6. Boğaziçi Film Festivali’nin Ulusal Kısa Kurmaca kategorisinde yer alan ve başka festivallerde yolculuklarına devam eden Kaset, Sonsuz, Her Şey Yolunda ve Fabrika adlı kısa filmlerin yönetmenleri Serkan Fakılı, Murat Çetinkaya, Metehan Şereflioğlu ve Batuhan Köksal ile “kısa filmi” konuştuğumuz bir oturum gerçekleştirdik. Cineritüel ekibi ve kısa film yönetmenleri olarak, Türkiye’de kısa filmin geleceğini, festivallerin ve seyircinin kısa filme yaklaşımını, telif problemini, gösterim olanaklarını tartıştık.
Dilan Salkaya: Sizlerin kısa filmi nasıl değerlendirdiğini konuşarak başlayalım. Bildiğiniz üzere Türkiye’de kabul görmüş bir algı var: “Kısa film uzun metraja geçmek için kullanılan bir ara formdur.” Sizce bir yönetmen sadece kısa film yaparak sanat hayatını sürdürebilir mi?
Serkan Fakılı: Bir yönetmen sadece kısa film çekerek sanat hayatını devam ettirebilir ama Türkiye’de değil. Bunun için bir sektör oluşması, sektörün birbirini tetikleyen zincirleme süreçleri tamamlaması lazım ve bu hemen oluşabilecek bir şey değil. Dolayısıyla Türkiye’de insanların kısa filmi bir ara form olarak görmeleri çok normal. Ben de kısa film yapan, çeşitli uluslararası festivalleri, Belçika ve Almanya’da 45 yaşına geldiği halde hala 9. kısa filmini yapmaya devam eden yönetmenler, gördükten sonra şunu söyleyebilirim: Evet buna uygun bir sektör oluşmuş ve yönetmen bundan para kazanabiliyor. Türkiye’de yönetmenler kısa film çekerek hayatlarını idame ettiremedikleri ve saygı göremedikleri için bir sonraki filmde uzun metraja geçiyorlar.
Metehan Şereflioğlu: Serkan’ın söylediklerine ağırlıklı olarak katılıyorum ben de, kısa filmin sektörleşebildiği bir alan yok Türkiye’de. Bir kısa film yönetmeni olarak sanat hayatını devam ettirebilmen mümkün değil. Zaten çekilen kısa filmin masraflarını karşılayamadığın için bir sonraki kısa filmin çekimi için gerekli olan bütçeyi toparlayabilmen de çok zor. Çünkü çekilen kısa filmlerin televizyon satışı ve vizyon gösterimi yok. Sadece festival izleyicisine veya internet üzerinden bir kitleye ulaştırabiliyorsunuz. Şu an Türkiye’de kısa filmin geleceği yok gibi gözüküyor ama 3-4 yıldır pozitif ilerlemeler de oluyor. Beş-on yıl içerisinde sorduğunuz sorunun cevabı değişebilir.
Murat Çetinkaya: 5-10 yıl içerisinde hallolur mu diyorsun?
Metehan: En azından kitlesel fonlamalar, hemen hemen her festivalde gerçekleştirilen pitchingler destekleyici faaliyetler.
Murat: Doğru, haklısın. Bence öncelikle birçok insanın izleyebileceği bir hal kazanması gerekiyor kısa filmin, sadece sinemacıların izlediği formun dışına çıkmalı. Kısa filmin ustalık gerektiren bir şey olduğunun izleyici tarafından kavranması, bu bilincin oluşması ve sokaktaki insanların evlerinde oturup kısa film izlemesi, sinemalarda filmlerden önce kısa film gösterilmesi lazım. “Kısa filmi öğrenciler yapar, amatörler yapar” ön yargısı kırılmalı en başta. İzlemesi ve tüketmesi daha kolay bir yapıda kısa film sonuçta.
Dilan: Yanılmıyorsam 90’lara kadar dönem dönem uzun metrajlardan önce kısa metraj gösterimleri yapılıyordu sinemalarda. Kaldı ki 3-4 yıl öncesine kadar sanat yönetmeni Mustafa Ziya Ülkenciler, Türker İnanoğlu Vakfı ile ortaklaşa “Karınca Sineması”nı kurmak istedi. Kurulacak bu sinemada yalnızca kısa film gösterimleri olacaktı. Dünyanın dört bir yanından yönetmenlerin kısa filmleri cüzi ücretlerle gösterime çıkacaktı. Açılışı yaptık fakat sonrasında hiçbir destek göremeyince her şey iptal edildi. Batuhan sen neler söyleyeceksin?
Batuhan Köksal: Benim alanım animasyon olduğu için arkadaşlardan ayrılıyorum. Çünkü animasyon dediğimizde işin içerisine apayrı bir dünya giriyor. Kısa metraj animasyon yapan birinin buradan elde ettikleriyle uzun metraj animasyon yapması mümkün olamayacak bir şey. Uzun metraj animasyon yapabilmek için çok büyük desteklere ve bütçelere ihtiyaç var. Kısa metraj bir animasyon film yapmanın da en az uzun metraj kurmaca bir film yapmak kadar zorlukları var. Dolayısıyla benim kısa metrajı uzun metraja geçişte bir ara form olarak kullanmakla ilgili görüş bildirmem ne kadar doğru olur bilemem. Oradaki arkadaşlar durumu izah ettiler, benim alanım dediğim gibi biraz daha farklı. Ama şunu paylaşabilirim, animasyon filmler ile ilgili şöyle bir peşin kabul bulunmakta; animasyon film denildiği zaman tatlı, şirin, eğlencelik ve daha çok çocuklara hitap eden projeler algılanıyor. Bu ön yargının kırılması lazım.
Telif Meselesi
Teksin Begeç: Birazda sektördeki telif meselesinden konuşmak isterim. Kısa filmdeki telif sorunlarının temelinde ne yatıyor?
Metehan: Her şeyin temelinde telif var. Türkiye’de bir kısa film yönetmeni filmini çekebilmek için ya bakanlıktan, kitle destek fonlarından fon bulacak ya da kazandığı ödüllerle yapacak. Ben bir önceki filmim 7 Santimetre’yi (2016) çektim, 12 tane ödül aldım. O kadar zor kurtardım ki filmi. Bir sürü güzel film vardı o sene, birçok festivalde gösterildi ama ödül alamadı. Bu yönetmen bir sonraki filmini nasıl çekecek? Onun filmini gösteren festivaller Hindistan’dan dansçı getiriyor, şovlar yapıyor. Bana 500 lira telif veremiyor ama. Uzun metrajlar yarışıyor festivallerde ve telif alıyorlar. Biz niye almıyoruz? Kısa olduğu için mi? Kısa Film Derneği bu konuda önemli çalışmalar yaptı, devam da ediyor. Gösterimde uzun metrajların önüne de çok rahat konulabilir kısa filmler.
Teksin: Bunun için geliştirilen karşı argüman teknik mi?
Serkan: Teknik olarak şöyle bir sıkıntısı var, normalde projeksiyon ayarlarını ona göre yapıyorsunuz. Ama zaten bizde filme göre projeksiyon ayarı yapılmıyor ki. Adana’da Sibel’den (2018) önce Erkan Kolçak Köstendil’in filmini gösterdiler. Kişisel bağlantılarla yapabiliyorlar.
Metehan: Tematik olarak birbirine yakın uzun ve kısa metrajlı filmler olabiliyor. Öte yandan festivaller de iyi yönlendirmeli seyirciyi. Festivalde de seyirciyle buluşamıyor filmler. Yönetmenlerin birbirini tanıması da önemli. Festivallerde küçük buluşmalar yapılmalı.
Batuhan: Evet, telif ödesin festivaller ama bu sembolik, küçük bir rakam da olmamalı. Dernekteki yönetmenler otursa ve telif verilmiyorsa buradaki 200 yönetmen filmlerimizi festivallere göndermiyoruz dese, en azından festivallerin göstereceği kaliteli film sayısında azalma olur. Buradaki arkadaşlara da soruyorum yönetmenler olarak. Böyle bir karar alınsa bunu uygulamaya cesaret edebilirler mi? Kendime de soruyorum.
Metehan: Boykot etmekten bahsediyorsun. Dernek kurulalı 1 sene oluyor. Önce onun oturması lazım. Dernek festivallerle birebir konuşuyor ve uzlaşıyor. Bence yavaş yavaş bütün festivallerle anlaşacaklar. Dediğin gibi olursa da kimse boykot edemez çünkü ben yönetmen olarak filmi göndermeyeceğim diyemem, benim bir ortak yapımcım var. Bu biraz fevri karar olur. Konuşarak yavaş yavaş ilerleniyor bence, konu o noktaya gelmez diye düşünüyorum.
Serkan: Boykot bir şeyi yapmak ya da yapmamak için son çare. Önce iletişim kurulmalı. Kısa Film Yönetmenleri Derneği çabalıyor. Bütün festivallerle görüşürler ve taleplerini söylerler, festivallerin tümü hayır derse o aşamada düşünülebilir boykot. Ama şu an bence iletişim henüz tıkanmadı. 2 sene önce Antalya Film Forum’a Kaset katılımcı olarak seçildi ve türlü sebeplerden dolayı boykot ortaya çıktı. Ben boykota destek verdim çünkü bazı lükslerden vazgeçmezsek hiçbir şey elde edemeyiz. Ama sanmıyorum ki pek çok insan buna destek versin, o aşama da yine havada kalır.
Batuhan: Kısa film kültürümüz yok diyoruz ya, aslında bu biraz da festivallerden başlayan bir şey. Kısa film festivali olmak nasıl bir şey? Bunun üzerine de düşünmek gerekiyor. Festivale girdiğiniz zaman kısa film festivali olmadığını görüyorsunuz. Orada başka bir dünya var. O festival sahiplerinde telif ödemeleri gerektiğine ilişkin bir mentalite oluşturmak da önemli.
Metehan: Ben Antalya için Serkan’ın kararını saygıyla karşılıyorum. Ben de Work in Progress’teydim. Serkan çekildi ama ben devam ettim yarışmaya çünkü hiçbir şekilde bakanlıktan destek alamadım. Üç kuruşla film çekmeye çalışıyorum ve post aşaması için destek yarışmasına giriyorum. Ulusal Yarışma kalktı, boykot ediyoruz. Boykot edelim ama ben forum bölümüne katılıyorum festivale değil. Bunu da samimi bulmuyorlar ama bana bir yer göster o zaman, ben nereden destek bulacağım? Burada ulusal yarışma düzenlendi ama ilk senesinde kısa filme dair bir şey yoktu. Serkan’a da katılıyorum ama benim gidecek başka bir yerim yoktu.
Murat: Forum ile festival aynı şey değil. Forum bence çok önemli, değerli. Ciddiye alınması gereken bir platform. Boykota saygı gösteriyorum ama çok hassas bir konu. Ne yapıldığının bilinmesi gerekiyor. Metehan’a ise şu noktada katılıyorum, ben Forum’dan aldığım ödül sayesinde aynı yıl filmimin colorını yaptırdım.
Metehan: Festivallerle ilgili bir soru işaretim de süre konusu. Kimi 10, kimi 15 dakika istiyor ama neye göre yapıyorlar? Bunun bir standarda oturması lazım. Zaten sadece festivallerde gösterebiliyoruz filmleri bir de süre kısıtlaması oluyor. Bence 30 dakikaya sabitlenebilir.
Serkan: Festivalin bakışı sabittir, şartname sunar ve süresini belirler. Festival olarak vizyonun yoksa taklit etmeye gidersin. 15 dakikadan fazlaysa filmin seni arayıp “Kısaltabilir misin” diyebiliyorlar. Bu en saçma şey. Vizyonuna uymuyorsa alma beni, neden talep ediyorsun. Madem benim filmimi istiyorsun, süreyi yükselt o zaman.
Teksin: Derneğin ya da literatürün belirlediği bir kısa film süresi var mı?
Metehan: Dernek bazı festivallerle konuşarak süreyi yukarı çekebiliyor.
Dilan: Normalde literatürde 30 dakikayı geçtiği an filmler zaten orta metraj olarak anılıyor.
Metehan: Bazen de aynı filmi farklı festivallere farklı sürelerle gönderiyorlar. Üçünden de ayrı ayrı ödüller alıyor.
Dilan: Burada da yönetmen vizyonu devreye giriyor festival vizyonundan önce.
Metehan: Ödül çeşitliliği de olmalı. En iyi görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, kurgu vs. Sonuçta bir tane heykelcik verilecek. Bu ödüller verilirse insanlar da daha nitelikli işler çıkaracaklardır. Uzun metrajda 10 dalda ödül veriliyor da kısa filmde neden sadece En İyi Film? Maddi karşılığı olmasına gerek yok, ödül çeşitliliği olmalı. Bir diğer konu da ön jüri hakkında festivallerin bilgi vermemesi. Festivallerin ne olursa olsun şeffaf olması gerekiyor.
Murat: Bir de keşke film seçilmese bile feedback verseler neden seçilmediğine ilişkin.
Serkan: Ön jüri meselesi çok önemli. Bir film aynı ön jürinin olduğu farklı festivallere giremiyor örneğin.
Batuhan: Festivallerde belli jüri kalıpları var. Aynı isimler olduğunda objektif bir değerlendirme nasıl olabiliyor, bunu da düşünmek lazım. Jüri bir filme kinlenebiliyor, gittiği hiçbir festivale o filmi almıyor. Ödül çeşitliliğinin yanında jüri çeşitliliği de olmalı.
Metehan: Bu durum bir stadyumda sürekli aynı seyircinin maçları izlemesi gibi bir şey. Bazı ana jüriler de popüler oldukları için tamamen reklam amaçlı getiriliyorlar. Neden kısa filmcilerden jüri üyesi alınmıyor? Kısa filmden anlayan yetkin insanlar olsun.
Teksin: Festival süreci bittikten sonra filmleri online platformlara yükleme konusunda yaklaşımlarınız neler?
Metehan: Bu konuda gelir paylaşımlı sistemler, girişimler var.
Dilan: Yeni medyanın imkanlarıyla gösterim anlamında yeni mecralar da açılacaktır. Gelir konusunda değil belki ama gösterim mecrası anlamında dijital dünyadan ben ümitliyim.
Teksin: Film eleştirisi anlamında dergiler, online platformlar kısa filme katkı sunuyor mu peki?
Metehan: Sıfır. Herkese aynı soru soruluyor, aynı cevaplar veriliyor. Filmin derinliğine inilmiyor.
Teksin: Biz kısa film eleştirilerini Cineritüel’de başlatmak istedik aslında ama önce filmi siteye koymak gerekiyor. Linki internette paylaştığı halde filmini siteye koyduğumuz için tepki aldığımız yönetmenler oldu. Kısa film eleştirisinin olması taraftarıyım. Bu kültür oluşana kadar sizlerin internete yüklemesi gerektiğini düşünüyorum.
Serkan: İnternete koyan yönetmenlerle başlanabilir eleştiriler yazılmaya.
Dilan: Kısa filmi konuştuğumuz bu söyleşimize katkı sağladığınız için teşekkür ederiz.
Batuhan: Teşekkür ederim bu imkânı sağladığınız için. Ben animasyon yaptığım için tür olarak diğer arkadaşlardan ayrılıyorum. Farklı teknikler kullanıyorum, süreç çok farklı işliyor ama sonuçta vardığımız nokta aynı. Hepimiz bir dert anlatmaya çalışıyoruz. O noktada iletişimin kuvvetlenmesi gerektiğini bir özeleştiri olarak da söylüyorum. Bunları konuşabileceğimiz ortamları çoğaltmak gerekiyor. Animasyon gerçekten zorlu bir süreç, en az bir buçuk yılınızı vermeniz gerekiyor. Haliyle bu emeğin seyirciyle buluşmasını istiyorsunuz. Belki online dünya üzerine kafa yorup burada yeni ortamlar yaratmaya yönelmek gerekiyor. Hem izleyiciye ulaşma hem de maddi getiri anlamında online mecrada imkanların olduğunu düşünüyorum.
Serkan: Sıkıntıyı yaratan şeylerin temeline inince temeldeki düğüme varıyoruz. Hep şikayet ettik ama aslında olumlu şeyler de var. Bu kadar zor işleri, bu kadar zor şartlar altında halledip içinden sıyrılabiliyoruz. Bu da çok önemli. Ben son dönemde gerçekten önemli filmler izliyorum. Bu filmlerin destek alıp almadıklarından ziyade biraz da bu filmleri nasıl gösterebiliriz bölümünü konuşmak gerekiyor. Sıradaki basamağı belirleyip onun üzerine gitmeliyiz. O açıdan yaptığınız çok güzel bir şey, size çok teşekkür ederim. Burada dört yönetmen oturup bir şeyleri konuşabiliyorsak bu bir adımdır.
Metehan: Serkan’ın dediği gibi şikayetçi duruyoruz ama ben şu şikayetleri bir önceki filmimde de konuşuyordum; şimdi bakıyorum yeni bir film çekmişim. Pozitif şeyler de oluyor demek ki. Ben umutluyum. Bundan sonra uzun metraj çeksem de bir yandan kısa film çekmeye devam edeceğim. Onun hissettirdiği şey çok başka. Keşke uzun metraj yönetmenleri de kısa film çekse de kısa film daha iyi yerlere gelse.
Serkan: Çekmezler bence.
Murat: Bu geri adım atmak gibi geliyor. Diğer konuları toparlayacak olursam telif konusu ve kısa film yönetmenlerinin son yıllarda bir çatı altında bir araya gelmesi önemli. Süre konusunu önemsiz görüyordum ama biraz konuşunca fark ettim ki festivallerin bir kısıtlaması bu. İnsanlara kısa filmin amatörlük değil ustalık gerektirdiğini ve üst düzey, zevkle izlenir işlerin olduğunu da anlatmak lazım.
Teksin: Cannes’daki Short Film Corner’ı hedefliyor her kısa film yönetmeni değil mi?
Murat: İnsanlar oraya filmlerini parayla yolluyor ama ben seçildim gözüyle bakıyorlar, ben buna inanamıyorum.
Serkan: Cannes’ı hedeflemek bence çok yanlış. Bu masadaki dört yönetmen de bir film yaptığında Cannes’da gösterilir, bu bir ihtimaldir. Ama orada seçilen filmlerin bütçeleri minimum 20-25 bin Euro. Türkiye’de bu para uzun metraj yapmak için bulunamıyor, senin süper bir film yapmış olman ya da süper bir dağıtım ağına sahip olman lazım Cannes’a gidebilmek için.
Metehan: Bence bölümün ismini Short Film Marketing yapsalar herkes rahatlayacak. İnsanlarla iletişime geçmek iyi bir şey orada, ama bunu farklı gösteriyoruz. Bir sebebi de kurumlar. Kurumlar ve medya da yanlış yansıtıyor olayı. Röportaj ve haber yapan insanların dikkatli olması lazım.
Batuhan: Orada “bu yarışma değil” demek yönetmene düşüyor. Sonuçta bu bir reklam, doğru yapmak yönetmene düşer.
Cineritüel editörlerinin ortak hesabıdır.