İki Genç Kız (2005): “Önümüze Gelene Bin Tekme!”

İki Genç Kız (2005): “Önümüze Gelene Bin Tekme!”

Yazar Puanı2.5
  • Bunların yanında, ortak paydada buluştukları bir konu var ki o da başkaldırı. Üst sınıfın eğlence alanlarından biri olarak görülen alışveriş merkezlerine gidip kozmetik mağazalarından alışveriş yapmadan sadece ürünleri kullanıp onları uyaran satış görevlisine isyan ediyorlar. Bu durum, kozmetik ürünlerini tüketen üst sınıfın yanında, tüketiyormuş gibi yapıp insanlara sadece görsellik sunan iki karakterin de üst sınıf olma çabasını simgeliyor. Behiye’nin bir şeyler satın almak yerine onları çalmayı tercih etmesi de bunu destekliyor.
Share Button

Yönetmen koltuğunda Kutluğ Ataman’ın yer aldığı, Perihan Mağden’in aynı adlı kitabından uyarlanan İki Genç Kız (2005), farklı sosyal sınıflardan gelen iki genç kızın hayata karşı memnuniyetsizliklerini,  bu durumdan kurtulma çabalarını, tutunamayıp kaybedişlerini konu ediniyor. Film, hareketli kamera kullanımı ve sıçramalı kurgu tekniğiyle, cesur sahneleri ve iki başrol oyuncusunun da ilk sinema filmi deneyimlerini gerçekleştiriyor olmalarından dolayı, zamanında Türk sineması için radikal bir çıkış kabul edilmişti.

Behiye, daha varoş bir kültür içinde, maskülen, bol kıyafetler giyen, kıpkırmızı saçlara sahip, asi ve sinirli bir genç kızken Handan feminen giyinen, sarışın, görünüşte sevecen ve sevgi dolu bir karakterdir. Görünüşünün tam zıttı olarak Behiye’nin her gün ev işlerini eksiksiz yapmak, yatakları toplamak, yemek pişirmek gibi toplum tarafından sadece kadınlardan beklenen özelliklere sahip olmanın yanı sıra sürekli kitap okuması, iyi bir üniversiteyi kazanması, zeki olduğu da vurguluyor. Behiye, asık suratı ve tahammülsüzlüğünün yanınında sosyal açıdan da zayıf bir karakter. Ev işleri yaparak ailesinin, genel olarak da toplumun ona dayattığı kurallara uyarmış gibi görünüyor ama intikam almak için abisinin diş fırçasıyla tuvalet temizlemeyi de ihmal etmiyor. Behiye’nin ailesiyle, özellikle abisi ile dış görünüşü ve hayata bakış açısı yüzünden verdiği savaş, “normalin dışında” görünen bir kadının topluma karşı verdiği savaş bağlamında, 2000’lerin başından şu zamana hiçbir şeyin değişmediğini yansıtıyor. Handan ise ev işlerine ve okula önem vermek yerine dış görünüşüyle ve gezip tozmayla daha çok ilgilenen, dışa dönük, halk arasında “hoppa” olarak nitelendirilen ve yaşına göre fazlasıyla çocuksu bir genç kızı canlandırıyor. Kendisinin ve kızının geçimini temin edebilmek için eskortluk yapan, halk arasındaki deyişle “kötü yola düşmüş” annesinin uzamından çok çıkamamış, onun açtığı yolu izleyip cinselliğini daha yoğun yaşayan, sorumsuz ve vurdumduymaz bir kişi.

Behiye “normalin dışında” kadın temsili, yani maskülen giyim tarzı ve eril hareketleriyle, iki genç kız arasındaki ilişkide erkek rolünü üstleniyor, Handan’a olan olası platonik aşkı iste bu durumu destekliyor. Film sanki bu özelliklere sahip bir kadının, toplum tarafından kadın olarak değerlendirilemeyeceğinin yanı sıra, sosyal ilişkileri ile birlikte aşk ilişkilerinde de “normalin dışında” olması gerektiğini söylüyor. Buna rağmen filmde net bir eşcinsel kadın temsili olduğunu düşünmüyorum, sadece bu konuyla alakalı yönetmenin bilerek bıraktığı çok fazla açık kapı var. Aslında bu durum daha çok, her maskülen kadının eşcinsel olarak görülmesi sorunsalının altını çiziyor gibi. “Erkek gibi olmak” tabiri bile başlı başına yanlışken bir de insanlara bu tabir üzerinden cinsel kimlik yükleniyor.

Artık her kısa saçlı kadına lezbiyen etiketi yapıştırılmasa da günümüzde de durum pek değişmiş değil aslında. Maskülen bir kadına yapda feminen bir erkeğe karşı cins muamelesi yapılmasının yanı sıra asıl sorun insanların bunu yaparken karşılarındaki kişiye hakaret ettiklerini düşünmeleri. Behiye’nin ise ne olursa olsun bu özelliklerinden vazgeçmemesi filmde güzel bir detay. Behiye’nin yanında Handan, dış görünüş olarak toplumun ondan beklediği bütün kadınlık özelliklerini gerçekleştiriyor. Uzun sarı saçlarını açık bırakıyor, makyaj yapıyor, mini etek giyiyor, “kız gibi” naif konuşup o şekilde davranıyor ve en önemlisi karşı cinse ilgi duyuyor.

Bu iki genç kız da birbirlerini kurtuluş olarak görürler. Çünkü Behiye, Handan’ın kaçtığı sorumlulukları üstlenecek, ona ders çalıştıracak ve yemek yapacak, aynı zamanda onunla birlikte zengin erkeklerle takılıp alttan alttan ona, bunun bir sorun olmadığını hissettirecek olan, hayallerindeki gibi bir arkadaş. Behiye’nin durumu ise daha karmaşık; Handan Behiye’yi yoksul ailesinden ve baskıcı abisinden kurtarmakla kalmayıp, en önemlisi ona birisini nasıl seveceğini öğretmiştir. Behiye Handan’a aşık mı, yoksa onu -Handan’ın dışarı yansıtmak istediği gibi- bakılmaya muhtaç bir çocuk olarak mı görüyor, yine de pek anlaşılmıyor. Bu iki genç kızın ilişkileri bağlamında ise Handan hep alıcı, Behiye ise hep verici olarak kalıyor. Handan sevgiye, hediyelere doymuyor, borçları olmasına rağmen annesinin bakkalı arayıp yine bir şeyler sipariş etmesini istiyor, Behiye’ye tamamen ters gelse de gece kendisiyle dışarı çıkıp erkeklerle takılmasını istiyor. Behiye ise bir şeyler vermekten asla çekinmiyor.

Başkaldıran Kadınlar

Bunların yanında, ortak paydada buluştukları bir konu var ki o da başkaldırı. Üst sınıfın eğlence alanlarından biri olarak görülen alışveriş merkezlerine gidip kozmetik mağazalarından alışveriş yapmadan sadece ürünleri kullanıp onları uyaran satış görevlisine isyan ediyorlar. Bu durum, kozmetik ürünlerini tüketen üst sınıfın yanında, tüketiyormuş gibi yapıp insanlara sadece görsellik sunan iki karakterin de üst sınıf olma çabasını simgeliyor. Behiye’nin bir şeyler satın almak yerine onları çalmayı tercih etmesi de bunu destekliyor. Onları dışarı atmaya kalkan mağaza çalışanına karşı sert ve aşağılayıcı bir tutum sergileyen Behiye, onun da ikisi gibi alt sınıfa mensup biri olduğunu söyleyerek, alışveriş merkezinde pahalı bir markada çalışmasının onu üst sınıf yapmayacağını vurguluyor. Bundan sonran gelen sahnede iki genç kızın kol kola girip sokakta “önümüze gelene bin tekme” diye bağırarak yürüdüğünü görüyoruz. Bu da aslında birbirleri dışında kimseye tahammüllerinin olmadığı ve en önemlisi birbirlerinden destek alarak her şeyi başarabileceklerini düşünmelerinin bir göstergesi.

Handan’ın annesi Leman ise geçimini sağlamak için cinselliğini kullanıp sonucunun hep aşk ile biteceğini düşünüyor. Çalışarak para kazanmayı reddettiği gibi, evde yemek kokusu sevmediği için yemek pişirmemesi, hatta fit kalmak için yemek yememesi, dış görünüşüne takıntılı olması da onun “-mış gibi” yaptığı diğer konular. Her ne kadar dışarıya kendini üst sınıf olarak göstermeye çalışsa, hatta buna zaman zaman kendi de inansa da sonuçta alt sınıfın problemlerini çekiyor. Yani günün sonunda çevreye gösterdiği prestij ve aidiyeti diğer her şeye tercih ediyor. Bu durum da filmin, başka bir ifadeyle toplumun “erkeksiz ev” düşüncesini simgeliyor. Evde koca ve baba rolünü oynayan bir erkek otoritesinin olmaması, evdeki iki kadını da “kötü yola düşürüyor”.

Filmin içinde hiç iyi bir erkek karakterin olmaması da farklı bir eleştiriyi beraberinde getiriyor. Handan’ın ilk kez cinsel ilişkiye girdiği erkek arkadaşı, Leman’ın karısından ayrılıp onunla evleneceğine söz veren ama yapmayan sevgilisi, Behiye’nin pasif babası ve faşist abisi, sapık taksiciler filmdeki farklı kötü erkek temsilleri olarak karşımıza çıkıyor. Bunların yanında Behiye’nin filmde eril özellikler gösteren bir kadın temsili olarak karşımıza çıkması da oldukça manidar. Maskülen giyim tarzını benimseyip “erkek gibi” davranarak, küfür ederek, hatta saçı dağınık sokağa çıkarak bile toplumun kadın temsili beklentisine karşı çıkıyor; bu durum da olası sosyal ilişkilerini başlamadan bitirip, diğer insanlarla arasına bir duvar örmesine sebep oluyor.

Filmin genel havasına baktığımızda günümüzde Türkiye’de maskülen bir kadın olmanın olağan karşılanmamasının yanı sıra sanırım eskisi gibi net çizgilerle bir ayrım söz konusu değil. Hala kadınlar için, ev işleri dışında çok bir şey yapmasa da olur diye düşünen bir çoğunluk var ve üniversite okumuş bir kadın olmak çoğu kişi için ekstrem ve marjinal bir şeymiş gibi görülüyor. Son zamanlarda özellikle Hollywood’da başlayan ve dünya geneline yayılmaya başlayan kadınların sessiz ve pasif kalmaması, konu ne olursa olsun seslerini çıkarabilmesini sağlamak için başlatılan Times Up hareketiyle de birlikte belki ilerleyen yıllarda kadın olmanın erkek olmaktan bir farkı olmadığını anlayan kesimde bir artış olabilir.

Behiye’nin mevcut durumundan kurtulma denemeleri ne kadar çabalarsa çabalasın evindeki hapis hayatına dönmesiyle sonuçlanıyor. Sınavlarına gidemeyen, hatta odasından dahi çıkmasına zar zor izin verilen bir hayata geri dönen Behiye’nin hala aynı derece çaresiz ve daha çok şey kaybetmiş bir şekilde, bütün hırsını çevresindekilerden çıkarırcasına fayansları fırçalaması da bu sonucu pekiştiriyor. Babasını bulmak için yurt dışına çıkan/kaçan Handan için de durum daha iyiye mi gitti bilinmiyor ama en azından onun için bir şeylerin değiştiği ortada. Leman ise filmin sonunda hem zengin sevgilisi hem kızı tarafından terk ediliyor. Yani Handan, onu seven iki kadının eline sadece fotoğrafçının camındaki gülen fotoğrafını bırakıp gidiyor. İki genç kızın birbirleriyle olan ilişkileri üzerinden, içinde bulunduğumuz ülkenin sorunlu ve çarpık bakış açısına da eleştiriler yönelten film, parasızlığın, kimlik arayışının, kendini bir yere ait hissetmeme duygusunun, kaybedişin ve reddedilişin de öznel olarak olası sonuçlarını, özellikle Handan’ın Nazan Öncel şarkısıyla boş sokakta yürüdüğü sahne eşliğinde, seyirciye etkili bir şekilde hissettiriyor.

, , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir