Susuz Yaz (1964): İtaatkar Toprak, Asi Su

Susuz Yaz (1964): İtaatkar Toprak, Asi Su

Yazar Puanı4.5
  • Metin Erksan’a göre, toprak ne kadar itaatkâr ise su da o kadar asidir. Suyu hapsedemezsiniz, o akar yolunu bulur; toprağı ise kendi alanınıza hapsedebilirsiniz, asla dışına çıkmaz, ona verileni alır, baktığında karşılığını verir. Toprak ve su arasındaki durum Osman ve Hasan kardeşlere empoze edilerek modern bir Habil ve Kabil hikâyesi anlatılmaktadır. Hasan ne kadar aklı başında, uyumlu ve bir o kadar da itaatkârsa Osman tam tersi bir tavır sergiler. Aynı toprak ve su gibi, aynı Habil ile Kabil gibi.
Share Button

Metin Erksan’ın Necati Cumalı’nın eserinden uyarladığı ve tüm zamanların en iyi Türk filmlerinden bir olarak kabul edilen Susuz Yaz, toprağın itaati ve suyun asiliğinde modern bir Habil ve Kabil hikâyesi sunmaktadır. Bu çerçevede ele alındığında Susuz Yaz’ın bulunduğu coğrafyanın sorunlarına ışık tutarken aynı zamanda insan olgusunu da ön plana çıkardığı söylenebilir.

Filmde Erksan’ın öncelikli odak noktası toprak ve suya bağlı olarak mülkiyet konusudur. Erksan bu konu etrafında hikâyesini oluşturup, su ve toprak arasındaki ayrımı insan olgusuyla birleştirmektedir. Bu durum filmin kendi toprağının, coğrafyasının sorunlarına yabancılaşmadan, günün getirdiklerini de sunarak insani olguların da harmanlanmasını sağlamıştır.

Metin Erksan’a göre, toprak ne kadar itaatkâr ise su da o kadar asidir. Suyu hapsedemezsiniz, o akar yolunu bulur; toprağı ise kendi alanınıza hapsedebilirsiniz, asla dışına çıkmaz, ona verileni alır, baktığında karşılığını verir. Toprak ve su arasındaki durum Osman ve Hasan kardeşlere empoze edilerek modern bir Habil ve Kabil hikâyesi anlatılmaktadır. Hasan ne kadar aklı başında, uyumlu ve bir o kadar da itaatkârsa Osman tam tersi bir tavır sergiler. Aynı toprak ve su gibi, aynı Habil ile Kabil gibi.

Filmi dönem itibariyle değerlendirdiğimizde ise; zamanında çekilen filmlerden farklı olarak başta belirtildiği gibi insan olgusu etrafında toprak ve su mülkiyetini de sorgulamaktadır. Mülkiyet ki, Marx’a göre bencillikle bir ölçülmektedir. Sebebi, sahip olunanın keyfi olarak kullanımına bağlıdır. Osman, suyun kendi mülkünden geçmesine bağlı olarak suyu kendi mülkiyetine almaktadır. Ve kendi bencilliği doğrultusunda suyun ancak kendi tarlalarına yeteceğini savunmaktadır. Ta ki köylünün para teklif etmesine kadar. Paranın teklifinin ardından Osman kendine kadar yeteceğini iddia ettiği suyu satmaya başlar.

Metin Erksan, filmle birlikte doğal kaynaklar üzerinde insanların hak sahibi olma çabalarını da eleştirmektedir. Bu durum kırsal kesim insanının sorunlarının da dile gelmesine vesile olmaktadır: Su doğal bir kaynaktır ve hak iddiası olmalı mıdır olmamalı mıdır? Durum yasalar önünde de tartışılmasına rağmen adaletin terazisi suyun mülkiyet kavramını değerlendirmiştir. Köylüler de bu bağlamda çareyi uzlaşmakta yani doğal kaynağı parayla satın almakta bulurlar. Çarpık durum ise, adaletin yarattığına razı olup ardından kendi adaletini şiddet ile ortaya koymaya çalışan köylülerdir. Köylülerin bu tutumu kendilerince haklı olabilecekken haksızlık ile son bulmasını sağlamıştır. Şiddet şiddeti doğurmuştur ve sonunda herkes kaybetmiştir. Kötü ölmüştür, iyi de artık iyi değildir.

Filmdeki toplumsal yapı incelendiğinde ise, geleneksel bir yapı söz konusudur. Köy halkı arasında sınıfsal bir ayrım yoktur. Osman’ın suyu elinde bulundurması sınıfsal bir yapıya sebep olmazken Osman’ın köylü karşısında avantajlı bir durumda yer almasını sağlamıştır. Bunun yanında kırsal bir düzende sınıfsal farklılığın yanı sıra feodaliteye de yer verilmemiştir. Kırsal hayatın anlatıldığı çoğu filmde yer alan ağalık düzeni Susuz Yaz’da bulunmamaktadır. Filmde Osman’ın suyu elinde bulundurması avantaj sağlarken, üstünlük kavramı devlet kurumlarında yer alanlara verilmiştir. Köye gelen jandarma söz sahibi kurum olarak yer almaktadır. Bu da kanun koyucunun mülkiyette söz sahibi olarak gösterilmesini sağlamıştır.

Susuz Yaz, mülkiyet hakkına değinirken bunu insanlar arası ilişkiyle de bağdaştırmaktadır. Bahar, Hasan’ın karısı iken, Hasan’ın hapse girmesinin ardından Bahar’a göz koyan Osman Bahar’ın haklarını devralmaktadır. Freud’un scopophilia yani izlemekten duyulan haz olarak tanımladığı voyeurism ile Osman Bahar’ı izlemektedir. Bu izleyişler cinsel dürtüyle gerçekleştiğinden en sonunda Bahar’a tecavüz ederek cinsel bir nesne olarak algılanan kadının kullanım hakkını elde etmiş olmaktadır. Kadın da bu hakkın devralınmasını Osman’ın ayaklarını yıkayarak göstermektedir. Osman, suyunun mülkiyeti konusundaki şiddet içeren tutumu, Bahar’ı elde etme konusuyla bağdaştırmaktadır. Suya sahip olup söz geçirmek ve güç elde etmek ile Bahar’a sahip olmak aynı egoyu beslemektedir. Film boyunca belirli bir kadın unsuru olarak sadece Bahar yer almaktadır. Bahar, mevcut yapı içerisinde cinsiyetçi bir yaklaşımla nesne olarak konumlandırılmıştır. Buna bağlı olarak su ve Bahar’ın paralel doğrultuda sunuldukları savunulabilir.

Susuz Yaz’da, Osman’ın cinsel dürtüleri sadece Bahar’ı gözetlemekle verilmemektedir. Osman’ın ineğin memesinden süt içmesi veya direğe sarılması gibi durumlarla da anlatılmaktadır. Osman suya da Bahar’a da aynı tutkuyla bakmaktadır. İkisine de sahip olma isteği içindedir. Filmin genel konusu mülkiyet hakkı ve sahip olma hırsını kapsadığından Erksan’ın, modern Habil ile Kabil anlatısına toplumsal değer ve ahlakı yargıları da eklediği söylenebilir. Bu doğrultuda, filmin işleyişindeki anlatı yapısının paralelliği hiç kuşkusuz ki yapıtı önemli kılmaktadır.

“Zalime boyun eğen adam da zalimdir.”

#cineritüeltop150

, , , , , , , , , , , , , ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.