Sinemayı bir arayışın parçası olarak gören yönetmenlerden Alexandr Sokurov’un sinemasını incelediğimizde, ontolojik sorunsalların (varlığımızı nasıl anladığımızla ilgili sorunsalların) merkezde olduğunu görürüz. Alexandr Sokurov’un yapıtlarında tutturduğu şiirsel üslup ve görsel ritim dikkat çekici bir baskınlıkta olmasına rağmen filmlerin özünü oluşturan itki, modernizmin yarattığı problemlerle başa çıkmaya çalışan bireylerdir. Alexandr Sokurov’un oldukça pesimist hatta çoğu kez umutsuzluk içeren karakterlerinin üzerinden aktardığı, insan ruhunun çektiği acıyı ortaya çıkaran duygulardır. Genç bir adamın ölmek üzere olan annesi ile birlikte geçirdikleri bir güne odaklanan filmi Mat i Syn (Mother and Son / Ana ve Oğlu), yönetmenin biçimci üslubunu gözler önüne sererken, hikâyeyi dramatikleştirme çabasına girmeden ölümün kabullenmesi ve bağlılık üzerine fazla söze gerek duymadan derdini anlatıyor.
Alexandr Sokurov’un resim sanatıyla kurduğu ilişki Mat i Syn’de oldukça belirgindir. Özellikle Alman Romantik ressam Caspar David Friedrich’in resimlerinde yakaladığı karanlık siluetler, sessizlik ve bilindik mekânlarda yaratılan yabancılaştırma atmosferinin olduğu puslu manzara resimlerini Mat i Syn’de bulmak mümkün. Rüzgâr ve zorlukla duyulan doğal seslerle yaratılan atmosfer, tedirgin edici sessizlik ile bütünleşmiş; Alexandr Sokurov bu doğal atmosferi filmin tablo gibi görüntülerine ustaca bağlamıştır. Diğer taraftan, mercekler ve filtreler kullanılarak bu uzun planlar ve tabloları andıran görüntüler bozuma uğratılmıştır. Bu net olmayan anlar, karakterlerin acılarını, umutsuzluklarını beslemektedir.
Mat i Syn özü itibariyle ölüm ve geride bırakma üzerinden ilerlemektedir. Filmde anlatılandan çok hissiyat ile ilgilenen yönetmen, bir vedalaşma atmosferi yaratmıştır. Zaten anlatılanlar; oğlun, hasta ve yürüyemeyen annesine yemek yedirmesi, saçlarını taraması, gezintiye çıkarması ile annesinin eve dönüşlerinde ölmesinden ibaret. Bu açıdan her ne kadar film ölümden bahsetse de merkezde hissedilen duygu, kabullenmedir. Annenin ölümden korkması ve oğlun ona sığınması ile birbirleri üzerinden sorguladıkları varoluşlarının sebebi, aslında birbirlerine besledikleri derin sevginin yerini yalnızlığa bırakacak kabullenmenin gerçekleşmesinden ibarettir. Bu açıdan kabullenme ile barışmaları, ölümü yitirme gibi görmemelerine sebep olarak değer kazanmaktadır.
Aile Üçlemesi
Edebiyattan beslenen filmografisinden ayrı bir yerde konumlandırabileceğiz Mat i Syn yönetmenin Aile Üçlemesi’nin de ilk filmidir. Üçlemenin ikinci ayağı Otets i Syn (Baba ve Oğlu)’da bu kez Sokurov ressam Turner’dan etkilenmekte, yine ölümün tetiklediği bir sevgi hikâyesi anlatmaktadır. Prologda rüya / gerçek karışımı tedirgin edici seslerin duyulduğu bir sahne ile açılan film, rüya gören çocuk ile onu sakinleştirmeye çalışan babanın mücadelesi ile başlar. Sakinleşmesi ile birbirlerine sıkıca sarılan baba oğul arasındaki ilişki aynı Ana ve Oğlu’ndaki gibi bağlılık, sevgi ve şefkat uyandıran ilişkiyi anımsatır. Biçimci üslup ve minimalist anlatı Baba ve Oğlu’nda da belirgindir. (Üçlemenin son filmi Two Brothers and a Sister henüz çekilmemiştir.)
Annesinin ölü eline konan bir kelebek, dışarıda köpek havlamaları, doğanın dingin ama kendini hissettiren sessizliği ve ölümün “kararlaştırdıkları yerde buluşacakları” sözüyle gelen kabullenme anıyla kapanan Mat i Syn, Alexandr Sokurov’un sinemasal bir dışavurumu olması dışında yönetmenin filmografisi için etkileyici virajlardan biridir.

İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.