Bu hafta izleyicisiyle buluşan filmler arasında dikkati çeken; 14 Şubat haftalarında görmeye alışık olduğumuz bir aşk yoğunluğu.
Belki kışın geçmemiş olmasının verdiği buhran, belki de baharın gelip de gelememe arasında bıraktığı yenilenme hasreti; bilinmez ama sinemanın olmazsa olmazı olan “Aşk” beyaz perdede şansını sadece sevgililer gününden yana değil, yılın 4 mevsimi kullanmayı tercih ediyor. Umutsuz aşklar, bitmeyen aşklar, sevgi pıtırcığı aşklar, aşklar da aşklar… “Love Story” ile iliklerimize kadar her türlü acı versiyonuyla karşılaştığımız aşk, duygusal yapımların yanı sıra savaş filmlerinin bile konusu içerisinde kendine yer buldu.
Böylesine doğaüstü ve büyülü bir duygunun varlık sebebini inkâr etmeden, insanlara belki de kaybetmeye yüz tutan değerlerini hatırlatmak güzel ama dönüp dolaşıp aynı ana konu etrafında konuşlanmak izleyicide ne kadarlık bir tatmin duygusu yaratıyor? Hepsi güzel hepsi muazzam mı? Aşkı da anlatmak o kadar kolay değil işte. Bir bakış, bir gülüş çekmek, öpüşmek ve sevişmek dışında hissi yaratma konusunda son dönem, ilk dönem diye ayırırsak kaç film başarı sağlamış. Bir Selvi Boylum Al Yazmalım, Bir Vesikalı Yarim veya Sevmek Zamanı’nın etkisini almak ne mümkün.
İşte bu yoğunluklar içerisinde vizyona giren 3 film de bize yeniden bir aşk serüveni yaşatmaya, bahar geliyor ey insanoğlu sen de canlan demeye hazırlanıyor.
Filmlerden ilki; Murat Serezli ve Neslihan Yıldız Alak’ın yönettiği, Eşref Dinçer’in senaryosunu yazdığı ve İlker Aksum, Sedef Avcı, Kenan Ece, Selen Seyven’in başrollerinde yer aldığı romantik komedi filmi olarak karşımıza çıkan “Aşk Olsun”. Aşkın kimi, ne zaman, nerde bulacağının belli olmadığı bir durumdan yola çıkan film, izleyiciyi dörtlü bir aşk çıkmazının içine sokuyor. Ve en önemlisi “erkekler de ağlar” diyor. Yıllar yılı ilişkilerin ardından cool takılır diye bildiğimiz erkeklerin de aslında içlerinde nasıl bir ağlama duvarı barındırabileceklerini de göstererek biraz sempatik duruyor Aşk Olsun. Günümüzün yeni mesleklerinden aşk doktorluğuyla, modern şehir insanın iletişim kopukluğu, sancılı ilişki anlayışlarını da dillendiren film, özü itibariyle izleyiciyi bunaltmadan vermek istediğini verip tadında bırakıyor.
İkinci film olarak; Ozan Uzunoğlu’nun yönettiği bir dram filmi olan “Sonsuz Aşk” var. “Sonsuz” filminin devamı olarak çekilen filmde başrollerde İsmail Hacıoğlu, Ferhat Gündoğan ve Özlem Tekin yer alıyor. Bir yol ve dostluk hikâyesi olarak karşımıza çıkan Sonsuz Aşk, genel anlamda iyi kotarılmış oyunculuklarla örülü, naif biçimde ilerleyen bir yapım. Ayrıca film, yaşamın değerini anlama noktasında güzel çıkarımlarda bulunuyor. Ve aşka gelince; o da dram ve tebessüm ile filmde yerini almasını biliyor. Sonsuz Aşk bazı toplumsal konulara değinmeden de geçememiş; fakat bunu bir harman yerine dönüştürmektense yerinde bırakmayı tercih etmiş. Filmden çıkaracağımız ders de yok değil: Yaşam sen her şeye rağmen güzelsin be!
Son aşk filmi ise Hollywood’un bağrından kopma “Son Savaş: Aşk”. Film iyi olmaya çalışıp da olamamışlar kategorisinde yerini kimseye bırakmıyor. Hollywood’un şaşaasını kucaklayıp tüm nimetlerinden faydalanan ama kavramsal karmaşa içerisinde boğulan bir yapım var karşımızda. Gelecek ve geçmiş arasında yarattığı geçişler güzel olsa da yoğunlaşmaya çalıştığı aşkı ilk sahnelerinde unutup başka başka âlemlere savrulmaktan kendini kurtaramıyor.
Aşk denilince bu hafta Hollywood biraz sınıfta kalsa da yerli yapımlar güzel kotarılmış filmler olarak çıkıyor karşımıza. Adıyla müsemma filmlerimiz, baharın yenilenen yüzünde aşka duyulan ihtiyaç gibi peşi sıra gelmiş. Belki tesadüfler evrenden yollanmış mesajlardır kim bilir?
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.