Star Wars: The Force Awakens (2015): Tanıdık Temalar, Eski Tatlar

Star Wars: The Force Awakens (2015): Tanıdık Temalar, Eski Tatlar

Yazar Puanı3
  • The Force Awakens, yeni bir hikâye anlatmasına rağmen adeta Star Wars: A New Hope / Yeni Bir Umut (1977) filmin tekrar çevrimine dönüşmüş durumda. Öyle ki filmin akışındaki ana temalar aynı şekilde ilerliyor: Güçlerini yeni fark eden bir Jedi (Rey) ve onun çöl gezegeninde başladığı macerası, ilk filmdeki Luke’un yolcuğu gibi kendini keşfetmesi ile sonuçlanıyor. Hatta ikisinin de ailevi sebeplerle gezegende kaldıklarını, benzer özellikler taşıdıklarını görüyoruz. Diğer taraftan kötülük A New Hope’da olduğu gibi direnişçileri yok etmek için Ölüm Yıldızı’na benzer bir silah geliştiriyor. Tek farkı daha korunaklı, daha teknolojik olması. İlk filmde bu silahın şifrelerini taşıyan R2-D2’nun yerini ise yeni nesil BB8 dolduruyor. Durum böyle olunca Star Wars: Güç Uyanıyor, sürprizler ve bazı yenilikler barındırsa da, ben bu filmi izlemiştim havasından kurtulamıyor.
Share Button

Eğer orijinal Star Wars üçlemesini izlemiş biriyseniz yeni Star Wars heyecanına çoktan kendinizi kaptırmış, koşarak sinemaya gitmişsinizdir. Sonuçta “güç”ün uyanışına şahit olmak için, işi Jedi dinine kadar götürmüş fanların arasında olmanıza gerek yok. Star Wars: Revenge of the Sith / Sith’in İntikamı (2005) ile iyi bir final yapsa da prequel serinin damakta çok iyi bir tat bıraktığını söylemek mümkün değildi. Eksik olan parçanın, Anakin’den Darth Vader’a dönüşümün izleyici için yeterli olmamasından ziyade, bir düşüş hikâyesi anlatmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Serüven mantığından uzaklaşıp, klasik üçlemedeki izleyicinin etkileşimi yüksek karakterleri yerine, gölge arkasına saklanmış, muğlak kötülük kavramının merkeze oturtulması serinin tonuna pek uymamıştı. Diğer taraftan klasik üçlemede sevdiğimiz karakterlerin geçmişlerini merak etsek de anlatılanların pek ilgi çekici ayrıntılar barındırmadığını da düşünüyorum. Bu sebeple yeni Star Wars üçlemesinin risk almadan ilerlemesi ve izleyicinin sevdiği arketipleri kullanması anlaşılabilir bir durum. Ancak benzerlikler arttıkça, o tanıdıklık hissinin bir süre sonra yerini tekrar hissine bıraktığı ve bu yüzden filme ivme kaybettirdiği de açık. Biraz açalım:

The Force Awakens, yeni bir hikâye anlatmasına rağmen adeta Star Wars: A New Hope / Yeni Bir Umut (1977) filminin tekrar çevrimine dönüşmüş durumda. Öyle ki filmin akışındaki ana temalar aynı şekilde ilerliyor: Güçlerini yeni fark eden bir Jedi (Rey) ve onun çöl gezegeninde başladığı macerası, ilk filmdeki Luke’un yolcuğu gibi kendini keşfetmesi ile sonuçlanıyor. Hatta ikisinin de ailevi sebeplerle gezegende kaldıklarını, benzer özellikler taşıdıklarını görüyoruz. Diğer taraftan kötülük A New Hope’da olduğu gibi direnişçileri yok etmek için Ölüm Yıldızı’na benzer bir silah geliştiriyor. Tek farkı daha korunaklı, daha teknolojik olması. İlk filmde bu silahın şifrelerini taşıyan R2-D2’nun yerini ise yeni nesil BB8 dolduruyor. Durum böyle olunca Star Wars: Güç Uyanıyor, sürprizler ve bazı yenilikler barındırsa da, ben bu filmi izlemiştim havasından kurtulamıyor.

