Ossessione (1943): Duygu ve Sosyal Gerçekçilik

Ossessione (1943): Duygu ve Sosyal Gerçekçilik

Share Button

Sinema için romandan film uyarlamak çok belalı bir iştir. Hem yazarını, hem okuyucusunu hem de sinema seyircisini memnun eden çok az roman uyarlaması vardır. Luchino Visconti ise sanırım, sinemaya uyarladığı tüm romanlardan alnının akıyla çıkan tek yönetmendir. Filmografisine baktığımızda çoğunlukla roman uyarlamaları ile karşılaştığımız Visconti’nin, yine bir roman uyarlaması olan ilk filmi Ossessione üzerine burada konuşacağız.

Aristokrat bir aileden gelmesine rağmen, koyu bir sosyalisttir Visconti. Bunu da haliyle filmlerine yansıtmıştır. Ailesinin tutucu olması nedeniyle kaçmanın yollarını arayan Visconti, çeşitli işlerden sonra, 30lu yaşlarında Fransa’ya gider ve burada Jean Renoir’in yardımcısı olarak çalışmaya başlar. Geç başladığı sinema serüvenini Hollywood da devam ettirmek ister ancak aradığını bulamayarak İtalya’ya geri döner.

Jean Renoir’in yanındaki çalışmalarını saymazsak 1943 yapımı Ossessione, Visconti’nin ilk yönetmenlik deneyimidir. Yayınlandığı dönem film, içeriğinden çok, sonuçları itibariyle önem kazanmıştır.

Film, kimi sinema kuramcılarınca İtalyan Yeni Gerçekçilik Akımı içerisinde gösterilmişse de akımın diğer yapımları ile karşılaştırıldığında önemli bir farklılık gösteriyor. Ossessione için akımın bir örneğinden ziyade akıma yol gösteren film diyebiliriz.

1934 yılında James M. Cain tarafından kaleme alınan Postacı Kapıyı İki Kere Çalar romanından esinlenen Visconti, diğer filmlerinde olduğu gibi kalabalık bir yazar kadrosu ile romanı serbest bir şekilde sinemaya uyarlar. İtalya’nın savaş yıllarından sonra ordudan ayrılan ve başıboş gezen Gino’nun yolu, şehrin dışında, çölü andıran bir yerdeki benzin istasyonuna düşer. Aynı zamanda lokanta ve ev olarak da kullanılan benzinlikte, evli ama mutsuz, güzel ve genç Giovanna ile karşılan Gino kısa sürede Giovanna’ya âşık olur. Ancak aşklarını rahatça yaşayabilmeleri için, Giovanna’nın şişman, yaşlı ve çirkin olan kocası Giuseppe’den kurtulmalıdırlar.

Yayınlandığı dönem içerdiği erotizm ve şiddet öğeleri ile ön plana çıkan Postacı Kapıyı İki Kere Çalar romanını Mussolini İtalya’sında sinemaya uyarlama cesareti gösteren Visconti’nin bu filmi haliyle rejim tarafından sansüre uğramıştır. Çok kısa bir süre gösterilen film, faşizm karşıtı alt metni nedeniyle iktidarı kızdırmış ve kopyaları yakılmasına rağmen Visconti bir kopyasını saklamayı başarabilmiştir. Ancak bu seferde Visconti romanın yayın haklarını almadığı için 1970’e kadar İtalya’nın dışında gösterilmemiştir.

Gelelim filmin İtalyan Yeni Gerçekçiliği tarafından önemine. Günümüz açısından bakıldığında konu itibariyle bilindik ve yer yer absürt unsurlar olmasına rağmen dönemi itibariyle başarılı ve önemli bir filmdir. Visconti’nin “film dediğin iki saatten az olmaz” prensibi nedeniyle bazı sahneleri kesme istediğiniz olsa da, diğer filmlere örnek olması açısından birçok başarılı sahne mevcuttur. Visconti, tiyatro ve operaya olan düşkünlüğünden dolayı her filminde gördüğümüz melodramatik unsurlarından vazgeçmez. Jean Renoir’in etkilerini de ihmal etmeyen Visconti, şiirsel anlayışın örneklerini de filminde barındırır. Özellikle Ossessione, Yeni Gerçekçilik’in ana temaları olan savaş deneyimleri ve sosyal sorunlar gibi endişelere sahip olmamasına rağmen, Visconti’nin, Renoir’den etkilenerek, kamerasını anahtar duygusal anlar dışında uzak bir mesafede koruması, arka plandaki yoksulluk korkusunu ve bakımsız binaları görmemizi sağlar. Ancak film, erotizm, entrika, şiddet ve aşırı duygusal hareketler barından öğeler nedeniyle akımdan ayrışır. Ayrıca yayınlandığı dönem diğer filmlere göre aşırı derecedeki gerçekçiliği ile izleyicileri oldukça tedirgin etmiştir. Kısaca filmin ilk yarısında ağırlıklı olarak Yeni Gerçekçilik Akımının öğelerine, ikinci yarısından itibaren ise daha çok kara film türünün tipik özelliklerine rastlarız.

Konuk Yazar: Muammer MUTLU

, , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir