- Konu ‘bitmiş ilişkiler’ olunca ve tecrübeler yeniden hatırlanıp dile getirildiğinde herkes için bir ‘farklı sevgili’ veya ‘farklı ilişki’ kapsamında özel bir dönem veya özel biri olabilir. İlişkinin neden bittiği hakkında aradan yıllar geçse de hala somut sebepler bulamıyor dahi olabiliriz ve her boşluğa düştüğümüzde zihnimizde canlanan ilk görüntüler o ilişkinin hatıraları olabilir. Her ile Spike Jonze, o farklı ilişkiyi farklılaştıranın ne olduğu, neden ömür boyu zihnimizden silinip gitmediği ve ilişkinin neden bittiği hakkında kendimize cevaplar bulabilmek için harika bir fırsat sunuyor.
Bir ilişkiden ne bekleriz? Spike Jonze’un Her filmindeki, bir sevgilinin bireye kattıklarının ifadesi olarak kitap yaklaşımı, sevgili-kitap benzetmesi bu soruya dair cevaplar üretebilmek için çok kullanışlı. Öyleyse somutlaştırma kolaylığı sağlayan bu yaklaşımdan faydalanmak lazım; sevgilimizin nasıl bir kitap olmasını isteriz? Sinemanın, bir çırpıda ve net ifade edemediğimiz, doğru kelimeleri bulmak için kıvrandığımız duygu ve düşünceleri başarıyla aktaran ve zihnimizin bulanıklığını netleştirmek için kendimize daha basit sorular sorabilmemizi sağlayan örnekleri ile karşılaşınca sinema sevgimiz daha da perçinleniyor. Hazır ilişkilerin bize kattıkları ve bitme sebepleri gibi karmaşık bir konu üzerine güzel anlatılmış ve olabildiğince net cevaplar üretebilmiş Her ile karşılaşmışken, kendi aklımıza da gün ışığı olarak tutmak lazım. Konu ‘bitmiş ilişkiler’ olunca ve tecrübeler yeniden hatırlanıp dile getirildiğinde herkes için bir ‘farklı sevgili’ veya ‘farklı ilişki’ kapsamında özel bir dönem veya özel biri olabilir. İlişkinin neden bittiği hakkında aradan yıllar geçse de hala somut sebepler bulamıyor dahi olabiliriz ve her boşluğa düştüğümüzde zihnimizde canlanan ilk görüntüler o ilişkinin hatıraları olabilir. Her ile Spike Jonze, o farklı ilişkiyi farklılaştıranın ne olduğu, neden ömür boyu zihnimizden silinip gitmediği ve ilişkinin neden bittiği hakkında kendimize cevaplar bulabilmek için harika bir fırsat sunuyor.
Apple’ın ürettiği cep telefonlarının sesle iletişim kurulabilen sanal sekreter programı Siri’nin belki de 10 nesil gelişmiş hali gibi algıladığımız işletim sistemi Samantha ile Theodore’un ilişkisi aslında Theodore’un boşanmak üzere olduğu Catherine ile ilişkisinin şahit olmadığımız güzel zamanlarını ve Theodore’un farkına varamadığı bitiş sebeplerini kavrama işlevine de sahip. Samantha-Theodore ilişkisi, sonlara doğru Catherine-Theodore ilişkisi hakkında sanal bir deja vu konumuna evrilirken boşanma aşamasında bocalayan ve kendi geleceğine yönelik yeni adımlar atmakta zorlanan Theodore için aydınlanma, yeniden değerlendirme ve suçluluk-suçlama duygularından kurtulma aşaması haline gelir. Aydınlanmanın kitap benzetmesi ile gerçekleşmesi Jonze için belki bilinçli bir seçim de olabilir. Baştaki sorumuza geri dönelim; sevgilimizin nasıl bir kitap olmasını isteriz? Belki bir macera kitabı ya da beyaz roman, belki sadece bir yemek tarifi kitabı ya da ansiklopedi… Hani bazı kitaplar vardır, Samantha’nın bahsettiği gibi defalarca okuruz; çünkü kitabı okumazdan önceki biz ile bitirdikten sonraki biz arasında fark yaratırlar. Okurken kendimizi ve hayatı keşfetmemizi, bakış açımızı değiştirmemizi sağlarlar ve o kitabı okurken geçen gerçek süre ile zihnimizde gerçekleşen olgunlaşma/değişme süreci arasında eşine az rastlanır bir orantı vardır. O halde sevgilimizin bizi değiştirecek, bakış açımızı genişletecek, rutinimizi sarsacak bir kitap olmasını istiyorsak, Her’ün bize hatırlatmak istediği bir şey var; evet, en güzel ve kalıcı ilişki biçimidir birlikte büyümek, pek çok şeyi birlikte tecrübe etmek, birlikte öğrenmek, birbirinin farklı yönlerinden etkilenmek, birbirinin mantık gelişimini tetiklemek… Ama bu isteklerin beraberinde getireceği kaçınılmaz değişim bir gün yollarımızı ayırabilir ve bunun tek taraflı bir sorumlusu, suçlusu yoktur. Samantha, Theodore’un hayatından çıkarken başkalarını da sevdiğini ama Theodore’un hep özel olarak kalacağını söyler. Bu aslında Theodore’un Catherine için beslediği ama tarif ve itiraf edemediği durum ve duygunun ta kendisidir. Ne kadar çok sayıda ilişki yaşamış olsak da bizi değiştiren, yeni bakış açıları, yeni hedefler, yeni meraklar edindiren; kendimizi, karşı cinsi ve yaşamı keşfettiren ilişkiler bittikten çok sonra dahi zihinden atılamayacak, özel saygıyı hak edecek ve yerleri hep farklı olacaktır. Böylesi özel ilişkilerin sonucunda bireyler ilişkiye başladığı yerde kalmayacak, değişim geçirecek ve zihnimizin durmak istemez ilerleyişi yüzünden farklı alanlara, farklı tecrübelere ve bilgilere ihtiyaç duyması sonucunda yeni heyecanlar hissedilmesi ve ilişkinin amacını tüketmesi durumu yaşanabilecektir. Hiç kimseye daha fazla merak etme, daha fazla okuma, amaç edinme, sosyalleşme, heyecan duyma deme hakkımız yok. Mutluluğun cahillikte olduğu inanışı belki de sırf bu sebeple ortaya çıkmıştır; ancak ilişkinin tarafları farklı yönlere doğru gelişim gösterdikçe ilişkiyi sürdürmeye çalışmak bir engellenme, yerinde sayma ve monotonluk hissi vermeye başlayabilir. Örneğin Woody Allen filmlerinde bu duruma sıkça rastlanır; mutlu son ancak iki tarafın da farklı yönlere, farklı heyecanlara doğru yol alırken birbirini engellememesi neticesinde ortaya çıkar. Taraflardan birinin değişim geçirirken diğerinin sabit kalması ise ilişkinin krize girmesine yol açacaktır. Allen sinemasında bunun örneği genellikle kendisinin canlandırdığı, değişim istemeyen ve eşinde/sevgilisinde sezdiği değişim kıvılcımları ile stres yaşamaya başlayan karakterlerde görülebilir.
En sevdiğimiz kitabı onlarca kez okuduktan sonra bir gün gelip tekrar okumaktan heyecan duymayabilir ve okumaya başlasak dahi bitiremeyebiliriz. Artık her satırını ezbere bildiğimiz o kitabı tekrar okumak istememek, o kitabın bizim için en özel olmasına bir engel değildir ama zihnimiz yeni kitaplar da ister. Samantha, iç dünyasının ve bilincinin farklı yönlere gittiğini Theodore’a en sevdiği kitap olarak kalacağını söyleyerek izah etmeye çalışırken bir ilişkinin, kişilik ve olgunluk gelişimine sağladığı katkı kadar özel olabileceğini ifade etmeyi de başarır. Bizi biz yapan tecrübelerimizde yer alan bir özneyi, kendimize çizdiğimiz yolda kaldırım taşlarını beraber döşediğimiz yoldaşı, heyecan duyduğumuz gelişmeleri paylaşmak için koştuğumuz birinci adresi, hayatımızın en önemli dönemlerinin zihnimizdeki kayıtlarında başrolde kodlanan birini yok sayabilme gayreti son derece gereksizdir. Michel Gondry’nin Eternal Sunshine Of The Spotless Mind örneğinde Joel için Clementine’i zihninden silmek, kişiliğini ve alışkanlıklarını da silmeyi gerektirir; çünkü Clementine öncesi ve Clementine sonrası Joel aynı kişi değildir. Bu sebeple Joel’un zihni, adeta varlığını korumak istercesine silme işlemine karşı koyar. Kişilik gelişimine/değişimine etki eden bir ilişkiyi iki tarafın zihninden de silmeyi başardığınızda, kişilikten ve tecrübelerden verilecek kayıplar sebebiyle aynı iki kişinin tekrar aşk yaşaması ve aynı sonu tekrar tecrübe etmesi bile muhtemeldir. Paul Thomas Anderson’ın Punch-Drunk Love filminde bir ilişkiye sahip olmak istemek ile bireyin kendi kişiliğinde değişim yaratma arzusu arasında direkt bağlantı kurulur; Barry’nin Lena ile kurmaya çalıştığı ilişki, onun için bir kabuk kırma, özgüven kazanma ve kimlik edinme savaşıdır adeta. Belki de en güzel aşk filmlerinin, ilişkideki tarafların değişimini vurgulayan ve bunu seyirciye de hissettirebilen örnekler arasından çıkması rastlantı değil, bir formül olarak değerlendirilebilir.
Richard Linklater’ın Celine & Jesse üçlemesinin son filmi Before Midnight’da ilişkinin bitme noktasına geldiğini ve birlikte bir gelecekleri olmadığını görmek bizi üzse de bu konular etrafında düşününce kabul edilebilir bir gerçekçilik içerdiğini söylemek mümkün. Ayrılsalar da tıpkı Theodore ve Catherine, Joel ve Clementine gibi birbirleri için özel olarak kalacaklarını biliyoruz en azından. Romantik filmlerde genellikle “…ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar” geleneği ve beklentisi olabilir; ancak arada sırada da olsa aidiyet ve bencilliği dışarıda bırakan, ilişkilerin karşılıklı etkileşim ve değişim içerdiğini, biten ilişkilerin de özel saygıyı hak ettiğini hatırlatan ve bireylerin çok sevdiğimiz kitaplar gibi raflarda tutulamayacağını düşünmemizi sağlayan örneklere de ihtiyacımız var.
Not: Yazıda kullanılan minimal afiş Cineritüel için Ahmet Can tarafından tasarlanmıştır. İzinsiz kullanılamaz.
İşletme ve Radyo-TV-Sinema mezunu. Eleştirel alanında aktif olmaya DVD+ dergisinin resmi forumunda moderatörlük yaparak başladı. İlk eleştirileri ise 2008 yılında Kanal D Home Video dergisinde yayınlandı. 2009’da Sinemaximum sitesinde, 2010’dan itibaren ise kişisel blogunda yazmaya devam ederken Aralık 2013’de Cineritüel’e katıldı. Antalya’da yaşamaktadır.