- Rogue One da gerçekleşen eylemleri günümüz siyasetiyle okumak, hatta terörist eylemlerle ilişkilendirmek olası görünse de bana pek adil gelmiyor. İmparatorluğun baskıcı yöntemlerini, gezenleri yok edecek kitle imha silahları geliştirmelerini yok sayarak, direnişçilerin kendilerini savunmalarını terörist eylem olarak adlandırmak, gücü elinde bulunduranların baskıyla karşı tarafı susturmaya çabalamalarından kaynaklanıyor. Günümüz Amerikan dış siyasetinde bir şeyleri örtmek adına bu tür ötekileştirme eylemlerini sıklıkla yapıldığını da biliyoruz. Bu açıdan filmin politik altyapısı, görülen değil üzerinde düşündükçe derinleşen ve anlamını bulan bir yapıda olduğunu söyleyebilirim.
1999 yılında Star Wars serisinin praquel üçlemesi daha vizyona girmeden, küçük Anakin’in gölgesinde Dark Vader’i gördüğümüz afiş ilk yayınlandığında, sadece Star Wars fanlarını değil çoğu sinemaseveri büyük bir heyecan sarmıştı. Benim adıma bu heyecanın sebebi, kahramanlık üzerinden ilerlese de, özünde dramatik bir çöküş hikâyesi anlatan Star Wars çemberinin afili bir kapanış yapacak olmasıydı. Sinema perdesinde Star Wars izlemenin zevkini de ayrıca belirtmek isterim. Bazı noktalarda beklentileri karşılayamayan seri bir kapanış olmadı. Star Wars Evreni genişlemeye devam ediyor. Bu genişlemenin en önemli ayağı ise geçen sene vizyona giren ve orijinal üçlemenin sonrasını anlatan The Force Awakens (Güç Uyanıyor) olmuştu. Yeni üçleme ana koldan ilerlerken yan Star Wars hikâyeleri de anlatılmaya devam ediliyor.
Rogue One: A Star Wars Story de bu yan öykülerden biri. Kronolojik olarak ilk Star Wars filmi olan A New Hope (Yeni Bir Umut, 1977) ile Revenge of the Sith (Sith’in İntikamı, 2005) arasındaki bir dönemde geçiyor. İlk filmde ana hikâyeyi oluşturan kitle imha silahı Ölüm Yıldızı’nı bertaraf etmek için stratejik öneme sahip planların nasıl ele geçirildiği ve yapılan fedakârlıklar Rogue One’ın ana temasını oluşturuyor. Oldukça karanlık ve politik bir atmosfer eşliğinde ilerleyen film, kimi zaaflarına rağmen ilgi çekici olmayı başarıyor.
Gücün Yokluğunda
Yönetmen Gareth Edwards, Rogue One’da bizlere sonucunu bildiğimiz bir hikâye anlatmasına rağmen temposunu oldukça iyi ayarlıyor. Bunu yaparken karakterlere odaklanmaktan çok öyküyü anlatmaya çaba gösteriyor. Öykünün akışında ise Star Wars serüven ve kahraman mantığını kullanıyor: Güç Uyanıyor’da olduğu gibi başkarakter olarak yine bir kadın (Jyn Erso) öyküye önderlik ederken, orijinal seride süregiden baba-oğul çatışması yerine baba-kız etkileşiminden faydalanıyor. Romantizm ve duygusal tepkileri hatta çoğu kez mizahı törpüleyen Edwards bu açıdan ana seriden ton olarak ayrılsa da, çok da farklı bir kulvarda yer almadan izleyici ile iletişim kurabiliyor. Star Wars evreninden ayrıştığı en önemli noktalar ise güç (force) ve fedakârlık temaları oluyor.
Star Wars her ne kadar arka planında bir isyan filmi olsa da, bu tema filmlerde çok belirgin olmamış, daha çok Luke üzerinden ilerleyen bir kendini keşfetme ve kahramanlık öyküsüydü. Oysaki arka planda gördüğümüz fedakârlıklar, filmde sıkılıkla vurgulanan “isyan, umuttan beslenir” mottosunun dayanak noktasıydı. Bu açıdan bakıldığında Rogue One’da yaşanan kayıplar, isyan hareketinin görülmeyen yüzünü ekranlara taşımış oluyor. Bu feda etme boyutunun merkezdeki karakterlerden çok daha fazlasını barındırdığını, bu kayıpların umudu doğurduğunu söyleyebiliriz. Bilindiği gibi umut, Star Wars için çok önemli kavramlardan birisi. Bir diğer önemli tema olan ‘güç’ten ise, kör bir Jedi savaşçısı olan Chirrut İmwe dışında bahseden kimseyi görmüyoruz. Film, Revenge of the Sith’de gördüğümüz Jedi katliamı sonrasındaki en karanlık dönemde geçtiği için ekranda Jedi’ları görmememiz oldukça makul ancak izleyici için bunun filmin karanlık olmasının en büyük sebebi dolduğunu düşünüyorum. Çünkü tüm seride güç, umudu besleyen damarların en önemlisi olarak belirtilmişti.
İsyancılar ve Politik Tavır Meselesi
Rogue One, isyancılar üzerinden ilerlediğinden hissedilen güçlü politik bir altyapısı bulunuyor. İmparatorluk’un askeri kanattaki subaylarının hırslarını, mevki edinme çabalarını ve arka planda çalışanları görüyoruz. Bu, kötülerin sadece Dark Vader’dan oluşmadığını, büyük bir askeri güç olduğunu göstermesi açısından oldukça önem arz ediyor. Diğer taraftan isyancıların da öyle çok organize bir grup olmadıklarını hatta içlerinden bazılarının aşırıcı gruplardan oluştuğunu izliyoruz. Jyn’i küçükken kurtaran ve bu aşırı gruplardan birine liderlik eden Saw Gerrara’nın “istemediğimiz birçok kötü şeyler yaptık” sözleri arka planda kontrolden çıkmış şiddeti ima ediyor. Bu cümleyi, demokrasi söylemiyle yola çıkılan ancak kontrolden çıkıp özgürlük vaadinin savaşa dönüştüğü Amerikan siyasetiyle okumak kaçınılmaz oluyor. Stormtrooper’lara saldıran isyancıların yöntemlerinin günümüzdeki terörist saldırıları andırması izleyicide bariz şok etkisi yaratıyor. Chirrut’un filmin sonlarında kendini feda ederken “Güç benim, ben de güçle birlikte hareket ederim” cümlesiyle bir nevi intihar etmesi de akıllara yine terörist eylemleri getiriyor. Filmin kahramanı Jyn ise “tepemde dalgalanan imparatorluk bayrağına bakmam, olur biter” türü cümleler kursa da eylemleri onu politik kılıyor. İsyancıların, planları çaldığını da hatırlatalım.
Tüm bu eylemleri günümüz siyasetiyle okumak, hatta terörist eylemlerle ilişkilendirmek olası görünse de bana pek adil gelmiyor. İmparatorluğun baskıcı yöntemlerini, gezegenleri dahi yok edecek kitle imha silahları geliştirmelerini yok sayarak, direnişçilerin kendilerini savunmalarını terörist eylem olarak adlandırmak, gücü elinde bulunduranların baskıyla karşı tarafı susturmaya çabalamalarından kaynaklanıyor. Günümüz Amerikan dış siyasetinde bir şeyleri örtmek adına bu tür ötekileştirme eylemlerinin sıklıkla yapıldığını da biliyoruz. Bu açıdan filmin politik altyapısının, görülen değil üzerinde düşündükçe derinleşen ve anlamını bulan bir yapıda olduğunu söyleyebilirim.
Toparlamak gerekirse, isyanın umut doğurması ve finali ile çoğu Star Wars severlerin kalplerini kazanan Rogue One: A Star Wars Story, A New Hope filminde Ölüm Yıldızı’nın nasıl tek bir bombayla çöktüğünü açıklayan bir bağlaç görevi de görüyor. Karanlık ve politik bir geçiş hikâyesi de olan film, serinin temalarından faydalanıp kendi yolunu başarıyla buluyor.

İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.