Bazen vazgeçemezsin. Çünkü duymak istersin. Acı da verse gerçekleri duymak belki vicdanı rahatlatır; aklın kaçar, gözlerin kaçar ama ruhun, işte o kaçamaz; istersin. TDK’ya göre âşık, bağımlı, tutkun anlamlarına gelen “müptela” sözcüğü belki de İtiraf (2001) filminin başkarakteri Harun’u tanımlayan en güzel kelime. O bir Nilgün müptelası ve tüm kaybedişlerine rağmen “Benimle gelir misin?” diyerek varoluşunu ortaya koyan bir kaybeden. Zeki Demirkubuz’un Karanlık Üstüne Öyküler Üçlemesi’nin (Yazgı, İtiraf, Bekleme Odası) ikinci filmi olan İtiraf, insan tabiatında yer alan suç, vicdan, kıskançlık, öğrenme arzusu ve kuşku kavramları üzerinden bir anlatım gerçekleştiriyor. Ve bu kavramlara bir de karmayı ekliyor ki bu en amiyane tabir ile “ne ekersen onu biçersin” söylemli bir durum oluşturuyor. Harun, evli bir kadınla beraber olarak arkadaşının aldatılmasını sağlar ve karma ona döner, aldatılan erkek olur. Tüm bunlara rağmen müptelaya dönüşmekten kendini alamaz.
Zeki Demirkubuz filmlerinde erkeklerin genel durumundaki kırılmalar İtiraf için de geçerlidir. Klasik anlatının aksine Demirkubuz, erkeğin acısının işlenmeyen bir konu olduğunu ve kendisine daha ilginç geldiğini anlatmıştır. Demirkubuz’un erkek hegemonyası üzerinden anlattığı filmleri kadını daha katı, daha acımasız ve kimi zaman da fahişe gibi göstermekte ve böyle bir durumdan da kadınları sadece erkekler kurtarır algısı yaratmaktadır –İtiraf’ta Nilgün’e “gel benimle” çağrısını yapan Harun’un kadının tek çıkış yolu olarak verilmesi gibi-. Bu durumu erkeği güçlü görmek / göstermek adına kullanır. Tüm bu çerçevede Demirkubuz “erkekler ağlamaz” mottosunu da yıkarak erkek karakterlerini ağlarken, kadına yalvarırken, aldatılmayı kabul ederken verir.
Demirkubuz’un etkilendiği yazarlardan olan Dostoyevski’nin, karakterleri üzerinde etkisi bulunmaktadır. Özellikle suç ve ceza tanımlamaları filmlerinde yer almaktadır. İtiraf’ta da olduğu gibi Harun, içinde bulunduğu bir suçtan vicdani olarak rahatsızdır. Bu suç onun yaşamına, karısına bakışına kadar etki etmektedir ve en sonunda vicdanını rahatlamak adına Taylan’ın ailesi ile konuşmayı tercih eder. Ancak Taylan’ın annesi bu vicdan rahatlatıp kurtulma girişimine izin vermez. Demirkubuz, Harun’un vicdan rahatlatma eyleminde aynı Dostoyevski’nin romanlarında karakterlerine yaptığı tanrıyı arama ve rahatlama, açmazları sığınılan tanrı ile giderme yolunu tercih etmiştir. Dinde tanrı olgusu inançlı insanların affına sığındığı ve yaradan tarafından affın kabul edildiği düşüncesiyle vicdani rahatlamanın ardından hayatına kaldığı yerden devam edebildiği bir durumdur. Harun, Nilgün ile yaşadıklarının diyetini Nilgün tarafından aldatılarak ve terk edilerek öder. Ama affına sığındığı Taylan’ın ailesi onu affederse vicdani hezimetinden de kurtulmayı amaçlar. Harun’un içsel bunalımı onun içsel intiharının da ürünü olmuştur.
Sartre’a göre insan önce var olur sonra ise şekillenir. Bu durum, Harun’un birey olarak varlığının ardında Nilgün’ün hayatına girmesiyle izleyenlerin de gördüğü karakterinin şekillenmesi olarak görülebilir. Ya da şekillenen ama bastırılmış karakterinin Nilgün ile ortaya çıkması söz konusudur. Demirkubuz, filmde anlattığı hikaye ile yaşanmış ve yaşanmakta olan sorunları göstermekte ve hiçbirine çözüm aramamaktadır. Bu da onun filminde varoluş üzerine düşünmeye sebep olmuştur.
İyinin İçindeki Kötü, Kötünün İçindeki İyi
Burjuva özelliklerine sahip bir çiftin evlilikleri ve varoluşları üzerine yaşadıkları sorunlara değinen filmde, iyinin içinde kötü, kötünün içindeki iyi üzerinden sorgulanır. Demirkubuz filmlerine genel olarak baktığımızda iyi kadın, iyi erkek, iyi eş, iyi anne, iyi baba, iyi çocuk gibi kalıplaşmış roller yerine iyinin içinde kötü, kötünün içinde iyiden yola çıkılarak üretilen, mevcut kalıpların aksine roller mevcuttur. İtiraf’ta da belirlenmiş kalıpların dışına çıkılamamaktadır. Demirkubuz, bu tutumuyla bile klasik anlatı kalıplarının dışında bir tutum sergilemiştir. Fakat her filminde erkek hikayelerine yer vererek kadınları iyinin içindeki kötü olarak var etmekte ve her filmin sonunda kadın kötülüğün cezasını çeken taraf olmaktadır. İtiraf‘ın sonunda Nilgün’ün terk edilip gecekonduya düşmesi gibi. Ama Harun hayatına devam eder. Standartları bozulmaz. Suç iki kişinin olmasına rağmen cezayı Nilgün -kadın- çeker.
