The Wild Bunch (1969): Perdeyi Kana Bulayan Bir Western

The Wild Bunch (1969): Perdeyi Kana Bulayan Bir Western

Share Button

Western sineması,  hemen hemen sinemanın doğuşuyla yaşıt olan, başlangıçta dönemin popüler kültürüne hizmet eden bir tür olarak karşımıza çıkmaktadır. Hollywood stüdyo sisteminin pazarlama mantığı ticari tür sinemasını yaratmış ve westernler de bu türlerin en önemlisi olmuştur. Daha sonraları sinema tarihinde bir devrim niteliği taşıyan bu türde genellikle turuncuya yakın kullanılan makyaj yardımı ile Kızılderili görüntüsü verilmeye çalışılan adamlar, at binmeyi bilen ve çok iyi silah kullanan insanlar olarak karakterize edilmiştir.

İlk gençlik yıllarımızda zihinlerimizde önemli bir yeri olan bu filmler üzerinden Amerika, modern olduğunu iddia ettiği ideolojisini iletişim teknolojisi aracılığıyla bizlere pazarlamıştır. At üzerindeki karizmatik kovboylar mı yoksa içimizde barındırdığımız aksiyon heyecanından mı bilinmez ama bir kuşak her pazar bunları izleyerek büyümüştür. Ben de o kuşak içerisinde yer alıyorum ve pek çoğumuz bu filmlerde Amerika’nın o dönem olayların neresinde olduğuna-nereden baktığına aldırış etmedik ve Kızılderilileri vahşi, uygarlıktan yoksun ve yok edilmesi gereken bir kültür olarak algıladık. Aslında bu insanların Amerikan uygar toplumunun yaşamlarını tehdit ettikleri varsayımıyla ötekileştirildiğini ve gerekli görüldüğü takdirde yok edildiklerini çok sonraları anladık. Bu filmlerde görülen şiddeti, (kullanılan araçlar ile) kurulu düzeni bozmaya çalışan vahşi kovboyların ortaya çıkardığını ve sistemin nizamı için öldürülmelerinin şart olduğunu kanıksadık. Nitekim gün geçtikçe bu durumun retorikten ibaret olduğunu kimi yönetmenler açıkça ortaya koymaktadır. Bunlardan birisi de Amerikalı olan ve Meksikalı bir kadınla evlenip uzun süre Meksika’da yaşayıp bölgeyi tanıyan Sam Peckinpah.

Yazıya konu olan Vahşi Belde filminin yönetmeni Peckinpah, sinemada ‘şiddetin ozanı’ olarak bilinmektedir. Bu durum ilk olarak ‘şiddet nedir?’ sorusundan yola çıkılarak bu kavramın kısa bir çözümlemesinin yapılmasını gerektirmektedir. Şiddet, analitik ve diyalektik çözümlemelerle açıklanabilir.  Kavramsal açıdan çok geniş yelpazesi bulunan şiddetin olumsuzlama yönüne dikkat çekmek yerinde olacaktır. Teoride şiddet, sert/katı davranış anlamına gelir. Pratikte şiddet genelde fiziksel olarak algılanır ve kişinin özgürlüğünün/haklarının bir kuvvet yoluyla ihlali anlamını taşır. Şiddeti uygulayan kuvvet, kana susamıştır ve kan akıtarak kendini güçlü, eşsiz ve karşı taraftan üstün olarak görür. Gerçek hayatın hemen her boyutunda karşılaştığımız ve yıkıcı sonuçları bulunan şiddeti sinemada temsil eden yönetmenlerden bir tanesidir yönetmenimiz ve kanlı, kan dökülen anlamlarını taşıyan ‘Bloody’ lakabıyla anılmaktadır. Şiddeti çok sert bir biçimde bireysel ve toplumsal düzeyde ele alarak derinlemesine işleyen yönetmen bu ismi hak ettiğini Vahşi Belde filmiyle de kanıtlamıştır. Daha film başlar başlamaz akrepleri önce çalılarla çevreledikleri karıncaların ortasına sonra da ateşe atarken bundan büyük keyif duyan çocukların gösterilişi, yönetmeni ve filmi izleyicisine tanıtmada bir fragman niteliği taşımaktadır. Filmin seyrinde karşımıza çıkan, ekrana kan sıçratan sahneler ise bunu destekler niteliktedir.

Dönemin değişen ve modernleşen dünya yapısı içerisinde varlığını sürdürmeye çalışan haydutlardan kurulu bir çetenin mücadelesini anlatan film, Meksika sınır çizgisinde geçiyor. Esaslı bir çete lideri olan Pike Bishop (William Holden) emekli olmadan önce son bir büyük vurgun yapmanın peşindedir. Bu sırada eskiden dostu olan Deke Thornton (Robert Ryan) kodesten kurtulabilmek adına kanunla bir anlaşma yapmış ve eski dostunu adalete teslim etmek üzere yola koyulmuştur. İçerisinde yüklü miktarda değerli eşya bulunan bir ofisi soymaya karar veren Pike, her biri farklı suçlarda aktif rol almış bir grup çete üyesini de bu göreve dâhil eder. Planlama aşaması bittiğinde göreve hazır hale gelen çete için işler beklendiği gibi gitmemiş ve soygun, kanlı bir mücadeleye dönüşmüştür.

Filmde, kadınlar ve içkilerle başı dönmüş acımasız liderler, ailesi ve yaşadığı yere karşı başkaları adına savaşan kiralık katiller, haydutlar, kahramanlar ve kırmızıya boyanmış bir ekran sizleri bekliyor. Film, içinde yaşadığımız dünyanın her daim konumu farklı fakat işlevi aynı olan liderler tarafından yönetildiğine dair ipuçları veriyor. Amaçlarına ulaşabilmek adına kimi hain kimi kahraman yapacağına kendisi karar veren bir yapılanmayı sunuyor önümüze. İnsanlığın büyük kısmının (çıkar gruplarının) bireysel özgürlük kavramını yalnızca bir şaka olarak gördüğünü fısıldar kulağımıza. Ve durum her ne olursa olsun söz sahibi olanın kimler olduğuna ilişkin kanıtlar sunar görsel ve zihinsel boyutuyla.

Peckinpah filmografisi dikkate alındığında şiddet bağımlılığı yanında dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus kadınlardır ve kadınlar filmlerinin pek çoğunda oldukça silik, güven vermeyen bir konumda yer alır. Her daim ikinci planda yer alan kadınlar, sadece yatmak veyahut filmin asıl karakterlerinden birisini haince arkasından hançerlemek için vardır. Bu nedenle Peckinpah ‘kadın düşmanı’ olarak adından söz ettirir. Vahşi Belde ise bu konuda bir istisna değildir. General Mapache’nin (Emilio Fernandez) yanını süsleyen kadınlar sadece güce tapan bir nesnedir. Kısacası bu filmde Peckinpah’in tüm karakter özelliklerini görmek mümkündür.

Kamera açıları/kullanım tekniği, senaryosu ve sert anlatımı ile kendine farklı bir yer edinmiş bir yapım Vahşi Belde. Klasik bir western filminde görebileceğiniz her şey mevcut fakat işin içine şiddet boyutunu katarak türe farklı bir tat katmıştır. Oyunculuklar, kullanılan müzikler, filmin süresince göze çarpan ince nüanslar da filmin çekildiği bölgeleri çözümleyebilmede ipuçları vermesi adına önem taşımaktadır.

Konuk Yazar: Zehra KURT

, , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir