La Hora de los Hornos (Kızgın Fırınların Saati) filmi, Fanon’un “Sömürgeleştirilmiş olan şiddetle özgürleşebilir.” sözleriyle başlar. Fernando E. Solanas’ın, filmdeki önermesi dikkate alındığında filmin bu cümlelerle başlamasının tesadüfî olmadığı anlaşılır. Çünkü filmde, günlük hayatın hemen her aşamasında gizli ya da açık olarak halkı sindirmeye yönelik kurgulanan şiddete karşı, halkın kendi öz gücüne dayanarak kullanacağı şiddeti harekete geçirme eğilimi vardır. Filmin şiddet yaklaşımı bu kavram üzerine tartışmayı da beraberinde getirir.
Egemen ulusların kuruluşlarından sömürgeleştirilmiş uluslarının kuruluşlarına kadar hemen her örgütsel yapılanma şiddetin belli başlı nüvelerini içselleştirerek kurumsallaşmasını tamamlar. Bu durum, siyaset felsefesinde kurucu şiddet olarak tanımlanan kavrama denk düşer. Weber’in devlet tanımını “şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran yapı” olarak yapması tesadüfî değildir. Devletler ister egemen olsunlar ister sömürü devleti olsunlar bu kurucu şiddeti tanımı gereği içselleştirir. Şiddeti meşru gösterme çabası ise hukuksal normların işe koşulmasıyla gerçekleşir. Hukuk normları, yasa koyucuya bir istisna hali tanıdığından ve şiddeti sadece yasal organların hizmetine sunduğundan toplumun farklı katmanlarında veya ezilenlerinde harekete geçebilecek şiddeti de gayri meşru veya popüler anlamıyla terör olarak nitelendirir. Devlet, bir anlamda norm koyucu olarak şiddeti uygularken kendine yüklediği hukukun dışında olma durumuyla bir dışsallık yaratır. Dışsallık siyasal sistemlerin çekirdeğindeki özüdür ve tıpkı, Schmitt’e göre, kuralların istisnalara dayanması gibi, siyasal sistemler de bu dışsallığa dayanır. Dışsallık, siyasal sistemlerin pozitif hukuk normlarını uygulayabileceği geniş bir hareket alanı sağlar. Sistemin bu kurucu şiddet ışığında ilerleyebilmesinin koşulu, hukuk aracılığıyla bireylerin elindeki şiddetin devletlerin eline geçmesiyle gerçekleşir. Hukuk bu el değiştirmeyi -özellikle Hobbes’tan beri- modernlik ve demokrasi uğruna toplumun ortak iyisini koruma diskuruyla gerçekleştirir. Madem ortak iyi bu kadar önemlidir de, neden sadece bireyin kullandığı adil olmayan şiddet değil de devletin kendisi dışında kullanılan tüm şiddet biçimleri yasaklanır? Çünkü dert adaleti sağlamak değil; sistemin meşruiyetini sağlamakla alakalı bir derttir. Bu durumu Benjamin, “Hukukun şiddet tekelini bireye karşı ele geçirmedeki menfaati, hukuksal amaçların korunması saikıyla değil, hukukun salt kendisini koruma saikıyla açıklanabilir” cümleleriyle özetler. Sistem, konsolidasyonunu ancak bireyin elindeki şiddeti yine bireyi korumak için aldığını söyleyerek sağlar.
La Hora de los Hornos şiddeti, adaleti tesis etmek için ülkenin asıl sahiplerinin kullanması gerektiğini savlar. 20. yüzyılın modern hümanizminin anlayabileceği bir sav olduğunu zannetmiyorum bu savın. Çünkü hümanizmin işlevi, filmin sistem başlığında anlattığı gibi egemenin kültürünü ve baskısını ezilene içselleştirtmekten başka bir şey değildir. Sanırım en hümanist söylemlerle en vahşi cinayetlerin işlendiği bu çağ gökten zembille inmedi. Anlı şanlı hukuksal kuruluşların kararlarıyla gerçekleşti. Bu nedenle film, “Meşru şiddet nedir?” sorusu etrafında bir tartışma yürütüyor ve modern hukuksal formların önerdiği şiddeti gayri meşru olarak sunuyor. Meşru şiddeti ise halkın kullandığı bir şiddet olarak tanımlarken, şiddeti yeni bir kurumsal yapılanmayı kurmak için önermiyor. Bence filmin bu çözümlemesi kilit önem arz ediyor. Çünkü bu durumda halk gücüne dayandırılacak şiddet, yeni sömürgeci kurumların uyguladığı şiddetin simetrisine dönüşür. Bu durumu kırmak için filmin birinci bölümünün sonunda Fanon’un, “Yoldaşlar, devletler ve kurumlar yaratarak Avrupa’yı onurlandırmayalım. İnsanlık bizden bu karikatürsü ve iğrenç imitasyonlardan daha fazlasını bekliyor” cümlelerine yer verilmiştir. Böylece özgürlük istencinin doğurduğu muhalefet, sömürgeci yapıyı besleyen bir durumdan çıkarak sömürgeci iktidara bir alternatif oluşturup onun iktidarında bir yarık açmış olur.
Matematik öğretmenliği mezunu. Marmara Üniversitesi’nde sinema yüksek lisansı yaptı. Aynı üniversitede doktora eğitimine devam etmekte. Aylık sinema dergisi Rabarba Şenlik’in editörlüğünü yaptı. Sinema Kafası’nda başladığı sinema yazarlığını Cineritüel’de sürdürüyor. Mail: fatih_degirmen@hotmail.com