Konuk Yazar: Burç Karabulut
Sabotaj filmi, B film ve polisiye türleri arasındaki kırma dediğimiz filmlerden biri olarak bu hafta karşımıza çıkıyor. Özel narkotik birimi üyelerinin, geçmişteki bir takım hesaplar yüzünden birdenbire öldürülmesiyle hem eski defterler açılıyor hem de polis olaya karışıyor. Bu aralar çok sıklaşan güvensizlik histerisinin yer yer işlendiği filmde yılların aktörü Arnold Schwazegenner’da başrolü çekiyor.
Herhangi bir Hollywood filminden ayrı tutamayacağımız Sabotaj’da, alıştığımız hatta bildiğimiz kendilerince çok gelişmiş yetenekleri olan ve üstün teknolojik silahlarla donatılmış bir askeri ekibimiz var. Arnold Schwazeneger kuşkusuz bu gruba liderlik ediyor. Filmi bu noktada biliyoruz diye izlemeyi bırakmak büyük bir hata olurdu çünkü bildiğinizi zannettiğiniz film harika bir tersyüz hareketiyle sizi farklı bir film izlediğinize inandırıyor. Değmeyin keyfimize diyeceğiniz o anlar geliyor.
Aslında her anlamda mükemmel gözüken bu ekip, hızlı bir şekilde dağılıyor. Önce Washington tarafından kazığa çekiliyorlar sonra kendi aralarında birbirlerine düşüyorlar. Hatta öyle bir düşme ki ekip yavaş yavaş azalmaya başlıyor, güvensizlik ve paranoya artıyor. Onca teknolojiye ve üstün özelliklere rağmen sadece karşıdaki görünmeyen düşman tarafından yenilgiye uğruyorlar. Sürekli bir şekilde “dinleniyoruz” gibi güvensizlik histerisi teşkil edecek repliklerin döndüğü film, kuşkusuz Amerika’nın kendi güvenlik histerisiyle paralellik gösteriyor. Narkotik ekibin parayı kurtarmak yerine çalması bunun en güzel ispatı.
Paranoyak Birleşik Devletleri’ne giriş…
Paranoyak ve güvensizlik histerisi bir anlatımın altına sığınan Sabotaj, Amerikalıyı kötü anlatmada ise çok başarılı oluyor. Bu kötü; ne siyah, ne Kızılderili ne Nazi ne de diğer azınlıklardan oluşan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Tamamen Amerikalı bir kimliğe sahip düşmandan söz ediyorum. Amerikalılardan da düşman yapılmasına alışkınız ama kısa süreden beri paralel Amerikalı diyebileceğim bir tipi yeni görüyoruz. Bu paralel Amerikalı tamamen Amerikan ahlak değerlerinin karşısına dikilmiş pozisyonda ortaya çıkıyor. Amerikan parasını çalıyor. İdeal bir Amerikan polisi gibi davranmayı kesinlikle reddediyor. Hatta öyle bir zeki karakter olarak karşımızda arz-ı endam olunca Amerikalıların bu kadar kötü ve düşmancıl tavırları sırıtmadan ekrana yansıyor.
Güvenlik histerisini son zamanlarda damarlarına kadar hisseden Amerika’nın 2001’den beri yaşadığı finansal kriz ve Snowden’in gizli belgeleri kaçırmasıyla taçlandığı bir dönemi zaten yaşıyorduk. Avrupa’da da başını Wikileaks’ın çektiği bu son olaylarla Amerikalılar da bir şekilde güvensizlik yaşıyor. O güvensizlik en içlerine kadar girmiş durumda. Eskiden hiçbir şekilde, her düşmana karşı eşsiz bir dayanışmayla birleşen Amerikan polisi ya da militer grupları bu korkuyu en derinden yaşıyor. Karşılaştığımız manzara ise, Paranoyak Amerika Birleşik Devletlerine giriş olarak yorumlanabilir.
Hollywood’un bu tarz filmlere yer vereceğini sanmasam da bu temanın uzun bir süre filmlerde yer edeceğine olan inancım var. Enformasyon Çağı’nın travmatik etkileri hem iyi hem de kötü olarak Amerikan Hollywood filmlerine giriyor. Değişim olur mu bilinmez ama her Amerikanlının iyi bir Amerikalı olduğu filmler geride kalmışa benziyor. Kahramanların bile kahraman olmaktan çekindikleri bir yeni yüzyılın kapıları açılmış durumda. Pandora’nın kutusu açıldı.
Tür kırımı: Polisiye artı B film olan bir maskülen polis filmi
Başlangıçta da söylediğim gibi Sabotaj bir tür kırması olarak karşımıza çıkıyor. Bolca silahın olduğu, kanın gereğinden fazla aktığı, kaslı adamların cirit attığı bir film. Kadın dokunuşu az olmasına karşın filmin iki kırılma noktasında kadın karakterler var. Polisiye bir rol almasını sağlayan kadın dedektif, maskülen filmi biraz çekilebilir kılıyor.
Arnold’un kadroda olması ekstra bir katkı vermiyor. Tam tersine film Arnold için yazılmış gibi: Sonradan ortaya çıkan aile meselesi, kişisele inen narkotik problemi gibi. Açıkçası Sabotaj iyi bir film için gerekli kumaşı olan ama kıyafeti dikmeyi bilmeyen beceriksiz bir terziye emanet edilmiş. Başka bir yönetmenin elinde daha iyi olabilecekken kaderine terk edilmiş. Hollywoodvari bir tür kırması olmuş.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.