- Sultan, Yeşilçam klasikleri içerisinde alt kültürü başarılı bir şekilde temsil edip, gecekondu yaşantısına odaklanan bir film. 'Köprü' olgusunu bir metafor olarak ele alırsak, köprünün her iki yakası gibi farklı hayatlar, ancak ne kadar farklı olsa da birleşen hayatlar şeklinde bir durum söz konusudur.Dönem olarak ikinci köprünün yapım zamanına denk gelen film, bu konuya da değinerek köprünün yapımdan doğacak rant kavgasını ve zenginlerin daha zengin olurken fakirlerin ise “keşke ölseler” durumuna düşmelerini de işlemektedir.
“Hikmet Hanımm, Hikmet Hanımm. Senin gözün kör olsun” denir ve kavga başlar. Kartal Tibet’in yönettiği, Yavuz Turgul’un senaryosunu yazdığı Sultan, mahalle kültürünün ne olduğu, gecekondulaşmanın kentlerde nasıl yer ettiği ve arabesk kültürü üzerine önemli filmler arasında yer almaktadır.
Sultan, Yeşilçam klasikleri içerisinde alt kültürü başarılı bir şekilde temsil edip, gecekondu yaşantısına odaklanan bir film. ‘Köprü’ olgusunu bir metafor olarak ele alırsak, köprünün her iki yakası gibi farklı hayatlar, ancak ne kadar farklı olsa da birleşen hayatlar şeklinde bir durum söz konusudur. Dönem olarak ikinci köprünün yapım zamanına denk gelen film, bu konuya da değinerek köprünün yapımdan doğacak rant kavgasını ve zenginlerin daha zengin olurken fakirlerin ise “keşke ölseler” durumuna düşmelerini de işlemektedir. Bu bağlamda döneme ait olgular ve kültürleşme de izlenmektedir. Tüm bu konular içerisinde film tür olarak dram ve komedi gibi iki ayrı türü de bünyesinde barındırmaktadır.
Film, gecekonduda yaşayan insanların günlük hayatlarına odaklanmaktadır. Giriş sahnelerinde bu bölgelerin altyapı sorunlarına da değinilirken gecekondular, mahrumiyet bölgeleri olarak resmedilmiştir. Kullanılan görüntüler, filmin kent dışında bir yerde geçtiği izlenimi vererek kentlerin, göç ile bilinen modern yapısından ayrı bir görüşü de bulunduğunu göstermektedir. Bu durum ülkenin nasıl bir şehirleşme profiline sahip olduğunu da betimlemektedir. Bir diğer taraftan toplumsal düzenin dönemsel olarak neleri içerdiği ve ne gibi olgular etrafında şekillendiği de gösterilmektedir.
Filmde, genel olarak ‘kısa yoldan para kazanmak isteyenler’ ve ‘kendi yağıyla kavrulmayı tercih edenler’ olarak iki ayrı kutup bulunmaktadır. Kısa yoldan zengin olmak isteyenler, kendi gibi diğer insanları da ezip geçen, hırslı ve acımasız; kendi yağıyla kavrulmak isteyenler ise vicdan sahibi, merhametli, iyi niyetli olarak sunulmaktadır. Yeşilçam değerleri göz önünde bulundurulduğunda, filmimiz mutlu son kavramıyla son bulmaktadır; kötü insanlar da iyi olur ve sevenler kavuşur…
Sultan filminde Sultan karakteri (Türkan Şoray) başta olmak üzere kadınların hepsi, evlerde gündelik işlere giderek hizmetçilik yapmakta, erkekler ise minibüsçülük, fabrika işçiliği gibi işlerde çalışmaktadır. Bu durum, alt tabakanın yer aldığı istihdam hakkında da bilgi vermektedir. Fakir kadınların hepsi “namuslu” adlandırılırken, bu kadınlar ataerkil düzen içerisinde yaşamlarını sürdürmektedirler. Ataerkillik, Sultan’ın 4 çocuğuyla yaşamını sürdürmesine rağmen, evlenme gerekçesi olarak sunduğu “başımızda biri bulunsun” sözünden de anlaşılabilir.
Filmde gecekondulaşmanın dışında arabesk kültürüne de değinilmektedir. 1950’ler ile başlayan göç olgusu, insanların göç ettikleri yerlerde kendi kültürlerini devam ettirmeye çalışırken yaşadıkları şehrin kültürüne de karışmaları ile arabesk kültürünü var etmiştir. Sultan’da arabesk kültürü, fakirlik ile bağdaştırılmaktadır. Çünkü gecekonduları var edenler göçenlerdir ve göçenler de fakirdir. Simgesel olarak gecekondu ve minibüsçülüğün ekseninde ele alınabilen arabesk kültür, ağırlıklı olarak erkek kahramanlar üzerinden verilmektedir. Sultan, her ne kadar arabesk kültürünün içinde yaşasa da Kemal (Bulut Aras) kadar bu kültüre ait bir imaj çizmez. Filmdeki kadınlar genel olarak aile ve iş yaşantılarına odaklanırken, erkekler genel anlamda kıraathane kültürlerini ve bu bağlamdaki söyleyişleri dillendirirler. Özellikle Kemal karakterinin mesleği ve sözleri, başlı başına bu kültürün temsilcilerinin erkekler olduğu vurgusunu yapmaktadır.
Sultan filminde namus kavramı ise kadınlar üzerinden verilmektedir. Kadın dul ise erkekler tarafından potansiyel olarak asılınabilecek bir meta olarak görülür. Kemal’in Sultan’dan bahsederek “Ne kadın be, cengaver gibi maşallah” lafı üzerine Hatice de Kemal’e; “Artık mahallenin dul kadınlarına da mı sulanıyorsun, ayıp ayıp!” der. Kemal ise “Ayıbı var mı be; ha dul ha bekar” der. Hatice için dul kadınla ilgilenilmez, Kemal için ise nefes alması kafidir. Kadın her ikisi için de meta olarak görülür. Kadın, namusu için vardır ve onun için yaşamalıdır.
Eli yüzü düzgün olarak adlandırabileceğimiz, ağızda unutulmaz bir tat bırakan; pazar yerine dönen çeşme başlarıyla, kavgalarıyla, aşklarıyla, atarıyla-gideriyle, gecekondusuyla, arabeskliğiyle en sevilenlerimizdendir Sultan. Yine hatırladık, yine izleyeyim diyenlere iyi seyirler.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.