Ortada suç, ceza ve otorite vardır. Harun kuşkularını itiraf etmenin derdine düşerken bir taraftan da psikolojik ve fiziksel şiddete başvurur. Psikolojik şiddette Nilgün’e yaşananlardan dolayı sorumluluk yükleyip onu bir fahişe konumuna sokar. Aslında Harun her iki şiddet yönelimiyle Nilgün’ün canını yakarak kendini rahatlatmayı ummaktadır. Ancak Nilgün tüm şiddet karşısında Harun’un kurmak istediği otoriteye karşı gelerek umduğu itirafı yapmaz, bu durum iktidar ve güç dengelerini değiştirir. Zira filmin sonunda da Harun’un sorduğu soru Harun karşısında tüm iktidarın Nilgün’de olduğunu gösterir. Zaten sona gelmeden Harun tüm şiddetin ardından Nilgün’ün ayaklarına kapanarak da bu iktidarın Nilgün’de olduğunu belli eder. Geleneksel ataerkil sistemde erkek kimliği ön plana çıkarılır ve bu kimlik gücün, iktidarın, kadına karşı üstünlüğün üzerine kuruludur. Ama Harun karakteri bu kimliği barındırmasına rağmen kimliğin barındırdığı özellikleri yalnızca sinirlenince ortaya çıkarmaktadır. Sosyal hayatları içerisinde güç, iktidar Nilgün’dedir.
Erkeklerin yüklendikleri kültürel kodlar kimi zaman bam tellerine basıldığında ortaya çıkar. Harun da tüm ataerkil erkek kimliği kodlarını ısrarlarına, ağlamalarına rağmen kendini açmayan Nilgün’ün tutumu karşısında ortaya çıkarmıştır. Bu durum, Harun’un başta sergilediği “her şeye razıyım” olgusundan bam teline basıldığında evrildiği gibi geleneksel kodların sahip olduğu olgulara geçiştir. Ama geleneksel içinde ailenin kutsallığını da Harun çiğnemiştir. Bir aile olan Nilgün ve Taylan’ın arasına girmiş, Nilgün’le beraber Taylan’ı da aldatmıştır. Demirkubuz filmde her ne kadar erkek karakteri ön plana çıkararak iyi gösterse de geleneksel yapıdan aykırı bir diğer durumda kadın ve erkek arasındaki ilişkide erkek toplumsal normların dışında bir “namus” örneği sergilemektedir. Harun “Her neyse razıyım,” derken karısının aldattığını biliyor/kuşkulanıyor, sadece itiraf etmesini istiyordur. Ancak aldatma, yaşadığı ataerkil toplumda hele de bir kadın tarafından gerçekleşiyorsa Harun’un Nilgün’e olan tutkusunu, tavrını müptezellik olarak yorumlamayı sağlar. Gelenekselliğin devam ettiği ataerkil toplumda yaşanan, standartın ötesinde bir durum. Tüm bu anlayışı sergileyen adam hiçbir şekilde şiddetten de geri duramamıştır. Bu durum yani şiddet, aslında Harun’un zayıf karakterli biri olduğunu gösterir. Geleneksel toplum yapısında erkeğe hiçbir şey olmazken ve hayatına devam ederken toplumun gücü kadına yeter ve kadın dışlanan olur. Zira Nilgün’ün özel hayatının işinden kovulmasına ve gecekondulara düşmesine sebep olması gibi. Aynı ilişkinin içindeki Harun ise mesleğinde yükselmeye devam eder.
Filmde hiçbir zaman Nilgün’ün iç dünyasına giremediğimiz için onun iç dünyasında yaşadıklarını da göremeyiz. Harun’un Nilgün’e karşı güvensiz hareketleri, Harun’un geçmişine yabancılaşması olarak da yorumlanabilir. Harun, Taylan’la Nilgün evliyken Nilgün’le beraberdir ve Taylan’ın intiharında ikisi de suçludur. Çünkü Taylan ve Harun yakın arkadaştır. Suçlu psikolojisi her ikisinde de vardır. Ancak aldatmada payı yokmuş gibi Harun sürekli Nilgün’ün üzerine gitmektedir. Harun bu hareketi ile vicdan duygusunu hafifletmek istemekte ve Taylan’ın başına gelenlerin bir gün kendinin de başına geleceğini düşünmektedir. Bu kodlamalarla birlikte Nilgün’e Taylan yaşarken aldatmayı gerçekleştiren değilmiş, Nilgün bir fahişeymiş gibi yaklaşmaktadır. Nilgün’e tüm kötülüklerini yükleyerek vicdanını rahatlatmayı denemektedir. Film boyunca Nilgün, Harun’u ve Taylan’ı aldattığı göz önünde tutulup “kötü” denilerek tüm yaşadıklarının diyetini öder gibi mağdur duruma düşmüştür.
Sonuç olarak Demirkubuz, erkeğin hikayesinde erkek hegemonyasını ve egosunu ön plana çıkararak karakterinin kötüden iyiye evrilmesini, izleyicinin de bunu vefalı ve iyi bir karakter olarak yorumlamasını sağlamaktadır. Diğer taraftan da karakterlerini suç ve ceza olgusu çerçevesinde değerlendirerek Harun’un vicdan muhakemesini yapmasını sağlamaktadır.

Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.
Çok iyi bir çözümleme olmuş. Çok beğendim.