Spotlight (2015): Kutsal Olanın Korkunç Olana Üstünlüğü

Spotlight (2015): Kutsal Olanın Korkunç Olana Üstünlüğü

Yazar Puanı4
  • Tabu Freud’a göre; iki anlamlı bir kelimedir. Bir yandan kutsal anlamına gelen “sacre” diğer yandan ise “consacre” kelimesiyle kutsallaştırılmış anlamını taşırken diğer anlamıyla tehlikeli, korkunç, yasak, kirli anlamına gelir. Spotlight filmini ele alırken tabu kelimesinin bu ikiliğe vurgu yaptığını gözlemleriz. Katolik kilisesinin içindeki olayları ortaya çıkarmak bir kirliliği, korkunçluğu, tehlikeyi ortaya çıkarmak olarak gözükürken, diğer yandan insanların çok değer verdiği bu “sacre” inanç kurum(!)unu insanların gözünden düşürmek bir şekilde iyi bir “tabu” yu yok etmek anlamına gelir. Spotlight, bu ikiliği kutsallık ile korkunç tabu ekseninde işlemeyi tercih ediyor ve bunu iyi beceriyor.
Share Button

Konuk Yazar: Burç Karabulut

Tabu, Freud’a göre iki anlamlı bir kelimedir: Bir yanda kutsal anlamına gelen “sacre” ve kutsallaştırılmış anlamına gelen “consacre” kelimeleri bulunurken, diğer yanda tehlikeli, korkunç, yasak, kirli anlamları bulunmaktadır. Spotlight (2015) filmi bize, tabu kelimesinin bu ikiliğe yaptığı vurguyu hatırlatır. Katolik Kilisesi’nin içindeki olayları ortaya çıkarmak, kirliliği, korkunçluğu ve tehlikeyi de ortaya çıkarmayı gerektirirken, insanların çok değer verdiği (sacre) bu kurumu gözden düşürmek, bir şekilde iyi bir “tabu” yu yok etmek anlamına gelir. Spotlight bu ikiliği, kutsal ve korkunç tabu ekseninde işlerken, bunu iyi becerdiğini söylemek gerekiyor.

Kutsal Tabu ile Korkunç Tabunun Birlikteliği

Spotlight, tabunun ele alınmasındaki iki kavrama da alt-metin olarak vurgu yapıyor: Din ve ahlak. Film öncelikle, dini kurum ile din adamını ayırmayı bir görev biliyor ve bunları tartışmak ya da tartıştırmak yerine, tabu üzerinden hareketle bir önermeye varıyor. Katolik Kilisesi’nin varlığını, sahip olduğu iyi tabuları, güçle ve parayla gün yüzüne çıkararak, korkunç olanı örtbas etmeye çabalamasının mümkün olduğunu anlatıyor. Yani cinsel istismarla gelen homoseksüel ilişkileri hedefine alıp, korkunç olan tabuyu yıkmaya çabalarken, iyi ve kutsal olan tabudan Kilise’yi soyutlandırmayı öneriyor. Film, bu örtbasın üstünde pek durmasa da, ortaya çıkarmaya çalıştığı gerçeklere gelindikçe, eksikliği hissedilen bir durum haline geliyor. Eksiklik hissi, Katolik inancının savunucularından olan Kardinal Law’ın üstü kapalı örtbas etmeleriyle devam ediyor. Kardinal Law’ın iyi bir tabu olarak gördüğü Kilise’yi korumak için cinsel istismarı örtbas etme ve adaleti sansürleme çabaları, Kilise ve adalet kurumlarının dini, ahlakın üstünde saydığının ve hatta gerekirse ahlakı yeniden düzenlemeyi deneyeceklerinin bir göstergesi.

