IT (O) filmi, Hollywood’un yeniden uyarlama ile içerik üretme makinesinin bir kolu. Bu makinenin öteki kolu da (ki bunların da çoğu birer yeniden uyarlamadır, aslında dönemin Amerikan sinemasının büyük çoğunluğu “yeniden uyarlama” olarak görülebilir) süperkahraman filmleri. Bugün Hollywood, Amerikan sinemasının baskın konumdaki bu iki kolundan ibaret. Bunun sebebi, risk almak istemeyen yapımcı kuruluşların tüketicilere “optimum” filmler olarak “remake”ler ile “superhero”ları sunmak istemesinde bulunabilir. Bir ikinci sebep olarak filmlerin sadece tüketim için değil; bir üretim biçimi olarak militarizmi, vatanseverliği v.b. erk bakışlı bağlılıkları pekiştiriyor olması gösterilebilir. Bir ek tez olarak faşizmin ve sağ politikanın yükselişi ile militarist, süper erk temelli filmlerin sayısal yükselişlerinin paralellikleri, ikinci yorum kurulurken göz önüne alınabilir. IT filmi ise ilk kolun, Amerikan edebiyatından gelen bir kitap uyarlamasının yeniden sinemaya uyarlamalarından biri.
Bu noktada izah etmeden ilerleyemeyeceğim bir isimlendirmem mevcut: Bence Amerikan sineması gibi tüketici odaklı sinemalarda karakterler mevcut değildir, “tag”ler mevcuttur. Tag’den kastım nedir? Akira Kurosawa, oyuncularına yüzlerinin gözükmediği sahnelerde seyircilerin onları rahatça tanıyabilmesi için bir jeste (örneğin sürekli omzunu atarak yürümeye başlayan bir samuray gibi) sahip olmalarını önerir. Baskın 21. yüzyıl Amerikan sineması, Kurosava’nın kimi filmlerinde basitleştirici bir öğe olan bu öğeyi alır ve filmlerdeki tüm insanları böyle kurar. Seyirciler filmdeki insanları kısa tamlamalar ile görür. Bu tamlamalar basittir, çoğu zaman etnisite, cinsel yönelim veya fiziksel görünüş içerirler. Bu tagleme, tüketici kültürünün sinemasında değil doğrudan kendisinde de bulunur elbette, “popülizm”in yahut “consumerism”in (tüketimcilik) derin bireysellik oluşumlarında. IT filmindeyse söz konusu tagleme şöyledir:
#kardeşiölençocuk
#istismarauğrayıpetrafıtarafındanahlaksızolarakbilinençocuk
#sağlıktakıntısıolançocuk
#küfredençocuk
#yahudiçocuk
#babasıonakötüdavrandığıiçinçocuklarıbıçaklayançocuk
#zenciçocuk
Bu tagleri kurarken bir espri niyeti güdülmese bile sonuç böylesine güldürücü çıkar. Lakin ürkütücü olan asıl şey, filmlerdeki insanların bunlardan ibaret olmasıdır. Tagler; kısaltmalar, kısayollar olmaktan çıkıp insanların kendilerine dönüşmüştür.
IT filmi örneğinde, filmin sonunda insanı dehşete düşürecek bayağılıktaki şiddet sahnesinin oluşumu karakterlerin söz konusu tagleşmesine bağlıdır. IT filmi karakterlerini böylece boyutsuz kurarak filmin sonunu da boyutsuz kılmak zorunda kalmıştır. Film, IT’in çocuklarca öteki çocuklara anlatılması ve palyaçonun ancak bir şakaya dönüşmesiyle oldukça manalı, IT’in varoluş şeklini gerçekten de parçalayacak görece “pasif” bir yöne kayabilirdi. Ancak bu izleyiciyi rahatlatmayacak, bir duygusal boşalıma dönecek şiddeti göstermeyecek bir konumda olduğu ve “risk taşıdığı” için bir sona dönüşemiyor. IT’in pasif sonu yahut çocukların küfrederek, demirler saplayarak bir palyaçoyu katletmeye çalışmadıkları halinin “optimum film” olmaktan filmi çıkartacak oluşu, final için başka bir olasılığı daha yok ediyor. Sonsuz bir yelpazede akışa sahip, çok daha derinlikli sonlar var olabilirdi lakin IT’in kurgusu henüz başlarken parçalanıyor. Böylece film, birkaç yaratıcı sahneden, üzerine düşünülmüş birkaç sekanstan ötesine ulaşamıyor. Elbette ki film, bir kitap uyarlaması. Lakin yazıda “tagleşme” olarak nitelendirilen eleştiriler uyarlamalara da intikal edebilecek eleştirilerdir.
Karakterlerini tek boyutlu, evrenini nostaljiden ibaret, anti-kahramanını yalnızca şiddetten seçen IT filmi yine kahramanının yoluyla biterek IT’leşiyor ve Amerikan sinemasının sıradan, bayağı, boyutsuz bir örneği olarak kalıyor. IT filmi daha var olmadan kötü olmak zorundadır.
Hacettepe Üniversitesinde Siyaset Bilimi bölümünde yüksek lisans eğitimi almaktadır; kendi blogunda amatör olarak başladığı film incelemelerini yine bir amatör olarak Cineritüel’de sürdürmektedir.