- Good Time, kuvvetli senaryo matematiğinden faydalanarak, değindiği sorunları aksiyonun içine gömüyor. Sorunsuz bir kent anlatısına sahip olması da yine 70’lerin Amerikan sinemasına hakim olmalarından kaynaklanıyor. Kamera sokağı çok iyi anlatıyor ve bunu başarırken bir “kardeş hikayesi” gibi klişeden yola çıksa da duygusal bir damara da yer ayırıyor.
Josh ve Benny Safdie kardeşlerin aksiyonu bol filmi Good Time (Soygun) biri zihinsel engelli iki kardeşin bir banka soygunu sonrası başlarından geçen olayları anlatır. David Cronenberg’in Cosmopolis filmindeki performansıyla önemli bir oyuncu olduğunu ispatlayan bir salon çocuğu görünümündeki Robert Pattinson’un sokak serserisi rolündeki başarısı dikkat çekiyor. Benny Safdie’nin eşlik ettiği oyunculuk performansları hareketli kamera kullanımı ve yakın plan çekimlerinde iyice ön plana çıkıyor. Filmin reel zamanı kullanması ve hareketi kronolojik zamanla eş değer tutması oldukça güç bir senaryoya imza attıklarının göstergesi. Good Time zamanı kullanma biçimi ve yarattığı ironi bana Martin Scorsese’in Kafkaesk filmi After Hours’u hatırlattı. Tabi Good Time Kafkaesk bir anlatı değil; ama film boyunca yaşanan aksilikler ve tuhaflıklar bir Kafka ironisi kadar sağlam kurgulanmış. Filmin temposu neredeyse hiç düşmüyor ve bazı sahnelerde klişelere yaslansa bile bu klişeleri doğru çalıştırmak da bir senarist ve yönetmen başarısı.
Good Time sadece zamanı kullanma ve ironi yaratma becerisi anlamında Scorsese’nin filmiyle benzeşmiyor, film 70’lerin Amerikan Yeni Dalgası’yla epey flört etmiş görünüyor. Sidney Lumet ve Martin Scorsese gibi yönetmenlerin film dilini kullanıyor. Nitekim Safdie’lerin yeni projesi Uncut Gems’in yapımcılığını da Scorsese üstlenmiş. Soygun, günümüz Amerikan kentini bir suç sahnesine çeviriyor. Bu bağlamda filmi kara film janrının içine dahil edebiliriz. Film, daha adından başlayan ve ilk sahnede zenci maskesiyle banka soymaya çalışan beyaz gangsterin hikayesiyle devam eden ironik anlatımıyla kara mizahın kapısını aralıyor. Ancak bu kara mizahı Coen’ler gibi epik bir anlatının için yerleştirmek yerine daha çok sosyal gerçekçi bir stilin içine yerleştiriyor. Kenti tekinsiz bir mekana dönüştüren Safdie’ler, suç filmi yapmak için suç filmi yapan yönetmenlerden bu noktada ayrışıyor. Aile ilişkileri, sosyal devlet politikaları, ırkçılık ve altsınıfların sınıf atlamak için suçla haşir neşir olması gibi meseleler modern gerçekçi bir anlatımla sunuluyor.
Good Time, kuvvetli senaryo matematiğinden faydalanarak, değindiği sorunları aksiyonun içine gömüyor. Sorunsuz bir kent anlatısına sahip olması da yine 70’lerin Amerikan sinemasına hakim olmalarından kaynaklanıyor. Kamera sokağı çok iyi anlatıyor ve bunu başarırken bir “kardeş hikayesi” gibi klişeden yola çıksa da duygusal bir damara da yer ayırıyor.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu. Marmara Üniversitesi iletişim Fakültesi’nde Sinema yüksek lisansını tamamladı. Sinema Kafası’nda başladığı film eleştirilerine Cineritüel sitesinin yanı sıra Dipnot Dergisi’nde film eleştirileri ve makalelerini yayınlayarak devam ediyor.