Katolik Kilisesi, kirliliği örtbas etmek adına verdiği para ve güçle otosansürün de kapılarını açar. Otosansür, kirliliğin varlığını reddetmek ve olanı görmek istememek, göreni de toplumdan dışlamak şeklinde tezahür eder. Çünkü Kilise’nin yaptıklarını görmezden gelen kişi, korkunç olan tabuyu, yani cinsel istismarı haklı kılarak görmemiş gibi davranır. Düzenin devamı için otosansürlemek, belki de toplumun iyi tabu algısına müdahale etmemek içindir. Özellikle kendine de korku ve utanç çerçevesinde otosansür uygulayan cinsel istismar kurbanları da, enteresan bir şekilde bu otosansür düzeninin parçası durumuna gelmişlerdir. Burada ortaya çıkan vehamet, kilisenin korkunç deneyimlerini para ve ilişkilerle regüle ederken, kurbanların ise utanç ve korku yüzünden bir otosansür kardeşliği, paktı oluşturmalarıdır. Filmin başında az sayıda olan tecavüzcü rahip sayısı, filmin sonlarına doğru dramatik bir şekilde artar. Toplum içerisinde kişisel çıkarlar düşünülerek görmezden gelinen bu gerçek, sansür ve otosansür mekanizması eşliğinde korkunçluğunu yaşatırken iyi tabuyu korumayı ihmal etmez.

Otosansür Kardeşliği

Sansürü gerekli kılan Kardinal Law bu işleviyle, dini bir kurumun temsilcisi olmaktan öte politik bir özne olarak dikkate değer bir figür olarak gözüküyor. Law’ın pozisyonu, güç ve para sahibi bir işadamını andırıyor. Keza televizyona çıkıp açıklama yapması, cinsel istismarı uzlaşma adı altında yok saymaya çalışması, filmin sonunda ise Vatikan’a tayin edilmesi aslında Katolik Kilisesi’nin Law’ı gördüğü yeri ve nüfuz sahibi durumuna örnek verilebilir. Kilise’nin politik olarak kişileştirilmiş bir tasviri olan Law’ın pozisyonu, “ahlak”ı regüle etmekten geçiyor. Kardinal Law aslında kilise içinde olan cinsel istismarın dışarı yansımamasını ve kendi içlerinde normal bir şeymiş gibi halledilmesini sağlıyor. Toplumsal ahlakı sınırlayan bu tavra, Law’ın gücünden nemalanmış avukatlar ve medya mensuplarının da zincire eklemlenmesiyle ahlak, din karşısında indirgeniyor. Ahlakın regüle edilmesi ister istemez, sansürün ve otosansürün oluşturulmasına vesile olur. İyi tabuyu korumak adına yapılan bu ahlaki ehlileştirme bir otosansür kardeşliğine zemin hazırlar. Kişisel çıkar, imaj eksenli bir toplumda otosansür kardeşliği gerçekte korkunç olan tabuyu örtendir. Kardinal elbette dinin kutsallığını korumak istemektedir; peki kurbanlar çıkar–imaj eksenli günümüz dünyasında kendilerini korumak adına sessiz kalarak nasıl bir otosansür döngüsü oluştururlar?

Cinsel istismara sessiz kalan bu kurbanlar ahlaki olarak utanma duygusuna sığınırlar; sığındıkları anda kendilerini koruduklarını düşünürler. Bu sığınma kurbanlar için kendilerince ahlaki ama toplumsal olarak bakıldığında bencilce, ahlakı küçülten bir yaklaşım sergilemelerine neden olur. Spotlight Gazetesi’ne gelen cinsel istismar haberlerinin de bu yaklaşımla arkaya itildiğini düşünmek mümkün. Film boyunca bu haberlerin eskiden beri geldiği ve hiçbir şekilde Spotlight’ın ilgisini çekmediği açıklanır ama bunun niye olduğu bir şekilde açıklanamaz. Kurbanların yaşadığı hissiyatları görmezden gelmek, Spotlight’ın da kendi ahlaklarını regüle ettiklerinin bir anlamda göstergesidir. Spotlight gazetecileri, kendilerini üste çıkaracak bir hikaye ararken, kişisel ahlaklarında iyi bir tabu olarak yer etmiş Kilise’ye saldırmayı ahlaki bulmazlar. Bu otosansür, kilisenin de aynı zamanda bir korunma yöntemidir. Ta ki Yahudi bir editör onları yönetip, bu ahlaksızlığı önlerine koyana kadar…

, , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir