“Resmi çizilmiş olmayan
Kendi halinde insancıklar güzeldir.”
S. Faik Abasıyanık
Yahya Kemal’e göre aziz bir kent, Tevfik Fikret’e göre yedi kocadan dul kalmış bir kadındır İstanbul ve bu şehirde herkes kendi filminin kahramanıdır. İsimleri, yüzleri farklı; hayalleri, mücadeleleri aynı olan insanları onların diliyle anlatır Kahpe Devran.
İstanbul’un medeniyetle arasında bir cadde olan semti Tarlabaşı’nda ‘’vatanından hiçbir şey almadığı halde ona borçlu olduğunu öğrenen’’ sıradan üç karakterin hikâyesi anlatılıyor. Musa Karagöz, Hasan Gencer ve Metin Demir’in hayat hikâyelerini sosyolojik imgelemler kullanarak gözler önüne seren yönetmen, kullanmış olduğu dış sesle görsel anlatımı maksimum seviyeye çıkararak filmin izleyici üzerindeki etkisini arttırıyor. Kahpe Devran, son yıllarda popüler olmaya başlayan mocumentary(sahte belgesel) kategorisi altında değerlendirilebilir. Mocumentary filmler de documentary(belgesel) filmler gibi belgelere dayanarak konu hakkında bilgi veriyor. Yalnız anlatım dili belgesellere göre daha farklı. Mocumentary filmleri ayıran en büyük özellik ise belgesel film çekerken yapılamayacak veya alışagelmemiş anlatım biçimlerini özgürce kullanabilmek. Yönetmen Cahit Çeçen’de bu üslubuyla belgesel tadında bir film ortaya koyuyor.
‘’Bazıları hayata beyaz, bazıları siyah bakar. Biz siyah bakanlarız’’ diyor Musa Karagöz ya da kendi deyimiyle son Musa. Hayatın bizlere ne getireceğini değil de daha çok ne götüreceği kısmıyla ilgilenen kahramanlarımızın kaderleri gibi İstanbul’dan isteklerini de ortak;
Seni yeneceğim İstanbul değil, Bana dokunma İstanbul…
Konuk Yazar: Burak ERDOĞAN
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.