Side Effects (2013): Düzeyli Gerilim, Eksik Senaryo

Side Effects (2013): Düzeyli Gerilim, Eksik Senaryo

Share Button

Berlin Film Festivali’nden sonra Steven Soderbergh, Side Effects için son filmim dese de, dün başlayan Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan Behind the Candelabra filminin de Soderbergh’e ait olduğunu öğrendim. Hangisine Soderbergh’in son filmi diyeceğiz, biraz kafam karıştı doğrusu.

Filmografisinde farklı türde filmler yer almasına rağmen, Soderbergh’in tam anlamıyla “olmuş” dediğim bir filmi yok benim için. Aslında biraz garip bir yönetmen, canının istediğini yapan biri gibi görünüyor dışarıdan. Bir yandan gişeye yönelik Ocean’s serisini çekerken, bir yandan Che ile ilgili filmler yapabiliyor. Üstelik Hollywood’un önemli yıldızlarından da her filminde üçer dörder adet görüyoruz. Kısalı, uzunlu otuza yakın filmi olan Soderbergh’in sinemayı bırakması bana bir şey ifade etmiyor. Çünkü Hollywood’daki bu gücüne rağmen, onu sadece erken dönem filmleri Sex, Lies and Videotape ve Kafka filmleri ile hatırlayacağım.

Gelelim filmimize. Side Effects’i ilk duyduğumda aklıma ister istemez Soderbergh’in bundan önceki filmi Contagion geldi. İlaç mevzularına biraz takmış gibi görünüyor Soderbergh. Biraz da günah çıkarma için yapılmış bir film mi acaba diye sordum kendime. Çünkü Contagion filminin aldığı eleştirilerin ortak noktası, filmde ilaç firmalarına pozitif bir ayrımcılık yapıldığı yönündeydi. Side Effects’in ilk yarısında da ciddi anlamda ilaç firmalarına eleştiriler yapılırken, ikinci yarısındaki “U” dönüşü ve yaşananlar ise Soderbergh’in neden sinemayı bıraktığına dair ipuçlarını barındırıyor.

Filmde, kocasının borsada hisse sahtekarlığı nedeniyle hapishaneye girmesi ile hayatı değişen ve ilaçlarla yaşamaya çalışan bir kadının hikayesi anlatılıyor. Lüks içinde yaşadığı hayatın birden elinden kayması nedeniyle bunalıma giren kahramanımız, tekrar lüks hayatın içine girebilmek için planlar yapmaya başlar.

Gerilimi düzeyli ve kurguyu sağlam tutarak üzerine düşeni yapıyor Soderbergh. Birkaç sahnede kamerayı yukardan (farklı bir açıda) sabit bir şekilde tutması da hoşuma giden detaylar. Aynı zamanda yönettiği filmlerin, sinematografisini ve editörlüğünü de yapan Soderbergh için bunlar hep artı puanlar. Ancak tüm bunlar ortalama sinema seyircisi için yeterli. Bu da Soderbergh’i maalesef ortalama bir yönetmen yapıyor.

Filmin en eksik yönü ise senaryosu. Keşke filmin görüntü yönüne bu kadar önem veren Soderbergh, senaryoyu tamamen Scott Z. Burns’e bırakmasaydı. Aynı zamanda Contagion’ın senaryo yazarlığını yapan Burns’ün ne anlatmak istediğini, derdinin ne olduğunu anlayabilmek zor. İki filmde de gelişen olaylar bir türlü birbirine bağlanamıyor. Sürpriz son yapacağım derken, ipin ucunu elden kaçırıyor ve inandırıcılıktan uzak hikayeler ortaya çıkıyor.

Side Effects filminde de düzeyli başlayan tempo, filmin ilk yarısında başarılı ve düzeyli ilerlerken, olayların aslında göründüğü gibi olmadığını anlamaya başladığımız sahnelerde aksamaya başlıyor. Soderbergh sanki hadi artık toparlayalım demiş gibi aceleye getirilmiş olaylar, Jude Law’ın oynadığı karakterin yapaylığı ve olayları dedektif edasıyla hemencecik çözmesi, yarım bırakılan sorular, kel alaka araya bir lezbiyen hikayenin sıkıştırılması, seyirciyi aptal yerine koyar gibi anlatılan olaylar… Maalesef filmin etkisini yok ediyor.

Böylece elindeki tüm bu imkanlara ve son filmim demesine rağmen hala ortalama Amerikan seyircisine film yapmaya devam eden Soderbergh ne yazık ki kariyerine ortalama bir yönetmen olarak son veriyor.

Konuk Yazar: Muammer MUTLU

, , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir