Dead Man (1995): Şiirsel Bir Anlatıda Var Olmak

Dead Man (1995): Şiirsel Bir Anlatıda Var Olmak

Yazar Puanı4.5
  • Jarmusch’un daha çok kara mizahla ördüğü filmografisinde kaybedenler ve arayış içinde olanlar kadar referanslar ve “an”lar da önemli bir yer tutuyor. Eğer alanı daraltır ve Dead Man’i (Ölü Adam) merkeze alırsak yukarıda bahsettiğiniz yorumlamanın etkin ellerde verdiği sıra dışı sonuçları gözlemleyebiliriz. Öncelikle Jarmusch, insan duygularını yalın ve dolaysız bir biçimde anlatan şair, ressam ve oymabaskı ustası William Blake’in bir suretini olmasa da izdüşümünü filmin başrolüne yerleştirir. Ancak Blake’i yorumlarken onu değiştirir, bir anlamda kendi Blake’ini yaratır.
Share Button

Sinemayı görsel bir anlatı olarak tanımlarsak karşımıza çıkan görüntülerin belirli bir süzgeçten geçtiğini, seçildiğini söyleyebiliriz. Hatta Vertov’un Sinegöz manifestosundan yola çıkarsak bu görüntülerin halkı afyonlamak için üretildiğini, gerçekliğin halkın arasında olması gerekliliğinin çıkarımını da anımsayabiliriz. Ancak sinemayı bir ifade etme, aktarma ve yorumlama aracı olarak düşündüğümüzde; özellikle 21. yüzyılın kaos ve karmaşasında bireyin dertlerini en iyi ifade eden sanatsal formun sinema -geniş kitlelerce takip edilmesinin de etkisiyle- olduğunu söylemek mümkün. Bu noktada yönetmenin eldeki metni uyarladığı ya da çıkış fikrini bir şekilde yorumladığını hatta kendini ifade aracı olarak kullandığını söylemek mümkün. Bunun bireysel ifade kısmını bir yana bıraktığımızda film son aldığı şekliyle daha çok bir yorumlama haline dönüşür. Burada yönetmenin bakış açısının (yorumlamanın) kişiselliğinin devreye girmesi kaçınılmaz. Bir tür ego savaşından geçmiş bu düşünceler izleyiciye nasıl ulaşıyor sorusuna belli bir entellektüel düzlemde cevap vermenin kolay olduğunu da söyleyemeyiz. Sadeleştirmek gerekirse filmi bir yorumlama hali olarak ele almanın en azından çözümleme yapmak açısından en makul yöntem olduğunu düşünüyorum. İçerdiği referansların zenginliği ya da sığlığını belirleyen faktörün yönetmenin tavrı olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Romero’nun meşhur zombie üçlemesinde kapitalizme yapılan eleştiride yönetmenin politik bir tavrı olduğunu söylemek mümkün ancak bu sinemasal bir tercihle birleştiği zaman yapıbozumcu bir noktaya ulaşabiliyor. Popüler bir TV dizisinde ya da filminde aynı sonuçları almamamızın sebebi de burada yatıyor. Sinema özünde bir yönetmen sanatı ise, filmlerin de bir yorumlama aracına dönüşmesi kaçınılmazdır.

Jarmusch’un daha çok kara mizahla ördüğü filmografisinde kaybedenler ve arayış içinde olanlar kadar referanslar ve “an”lar da önemli bir yer tutuyor. Eğer alanı daraltır ve Dead Man’i (Ölü Adam) merkeze alırsak yukarıda bahsettiğiniz yorumlamanın etkin ellerde verdiği sıra dışı sonuçları gözlemleyebiliriz. Öncelikle Jarmusch, insan duygularını yalın ve dolaysız bir biçimde anlatan şair, ressam ve oymabaskı ustası William Blake’in bir suretini olmasa da izdüşümünü filmin başrolüne yerleştirir. Ancak Blake’i yorumlarken onu değiştirir, bir anlamda kendi Blake’ini yaratır. Eserlerinde insanın kendine yabancılaşmasını, özel mülkiyet ve devlet/klise yasalarına karşı çıkan Blake; Jarmusch’un yorumunda daha çok Sartre ile ilişkilendirebileceğimiz varoluşsal kaygıları olan biri şeklinde yorumlanıyor. Aslında Jarmusch’un Blake’in romantizmini törpülemesi ve O’nu harmanladığı western kültürü içinde varoluşsal bir çabaya sokması anlaşılabilir. Dead Man bir western  yorumudur ancak diğer tarafıyla da bir var olma mücadelesidir. Yolda geçen zamanı Blake’in insan ruhunun iki zıt durumunu gösteren Song of Innocence and Experience (Masumiyet ve Tecrübe Şarkıları) ekseninde ele almak doğru olacaktır.

Masumiyet ve Tecrübe

Blake’in büyük bir romantizm eşliğinde yazdığı doğa ve aşkı harmanladığı Masumiyet ve Tecrübe Şarkıları (şiirleri) okuyucusu ile yüzeysel değerlendirilemeyecek kadar yoğun bir etkileşime geçer. Kelimelin yalınlığı yoğunluğunu gölgelemez. Jarmusch’un Blake’i de aynı masumiyette eksik olan tecrübe, tecrübede eksik olan masumiyet gibi birbiri ile ilişkili ancak bir araya gelmesinin mümkün olmadığı bir coğrafyada varoluş mücadelesi verir. Nasıl ki tecrübe edinildiğinde kaybedilecek ilk şey olan masumiyet oluyorsa, kahramanımız Blake’in de ilk kaybettiği olgudur masumiyet. Hatta masumiyetini kasabaya adım attığı ilk anda kaybettiğini söyleyebiliriz.

“Güneş alçalıp batıyor, oyunlarımız bitiyor” (1)

Jarmusch Blake’i yorumlarken daha çok Tecrübe’den faydalanır. Kendini korumak adına öldürdüğü ilk kişide yitirdiği masumiyeti, yola çıkması ile tecrübeye dönüşür. Tüm bu yolculuk insanın iç dünyasına yaptığı yolculuk misali türlü oyunlar, açgözlülük, pervasızlık, kibir ve ikircikli duygular içerir. Blake bir aziz değildir ancak artık şiirini yazmak için sözcükler değil kana ihtiyacı vardır. Yozlaşmamıştır belki ancak hoyratlaşmış, incelikten yoksul hale gelmiştir. Zaten bir noktadan sonra masum kalmasının da imkânı yoktur. Evrimde güçlü olanın değil uyumlu olanın kazandığını düşünürsek, Blake yeni yerine uyum sağlamak için çaba sarf eder. Başarısız olacağını; arazinin yabanlığını kaldıramayacak kadar hassas olduğunu görürüz. Jarmusch yine de Blake’i yolculuğa çıkarmaktan sakınmaz. Yolculuk sebebi bulanıktır. Peşindekilerden mi kaçıyordur yoksa ölüme mi gidiyordur diye sorarız.

I’m nobody, who are you? (2)

Sartre’ın “varoluş özden önce gelir” sözünün açılımında insanın önceden tanımlanmamış bir varlık olarak ele alınması yatar. İnsanın kendi yaşamında verdiği kararları tercihleri onun  kim olacağını ve ne olacağını belirler. Kahraman ya da alçak, iyi ya da kötü; bireyin eylemlerinin sonuçlarıdır. Blake’in yolculuğu Sartre’ın varoluşçuluğuna oldukça yakındır. Blake’in yolda olma sebebi özünü, varoluşunu aramasıdır. Kendisine hiç kimsenin (nobody) refakat etmesi de manidardır. Jarmusch karakteri olgunlaştırmak, ders vermek ya da ehlileştirmekle ilgilenmez. Film tamamen bir anımsama halidir. Belki de bu yüzden William Blake şiirlerinin yansımasıdır.

Doğar bazıları tatlı hazza, doğar bazıları sonsuz gece’ye (3)

Jim Jarmusch’un Dead Man’i içerik olarak yitirdikleri arkasından arayışa giren Blake’in hikâyesidir. Var olmaya çabalayan ancak kalbinin yanında, derinde; beyaz adamın metalini taşıyarak başarıya ulaşması da mümkün değildir. O yüzden ölüme yürümekte sakınca görmez, doğaya döner.

Çok geçmeden başının üstünde
Kasvetli gölgesi uzanır gizemin.
Sonra Tırtıllar ve Sinekler
Bu gizemle beslenir. (4)

(1) The sun does descend, and our sports have an and. (William Blake)
(2) Emily Dickinson
(3) Some are born to sweet delight; some are born to endless night (William Blake)
(4) Soon spreads the dismal shade
Of mystery ov er his head;
And the catterpiller and fly
Feed on the mystery (William Blake)

(*) Çeviriler Selahattin Özpalabıyıklar tarafından İş Bankası yayınları için yapılmıştır.

twitter.com/gok_gkhn

, , , , , , , , , , ,

1 comment

  1. Pingback: Renkli Sinema Döneminin Renksiz Şaheserleri

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.