlandırdığı koruyucular aracılığıyla kaçış sineması ile bilimkurgu / aksiyonu harmanlar.

Gelecekte makineler kontrolü ele almışlardır. Ancak insanların direnişi John Connor liderliğinde devam etmektedir. Makineler bu sorunu çözmek için, geçmişe, John’un doğumunu engellemek adına bir yok edici gönderirler. John’da Kyle Reese isimli direnişçiyi annesi Sarah Connor’ı korumak için geçmişe gönderir.

Savaşçı Meryem, Kurtarıcı İsa

İlk Terminatör filminin ana hikâyesi aslında seçilmiş kişi alegorisi ve kaos teorisi ile şekillenmiştir. Geleceğin henüz çizilmediğini belirtilir ve daha sonra bu imajı yıkacaktır. Geleceği değiştirmek kurtarıcının, John’un elindedir. Diğer taraftan John’un babası, gelecekten kendisini korumak için gelen Kyle’dır. Sarah’ın gelecekten gelen biri vasıtasıyla hamile kalması, John’un kurtarıcı olarak adlandırılması açıkça İsa alegorisidir. Ancak bu kez Meryem -Sarah- bir savaşçıya dönüşmüş durumdadır. Filmin ana izleği paradokslardan ve günümüzde yapılanların geleceği şekillendirmesinden oluşur. Zamanın akışına yapılan müdahale geleceği değiştirir mi, yoksa olacakları erteler mi sorusu önemlidir. İlk film buna cevap vermez ancak filmin karamsar ve çözümsüz bir ton ile bitmesi serinin atmosferini belirler.

Filmin aksiyon kanadında ise Sarah’ı korumak için gelen Kyle ile makine Terminatör (T-800)’ün mücadelesi vardır. Eşit koşullarda olmayan bu iki kişiden sonucu belirleyecek olanın kurtarıcının annesi olması da önemlidir. Bu güç dengesizliği serinin tüm filmlerinde aksiyonu ayakta tutmaya yarayacaktır. İkinci filmden sonra Sarah / John’u korumak için de Terminatör gelecektir; ancak avcı konumundaki makine her zaman bir üst modeldir. Böylece kurtarıcı olarak tanımlanan John, tüm seri boyunca kaçmak zorunda bırakılmıştır.

Baba Figürü Olarak Terminatör

James Cameron, Terminator 2: Judgment Day / Terminatör 2: Kıyamet Günü ile ilk filmi teknik anlamda aşmakla kalmamış, hikâyeye de derinlikli bir açılım getirmiştir. Hatta bu açılımların serinin geneline ilk filmden daha fazla fayda sağladığını söyleyebiliriz. Öncelikle Terminator 2: Judgment Day seriyi bir aksiyon serisi imajından kurtarmış ve karanlık distopyanın altını çizmiştir. İlk filmin izleğini devam ettirmesine rağmen, (yine bir post apokaliptik kaçış hikâyesi merkezdedir) bu kez savaşın ahlaki içyüzünü de görme fırsatı yakalarız. Skynet’in kontrolü sağlayıp dünyayı nükleer kıyamete sürüklemeden önce; bürokrasi, askeri ve ticari şirketlerin menfaat sağlama uğruna projeye verdikleri destekleri; gizli yürütülen deneyleri de arka planda izleriz. Bir anlamda insanlar kıyameti kendi elleriyle yaratmışlardır.

İlk filmden 10 yıl sonra, Sarah Connor akıl hastanesindedir ve 11 yaşındaki oğlu John da koruyucu ailenin yanındadır. Gelecekten, bu kez John’u öldürmek için bir Terminatör gönderilir. Yeni yok edici T-1000, cıva alaşımlı tasarımı, kesici silahlara dönüşen uzuvları ve insanları taklit edebilmesiyle üst düzey bir makinedir. John’u koruyan ise ilk filmdeki düşman T-800’dür. Cameron ilk filmin aksine bu kez makinenin karşısına bir makine çıkarmıştır ancak koruyucu makine figürünü dönüşüme uğratır. T-800’ü insani özellikler yükleyerek John’un eksik parçası olan babası yerine konumlandırılır. John için T-800, her türlü sorunu çözecek, onu kollayacak bir düş gibidir. Filmde bunun altını özellikle çizmekten de geri kalmaz. Sarah T-800’ü “O’nu asla üzmeyecek, her zaman vakti olacak bir baba” olarak tanımlar. John, yıllarca direnişin lideri olduğu söylemine içten içe şüpheyle yaklaşmıştır ancak güçlü ve yenilmez bir baba figürü onun da bir adım büyümesine, gerçeklerle yüzleşmesine sebep olmuştur. Diğer taraftan değişen sadece yok edici değildir, Sarah da geçen 10 yılda bir savaşçıya dönüşmüştür.

