- Middle School: The Worst Years of My Life aslında bir bakıma insan döngüsüne de odaklanmakta. Ergenlik yıllarında ideal düzen kurma umuduyla yola çıkan gençler. İnsan başta anarşist doğar, büyür, büyüme aşamasında adeta uzay aracının uzaya giderken her adımda bıraktığı modüller gibi tek tek yolda başkaldırısını bırakarak ilerler ve sonunda da sürülere ait koyunlar olarak yaşamına devam eder. Nerede kaldı ergenlikteki ruhumuz? Nerede kaldı delikanlı çağlarımız? Belki de şimdilerde utanarak baktığımız ergenliğimizdi bize eğriyi doğruyu gösteren.
Amerikan gençlik komedilerine bir yenisinin daha ekleyen Middle School: The Worst Years of My Life (Ortaokul Hayatımın En Kötü Yılları), James Patterson’ın aynı adlı romanından Chris Bowman ve Hubbel Palmer tarafından beyaz perdeye uyarlanmış. Film, bol miktarda ergenlik, anarşizm, hayal gücü ve delikanlı çağları içeriyor.
Hikaye, Rafe’nin yeni başladığı okulda kendine dayatılan kurallara karşı duyduğu rahatsızlığını anlatıyor. Rafe, hayal gücü son derece geniş, yetenekli bir çocuktur. Genellikle dış dünyaya karşı kendisini elinden düşürmediği defterine yaptığı çizimlerle ifade ediyor. O defterin Rafe’nin dış dünyadan kaçış yöntemi olduğunu da söylemek yalan olmaz. Rafe, başta yasakları sıralı bir liste haline getiren okul müdürü olmak üzere, kendisine ve diğer öğrencilere dayatılan kurallardan rahatsızdır. Kendini daha özgür mecralarda ifade edebilmesi açısından dayatılan kuralların herkesi sıradanlaştırdığını düşünmektedir. Young Adult grubun yani ergenlik aşamasındaki gençliğin içinde bulunduğu buhran ve kural tanımama takıntısı Rafe’de de mevcuttur.
Ergenlik denilen şeyin baş belası mı yoksa bir anarşizm mi olduğu ayrımını kollayan filmde, pek çok kişinin okul yıllarından kalma bir şeyleri bulup “Ya bizde de bir X hoca vardı” diye dalıp gideceğinin garantisi yer almakta. Hollywood’un pek çok gençlik komedisinde olduğu gibi sabun köpüğü edalarında olan film; kültürler, yollar, yıllar değişse de hep aynı kalacak şeylere vurgu yapıyor. Ortaokul Hayatımın En Kötü Yılları, tam ergenlik dönemindeki gençlerin okul ve kural koyucularla verdiği mücadeleye odaklanıyor. Film de ergenler, anarşizmle bağdaşan düsturlarla örülüdür. Hepimiz onlar gibi okulda bir takım şeylerin değişmesi için mücadele verdik. Yeri geldi yasak olduğu halde gömlekleri dışarı çıkarıp gezdik. Mini çapta anarşist eylemlerimiz… Zaten şunun da farkında değil miydik, bizler de yasakların kalkmasının hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğinin farkındaydık belki de ama bunun hayalini kurmak bile güzeldi.
“Hey sen arkadaki komik bir şey varsa söyle biz de gülelim”
Ergenlik dönemindeki gençler “gelin birlikte olalım, otoriteye karşı duralım” toplanmalarıyla bile anarşist duruşlarını ortaya koymaktadır. Rafe de uzun zamandır eleştirel dünyasında yaşamını sürdüren bir öğrenci. Yaptığı çizimlerde oluşturduğu dünya ile kendini var etme çabasında. Bu dünya bir bakıma Rafe’nin ütopyasını da oluşturmakta. Çünkü eleştirel bir yaklaşımda bulunduğu dış dünya ile kurgusal anlamda ifade aracını kullanmakta. Yeni gittiği okuldaki müdürünün karşısında kuralları söylemesi ve bu kuralları anlamsız bularak yaptığı çizimleri örnek olarak gösterilebilir. Rafe’nin hayalleri ve gerçekleri ayrı kulvarlarda ilerlerken bulunduğu real dünyaya bakış açısı da çevresindekilerin de yardımıyla dışavurum sergilemeye başlamaktadır.
Middle School: The Worst Years of My Life aslında bir bakıma insan döngüsüne de odaklanmakta. Ergenlik yıllarında ideal düzen kurma umuduyla yola çıkan gençler. İnsan başta anarşist doğar, büyür, büyüme aşamasında adeta uzay aracının uzaya giderken her adımda bıraktığı modüller gibi tek tek yolda başkaldırısını bırakarak ilerler ve sonunda da sürülere ait koyunlar olarak yaşamına devam eder. Nerede kaldı ergenlikteki ruhumuz? Nerede kaldı delikanlı çağlarımız? Belki de şimdilerde utanarak baktığımız ergenliğimizdi bize eğriyi doğruyu gösteren.
Başta da belirttiğim gibi film Amerikan gençlik komedisi içerisinde yer alsa da aslında hepimizden doneler taşımakta. “No-No-No”… Gülmek yasak, dışarıdan yemek getirmek yasak, koridorlarda koşmak yasak… Yasak olmayanlar ise düşünen varlık olan insanın kural ve kaideler üzerine düşünmeden denileni yerine getirmesi. Böyle olunca “daha” doğru olana ulaşmış oluyorsun. Aksi halde başkaldırdığın için sen anarşistsin.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.