Kısa Film: Valgaften

Share Button

Carl Sagan’ın Evrenin ve Yaşamın Sırları’nı sıraladığı Kozmos adlı eserinin girişinde ünlü astronom, kozmolog, astro-fizikçi, yazar…’ın şu mesajına yer veriliyor:

“Biz hem gökyüzünün hem de yeryüzünün çocuklarıyız. Bu gezegen üzerindeki varlığımız süresince tehlikeli bir evrimsel yük sırtlamış bulunuyoruz. Bu yük torbasının içinde saldırıya ve töreye yatkınlık, liderlere baş eğme ve yabancılara düşmanca davranış gibi kalıtsal eğilimler yer alıyor. Fakat aynı zamanda başkalarına karşı şefkat, çocuklarımıza karşı sevgi, tarihten bir şeyler öğrenme ve giderek zekâ ve yeteneklerimize bir şeyler katma eğilimlerine de sahibiz; bunlar da hayatta kalmamıza ve refahımızı sürdürmeye yarayan etkenler… Yapımızdaki bu eğilimlerin hangileri üstün gelecek bilmiyoruz…”

Oscar ödüllü Valgaften (1999) yani “Seçim Gecesi” de içinde bulunduğumuz, doğrusunu söylemek gerekirse içinden bir türlü çıkamadığımız bu savaş ortamında yeniden izleyebileceğimiz bir kısa film. Geleceğe dair bir hayal olmaktan, tarihteki izlerin dilimizdeki etkilerinden kurtulamadığımızdan ve bütün “şey”lerin olduğu gibi egemenin arzusu doğrultusunda bir oyuncağa dönüşmesi kaçınılmaz olan ‘demokrasi’ ile Sagan’ın savunduğunun aksine genlerimize işlemiş bir zayıflık olarak değil de açgözlü egemenin kontrolü altındaki eğitimin bir sonucu olan ‘ırkçılık’ ikiliğini ele alıyor.

‘İdealist’ kahramanımız, iç savaşın mağdurlarına el uzatmak ve ırkçılık belasına göğüs germek gibi aktif siyasi eylemlerin bir parçası olarak hareket ederken ‘oyunu kullanıp köleliğe geri dönmek’ görevinden de geri kalmamak için sandıkların kapanmasına yirmi dakika kala bir dizi ne dediğini bilmezin eşliğinde bir mini maceraya atılıyor. Bu sayede önyargılar ve klişelerle dolu komik (!) ve daha çok sinir bozucu yolculuktan yıkmaya çalıştığı duvarlara çarparak geri dönüyor.

Tabii bu duvara toslama anında aslına bakarsanız anti-kahramanımızın da karşısında durmaya çalıştığı kendini var etme yolunda ötekine karşı hoşgörüsüz hale gelenlerle aynı cephede dikildiğinin farkına varıyoruz. Daha sonra ‘In a Better World’ gibi kült bir eser ortaya koyan yönetmen, bu ödüllü kısa filmde de farklı olmaya çalışırken sıradanlaşan fetişizm kurbanlarını ele alırken bakış açılarımızı sorgulamamızı teşvik ediyor.

Bu maceranın sonunda elimizde şu sorularla kalakalıyoruz: “hayat kendinden başkası için bir şey yapmak için çok mu kısa?” ve de “bunca bencillik tüm uzayda ya da fazla abartmadan güneş sisteminde bir toz zerreciği kadar dahi değeri olmayan insanın ‘şahit olduğu’ yaşam mucizesine haksızlık değil midir?” Seçimlerse yalnızca ilk sorunun varlığını sürdürmek için görüntüde bir seçenek olarak seçim yaptığını sanmayı sağlayan bir yalandan ibaret, yalnızca filme ismini veriyor.

Konuk Yazar: Onur TÜFEKCİ

, , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir