Siz hiç hayallerinizin peşinden koştunuz mu? Hayatta tutunacak tek dalınız hayalleriniz ise…
Soğuk iliklerinize kadar işlerken, cebinizde beş kuruş paranız ve başınızı sokacak bir çatınız dahi yokken yine de hayallerinizdir içinizi ısıtan şey. Romantik bir kurgu gibi de dursa Joel ve Ethan Coen kardeşlerin “Inside Llewyn Davis” anlatımı gerçeğin elimizde kalan parçası olarak çıkıyor karşımıza. Bu parçadan yola çıkarak izleyiciye, çaresizliğin anlatımı kara mizah ile harmanlanmış bir öykü olarak sunuluyor.
Inside Llewyn Davis, şöhretin bilindik dikenli yollarında ilerleyen Davis’in konusuyla pek heyecanlandırmasa da Coen’lerin elinden çıkınca ağızlarda şeker tadı bırakan, absürt durumlarıyla keyiflendiren ve izleyiciyi sıkmadan içine alan bir film. Filmlerinde “erkek hikâyeleri” anlatmayı tercih eden Coenler, talihsizliklerine talihsizlik ekleyen Davis’in basit hikâyesini ince işlenen bir ustalıkla sunar.
1961 yılının kışında geçen hikâyede aynı zamanda hem hüzünlü hem de gülünç öğeler bir arada sunulur. Aynı zamanda dönemin siyasi yapılanmasındaki farklılık farklı karakterler üzerinden verilir. Entelektüel çift, Chicago yolcuğu sırasında otostop çekilen arabadaki yolcular, Jean ve Jim gibi daha pek çok birbirinden farklı karakterlerle beslenerek durum anlatımına yer verilir.
Folk şarkıcısı Dave Van Ronk’un otobiyografisinden esinlenilen filmin omurgasını, izleyenin kendisinden de parçalar bulacağı kara mizahla örülü Davis’in bahtı kara hikâyesi oluşturmakta. Davis, kendisine bile kaba davranan, özensiz, düzensiz, bahtsız bir şarkıcıdır. Yakın arkadaşının sevgilisiyle beraber olacak kadar da umursamaz bir insandır. Bu kadar olumsuz özelliklerine rağmen Coen’lerin elinde izleyiciye sıcak gelen, yer yer izleyicinin ona acımasını sağlayan, yer yer gülmesini sağlayan bir karaktere dönüşüyor.
Kalacak yeri yoktur Davis’in. Gününü geçirebildiği yerlerdir onun yuvası. Kalacak yer bulamadığında ise yalnızlığını daha çok hisseder. Yalnızdır çünkü. Havanın soğukluğudur onun yalnızlığı. Soğuk havalarda başını sokacak bir yerinin olmamasıdır onun yalnızlığı. Otostop aracılığıyla çıktığı hayallerinin yolculuğunda katlanmak zorunda olduklarıdır onun yalnızlığı. Yalnızlığını paylaştığı tek canlı geçici olarak kaldığı entelektüelliğinden ödün vermeyen arkadaşlarının Davis’in özensizliği yüzünden kaçmasına yol açtığı kedisidir.
Filmin görüntüleri fotoğraf karesi tadında Bruno Delbonnel’in elinden çıkarken, Oscar Isaac’in devleşen oyunculuğuyla da harmanlanıyor. Isaac, bir yandan şarkı söylemedeki yeteneğini gözler önüne sererken bir taraftan da mizahi ayrıntılarla pekiştirdiği başarılı oyunculuğu karşısında övgüleri hak ediyor. Filmde dikkati çeken bir diğer detay ise şarkıcı Justin Timberlake’in oyunculuğudur. Timberlake Coen’lerin filminde karşımıza iğreti gelmeyen bir oyunculukla çıkıyor.
Coen’ler hikâyelerinde kötülere farklı yaklaşır. Onların gözünde keskin çizgilerle belirlenmiş kötüler yoktur, kötü olmayı gerektiren şartlar vardır. İzleyiciye de bu şartları verip kahramanları üzerinden empati kurmalarını sağlarlar. Böylelikle hikâye ne kadar sıradan görünürse görünsün kendinden parça bulan izleyiciyi içine alır, sarıp sarmalar. Ayrıntılar konusundaki dikkatli tavırları ise filmi daha da izlenilesi kılan detaylar arasında yerini alır.
66. Cannes Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nü alan film Adana Altın Koza Film Festivali ve Filmekimi’ndeki gösterimlerinin ardından bu hafta vizyona giriyor. 86. Oscar Ödülleri adaylıklarında hakkı yenen film seyredenlerin gözünde şimdiden tam puanını alarak yoluna devam ediyor.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.