Yenilikler, Benzerlikler…

Güç Uyanıyor‘un yeni nesle uygun olarak merkeze bir kadın karakter yerleştirmesi aslında şaşırtıcı bir durum değil. Nasıl ki George Miller, Furiosa karakteri ile Mad Max: Fury Road’a feminist bir damga vuruyorsa, Rey’in de Star Wars için aynı etkiyi yapacağı düşünülmüş olmalı. Miller’ın başarıyla altından kalktığı bu değişim maalesef ki Star Wars: Güç Uyanıyor için iyi şekilde sonuçlanmıyor. Çünkü feminist bakış açısına sahip olan Fury Road’da bu hamle, filmin içerisinde bütünlüklü bir şekilde yer alırken, Güç Uyanıyor’da sadece cinsiyet değişiminden öteye gidemiyor. Bir anlamda ana hikâye içerisinde Rey’in kadın olmasının sonuca hiçbir etkisi bulunmuyor. Yine, kötü kadın karakter olarak lanse edilen Captain Phasma’nın robottan farksız olması da (yüzü bile görünmüyor) filmi hiçbir noktaya taşımıyor. Hatta bu sınıflandırmaya Yoda’nın muadili olarak filmde yer alan Maz Kanata’yı da ekleyebiliriz.

Filmin yenilikçi hamlesini ise Rey’e yardım eden Finn karakterinde görüyoruz. Çıktığı ilk savaşta şiddet ve vahşetin boyutuna dayanamayan bir Stormtrooper askeri olan Finn, tüm seri içerisinde beceriksizlikleri ile ünlü bu askerlere yeni bir boyut kazandırıyor. Birer robot gözüyle baktığımız ancak içerisinde insanlar olan bu askerlerin, ailelerinden koparılıp yetiştirildiğini ve emir zinciri ile gözlerinin karartıldığını öğreniyoruz. Bu açıdan, siyahi bir karakteri baş role yerleştirmesi ve askerden isyancıya dönüşen Finn’in seri içerisinde yeni bir boyut kazanacağını düşünüyorum.

Klasik üçlemenin ana karakterleri ise seriye nostaljik bir hava katmaktan çok daha fazlasını yapıyorlar. Yıllardır söylenen prequel üçleme yerine hikâyeye devam etme fikrinin daha akıllıca olduğu da böylece ispatlanmış oluyor. Çünkü bu karakterler her ne kadar ana öyküde yardımcı rol oynasalar da, filmin denge unsurunu sağlayıp yeni seriye yumuşak bir geçiş yapılmasına olanak veriyorlar.

Temelde uzayda geçen bir macera olsa da Star Wars’un ana dinamiği karanlık ve aydınlık arasındaki süregiden hesaplaşmadır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi iyiler tarafında pek değişen bir şey yok, aynı şeyi kısmen kötüler için de söylemek mümkün. Nazileri andıran emir komuta zincirine rağmen (Nazilere görsel bir referans da mevcut) Güç Uyanıyor’da, Darth Vader ve İmparator’un yarattığı etkinin çok uzağında, hatta zayıf kötülerle karşılaşıyoruz. Yeni Sith lordu Snoke’un yardımcısı olan Kylo Ren; karanlık tarafa geçişi, baba-oğul ilişkisi, görsel referansları (maske, ses) ile tamamen Darth Vader referans alınarak yaratılmış. Belki fotoğraf olarak evet; ancak karşımızda oldukça mızmız, sürekli sinir krizi geçiren, soğukkanlılıktan eser olmayan, histerik bir kötü olarak izleyiciyi büyük resimde etkileyemiyor. İmparatorluğun yerine alan İlk Düzen’in yöneticilerinden olan General Hux ise soğuk bakışları ve hesapçı tavrı ile Ren’den daha etkili bir kötü adam portresi çiziyor; ancak o da film içerisinde etkisiz kalıyor.

Star Wars: The Force Awakens, kazanılan bir savaştan kötülüğün nasıl tekrar yükseldiği, Luke’un neden kayıplara karıştığı gibi birçok soru ile  izleyiciyi baş başa bırakıyor. Bunların yerine gençleri yakalamak için yeni karakterlere yatırım yapıyor. Rey, Finn ve Ren’in ortak noktalarına ise aile kavramını yerleştiriyor. Aile; özlenen (Rey), varlığı bilinmeyen (Finn) ve isyan edilen (Ren) olarak değişik şekillerde karakterlere şekil veren bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Aynı Anakin / Darth Vader dönüşümünde olduğu gibi, Rey ve Finn karakterleri üzerinden iyilik ve kötülüğün seçilebilir olduğunun altı çiziliyor. Özetle serinin tanıdık temaları ve eski tatları üzerinden ilerleyen Güç Uyanıyor, retro bir uyarlama olarak yeni bir başlangıç yapıyor. Ancak J.J. Abrams’ın mekanik dünyasında, George Lucas’ın birçok açıdan yenilikçi olan evreninin izlerini aynı canlılıkla hissetmek mümkün olmuyor.

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir