- “Kullan-at” metodu, Louie’yi yenilikçi kılmayı, günümüzün en iyi dizilerinden biri yapmayı sürdürüyor. Tarzın farklılaşması çok mümkün değil; ama Louie içerik olarak kendini yenilemeyi başarabildikçe, tükenmedikçe ömrü de bitmeyecektir. Tabii çok uzamaması, tadında bırakılması bütün kaliteli diziler için olduğu gibi Louie’yi de daha değerli bir konuma taşıyabilir.
Konuk Yazar: Engin Onuk
Tıpkı esin kaynağı George Carlin gibi 40’lı yaşlarına dek tanışamadığımız Louis C.K., Carlin’in “kullan-at” stand-up metodundan kendi stand-up gösterilerinde olduğu gibi yararlandığı Louie dizisi ile kendisini tanıyamadığımız yılları telafi ediyor. Bu “kullan-at” metodu diziye o kadar hâkim ki; Louie’de bir kere gördüğünüz bir karakteri bir daha göreceğinizin herhangi bir garantisi yok, bir bölümde tanık olunan bir hikâyenin bir sonraki bölümde devamının gelip gelmeyeceğinin de öyle. Çünkü önceden belirlenmiş bir olay örgüsünden bahsetmek mümkün değil. Bir sonraki bölümde karşılaşacağınız içeriği tahmin etmeniz imkânsıza çok yakın. Ender de olsa bölümlerin birbirini takip ettiği oluyor, bütünlüğün hiç olmadığı söylenemez ama her bölümün kendi içerisinde ayrı bir anlam dünyası var. İzlerken bunun farkında olmak gerekiyor.
Başarısız bir sitcom denemesi olan Lucky Louie (2006)’nin ardından Louie yayınlandığı 4 sezon boyunca sadece işlediği tartışmalı konular ve farklı tarzıyla değil, dizi sektörünü derinden etkileyen yayına giriş biçimiyle de fark yarattı. Louis C.K., Louie’yi çekmeden önce ortaya önemli bir şart koydu. Şu ana kadar yayınlanmış tüm dizilerin aksine Louie, televizyon yöneticilerinin ön izlemesinden geçmiyor; yani kimse dizi yayına girene kadar dizinin içeriğine dair bir bilgiye sahip değil. FX, bu şartlar altında diziyi yayına sokmayı kabul eden tek kanal oldu ve Louie, bugün dâhil televizyonda gösterilen, kimsenin izleyiciden önce içeriğini bilmediği tek dizi olarak yayınlanmaya devam ediyor.
Louie’de sabit karakter olarak gördüğümüz sadece kendisi ve iki çocuğu var, diğer karakterlerin akıbetleri tam bir muamma. Kızları Jane ve Lilly’i Louie’nin dışındaki tek sabit karakterler olarak görmemiz elbette ki bir tesadüf değil; Louie’nin çocuklarını çok sevmesi, her anlarında onların yanında olması, Louie’yi filmlerde ve dizilerde bir klişe olarak karşılaştığımız ihmalkar, işi başından aşkın, sevgisiz ve ilgisiz baba modelinden çıkartıp marjinal bir konuma taşıyor.
Louis C.K.’in boşandıktan sonraki hayatına tanık olduğumuz Louie dizisi, yarı-otobiyografik bir yapım olarak göze hiç batmıyor, çünkü toplumsal ve bireysel kaygıların birleştiği evrensel bir platform yaratılıyor. Rahatsız edici bir gerçekçilik ve absürt bir sürrealizm arasında gidip gelen Louie, toplumsal tabuları yıkmak için garip, utanç verici durumlar ve diyaloglardan faydalanıyor.
Toplumsal konular işlenirken, kullanılan günlük dilin öneminin üstünde özellikle Amerikan izleyicisinin kafasına kakmak istercesine duruyor. Eşcinselleri aşağılamak için kullanılan “faggot” kelimesinin kökenini öğretiyor, “Indian-giver” deyimine değinerek Amerikalıların çarpık Kızılderili algısını vurguluyor. Günlük Amerikan İngilizcesinde hala sık sık kullanılan ve fanila anlamına gelen “wife-beater” (karı-döver) kelimesini Amerika’nın kadın karşıtı tarihini yansıtmak için kullanıyor. Siyahî okul servis şoförüne davranış biçimiyle, bir süpermarket kasiyeri olan, siyahî Tarese’in peşinden egzotik bir macera arayışıyla koşmasıyla siyahîlerin ABD’de karşılaştığı günlük problemleri adeta bir siyahînin bakış açısından veriyormuşçasına cesur ve gerçekçi bir şekilde yansıtıyor Louie. Şov dünyasının adaletsiz, ikiyüzlü ama şaşaalı doğası, Joan Rivers, Jerry Seinfeld, Chris Rock, Jay Leno gibi ünlü komedyenlerin yanı sıra David Lynch’in de konuk olarak dizide yer almasıyla tüm çıplak gerçekliği ile ortaya çıkıyor. Erkek kimliğinin açmazları özeleştiri niteliğinde; toplumda erkeklerin kavgacı bir tür olarak kodlanması ve bunun dışına çıkanın dışlanması; eşcinsel olarak algılanma korkusuyla erkeklerin kendi aralarındaki ilişkilerinde fazla dikkatli davranması ve bunun dışına çıkanın eşcinsel olarak damgalanması olarak ön plana çıkıyor. Geleneksel erkek bakış açısını yıkmaya yönelik hamlelerin hakkını vermek gerek, Louie bu işi her seferinde olağandışı bir şekilde kotarmayı beceriyor.
Devirdiği 4 sezondan sonra Louie 5. sezon başlangıcını bir hayli farklı yaptı. 4. sezonda Louie’yi ait olduğu kara-mizah türünde değerlendirmek bile epey zorlaşmış, dizi flashback’ler ve uzun bölümlerle birlikte bir drama dönüşmüştü ama 5. sezonda bir önceki sezonda zirve yapan dramatik ton biraz kısılıp komedi unsuruna tekrar hayat verilmiş. 4. sezonda hiç kullanılmayan, özlediğimiz jeneriğin, 5. sezonda geri döndüğünü görüyoruz.
“I’m a boring asshole now.” – Louie
Sezonun ilk sahnesinde daha fazla çabalamak için artık neden bulamadığını terapistine açıkladığı zaman 4. sezon gibi depresif ve gerçekçi bir ton beklerken, terapistinin uyuyakalmasıyla birlikte absürtlüğe geri dönüyoruz. Aslında bu başlangıcı 4. sezonun fazlasıyla duygusal ve depresif tonuna yönelik bir özeleştiri olarak okumak da mümkün. 5. sezonun böyle bir sezon olmayacağını, sıkıcı bir drama dönüşmeyeceğini Louie bize baştan açıkça ifade ediyor. Louie, sürekli depresyon halinden çıkmak için hiçbir zaman yapmadığı bir şey yapıp topluma yeniden entegre olmak amacıyla bir kereliğine de olsa aile yemek buluşmalarından birine yapacağı kızarmış tavuk parçalarıyla katılmaya karar veriyor. Kendini yanlışlıkla ayin yapan bir topluluğun içinde bulan Louie, kendi elleriyle pişirdiği kızarmış tavukları da bu gruba kaptırınca KFC’den aldığı kızarmış tavuk parçalarıyla nefret ettiği diğer ebeveynler arasında yemek yiyip insanların muhabbetlerini sabote ederek sosyalleşmeyi -ya da sosyalleşmemeyi- tercih ediyor. Ev sahibi Marina’ya taşıyıcı annelik yapan, hamilelikten dolayı aşırı hassas olan Julianne’le kapı girişinde yaptığı seks sırasında suyun erken gelmesi sonucu bebek erken doğuyor ve Louie, zaten kendisini sevmediği Marina tarafından hedef tahtasına oturtuluyor. Dizi boyunca aşağılandığına birçok kez tanık olduğumuz ve üzüldüğümüz Louie için bu sefer üzülmek bile gereksiz bir tepki halini alıyor; çünkü Marina karakterine sempati beslemek imkânsız.
Louie, 4. sezonun sonunda Macar Amia’yla olan fazlasıyla duygusal ama anlamsız ilişkisini unutmak için 1. sezondan beri arkadaşı olarak tanıdığımız Pamela ile kendisini belirsiz bir ilişkinin içinde buluyordu. Karmaşık ilişkilerinin gidişatı açısından 4. sezon sonunda ortaya çıkan nispeten iyimser tablodan sonra 5. sezonda durum biraz tersine dönüyor. Louie’de ilişkiler her zaman inşa edilmiş klişelerden olabilecek en uzak şekilde tasarlanıp işlendiği için; Pamela, Louie ilişkisine geleneksel bir gözlükle bakılacak olursa rahatlıkla rollerin tersine çevrilmiş olduğu söylenebilir. Pamela özgür olmak isteyen, hisleriyle barışık olmayan ve düzenli bir ilişki istemeyen bir karakterken Louie ise tam tersi düzenli bir ilişki istiyor, Pamela ile ilişkisinde kendisini güvensiz hissediyor ve onunla hep ilerisini planlamaya çalışıyor. Geleneksel rollerin alaşağı edilerek yıkıldığı bu noktada, Pamela ile Louie arasında olan “şey”i geleceği olan bir ilişkiymiş gibi görmek artık pek kolay değil; Pamela’nın zorlamasıyla aralarında olan ilişkiyi “alakart” olarak tanımlama kararı alıyorlar. Pamela’nın tutarsız bir karakter olması, ileriki bölümlerde neler olabileceğini kestirmeyi imkânsızlaştırıyor ama Louie’nin bu saatten sonra Pamela ile düzenli bir ilişki kurması dizi için zorlama bir olay örgüsünü beraberinde getirebilir. Yine de konuşmak için erken diyelim.
“We’re the future. You don’t belong in it. We’re beyond you and naturally, that makes feel kind of bad. You have this deep down feeling that you don’t matter anymore.” – Andrea
Boş yere pahalı bakır tencere almak isterken 24 yaşında kendi mağazasını işleten Andrea, ilk başta Louie’ye, sonra genel olarak eski kuşaklara ders veriyor. Eski kuşakların yenilere olan üstten aşağılayıcı bakışının aşağı yukarı herkesin günlük hayatta karşılaştığı bir davranış biçimi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Louie’de ders niteliğinde ilk sahne değil tabii bu: 4. sezonda Louie’ye kilolu kadınlara olan önyargılı bakışından dolayı Vanessa da bir benzerini yapmıştı.
5. sezon, 4. sezona kıyasla epey kısa olacak: Yayınlanan ilk 3 bölümle birlikte toplamda sadece 8 bölüm izleyeceğiz. “Kullan-at” metodu, Louie’yi yenilikçi kılmayı, günümüzün en iyi dizilerinden biri yapmayı sürdürüyor. Tarzın farklılaşması çok mümkün değil; ama Louie içerik olarak kendini yenilemeyi başarabildikçe, tükenmedikçe ömrü de bitmeyecektir. Tabii çok uzamaması, tadında bırakılması bütün kaliteli diziler için olduğu gibi Louie’yi de daha değerli bir konuma taşıyabilir.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.