Burada bir parantez açıp Terminatör ve Arnold Schwarzenegger ilişkisine de değinmek gerekiyor. Eski dünya vücut geliştirme şampiyonunun sinemada bir kas yığınından fazlası olabileceğini ispatlaması -sınırlı yeteneğine rağmen, doğru zamanda doğru projelerde yer alarak-, onu Amerikan Rüyası’nın tipik bir örneğine dönüştürmektedir. Bunun, izleyici tarafından kabul edilmesini sağlayan materyaller de filmlerde pazarlanmıştır. İkinci filmde, John’un Terminatör’ü insanlaştırma çabası filmin sonunda dilinden dökülen “artık neden ağladığınızı biliyorum” sözüyle tamamlanır. Oysa filmin dinamikleri içerisinde bunun mümkünü yoktur. Uzlaşılmaz ve ikna edilemez kimliğinden göz yaşartıcı bir fedaya sürüklenen Terminatör’ün izleyiciyle kurulmaya çalışılan özdeşlik gibi, Arnold da kas yığını, egoist imajını sıfırlamayı çabalamış, sinemada kendini aşmayı denemiştir. Başardığını söylemek pek mümkün olmasa da Terminatör ile yaratılmaya çalışılan kimyasının tuttuğunu kabul etmek gerekiyor.

Makinelerin Yükselişi ve Kurtuluş Arayışları

Terminatör tematik olarak işlevsel bir ölüm makinesinden insanlaşan bir makineye evrilirken, makineler de gelişimlerine devam etmektedir. Makineler her ne kadar kusursuz olsa, hatta amaçlarına ulaşsa da mekanik düşünme sistemlerinin insan karşısında bozguna uğratılmaları kaçınılmazdır. Terminator 3: Rise of the Machines / Terminatör 3: Makinelerin Yükselişi de, makinelerin kazandığı durumlarda bile insanın umudu ve devamlılığını esas alınmakta, sahte bir katharsis yaratmaktadır. Onca çabaya rağmen engellenemeyen kıyametin geldiği ve ilk iki filmin inşa ettiği dinamikler sıfırlandığı halde, kaçınılmaz olanla yüzleşmek, insanlar için bir umut ışığı olarak pazarlanmaya çalışılmıştır. Ertelenen kıyametin gerçekleşmesini kabullenmek kuşkusuz serinin devam filmleri için yapılmış bir hamle olmasına rağmen, filmin aksiyon dışında oldukça eksikli bir senaryo ile sonuca ulaşamamasına sebep olmuştur. Oysaki serinin artık John’u merkeze alarak ilerlemesi doğru bir hamle iken, Terminatör’ün baskınlığı ve hikâyenin bir türlü açılamaması üçüncü filmi ciddi anlamda sekteye uğratmaktadır. John’un gelecekteki eşi Kate Brewster ile giriştiği macerada, yok edicinin dişi olması dışında tek yenilik, kıyametin onca ertelemeye rağmen gerçekleşeceğini öğrenmemiz. Bu da seriye John merkezli devam filmlerine kapı açmaktaydı.

T3’ün görece başarısızlığı sonrasında, 2008 yılında televizyona uyarlanan Terminator: The Sarah Connor Chronicles / Terminatör: Sarah Conner Günlükleri’ne değinmek yerinde olacaktır. İkinci film ile üçüncü film arasındaki zaman diliminde geçen dizi, hem devletin Sarah’ı yakalama çabalarına hem de birincil hedef olan John’un makineler tarafından öldürülmeye çalışmasını paralel anlatır. Sarah ve John’un zaman yolculuğu ile 1999’dan 2007 yılına gelmişlerdir ve The Turk isimli şimdilik satranç uzmanı yapay zekânın gelecekte Skynet’e dönüşmesini engellemeye çalışmaktadırlar. TV ekranındaki maceralarda ana izlek değişmez. Gelecekten gönderilen yok edici ve koruyucu iki robotun mücadelesi yine kaçış filmi dinamikleriyle birlikte anlatılır. İki sezon süren dizinin özellikle Skynet’in sistemi ele geçirmesindeki süreci anlatması açısından oldukça önemli olduğunu ve serinin hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacağını söyleyelim.

Üçüncü filmden sonra Terminator serisinin gideceği yol belirlenmişti. Bu kez hikâye geleceğe taşınmış, John’un önderlik ettiği direnişin makineler ile mücadelesi anlatılmaktaydı. Dördüncü film Terminator Salvation / Terminatör Kurtuluş aslında oldukça yenilikçi bir projeydi ve hikâye açılımı olarak yeni bir seri olarak tasarlandığı ortadaydı. Ancak seri, her filmin başında bir parça gördüğümüz direnişi derinleştiremiyordu. Arka planda anlatılan “deneyler ile makineleştirilmiş insan” imajı da dini referanslar çağrıştırması dışında hikâyeyi dağıtmaktan başka işe yaramıyordu. Kâğıt üzerinde oldukça iyi durduğuna şüphe götürmeyecek fikirler, uygulama da baya sekteye uğruyor, görsel dil ve aksiyon da ilk filmlerdeki ihtişamını kaybediyordu. Arnold ve karşısına konumlandırılan baş kötü Terminatör’ün son filmde olmaması, birinci filmden beri süregelen kaçış sinemasının gerekliliklerini tam olarak yerine getirmemesi de serinin aslında basit bir senaryo dinamiği ile anlatısını desteklediğini göstermekteydi.

Toparlarsak; Terminatör serisi popüler kültürde yerini çoktan almış, kendi özel dünyasını yaratmayı bilmiş başarılı bir distopya serisidir. Yeni film Terminator Genisys / Terminatör: Yaratılış seriye yeni bir soluk getirecek mi, yoksa eski başarının gölgesinde mi kalacak göreceğiz.

twitter.com/gok_gkhn

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir