- David Fincher evlilik ve para, medyanın ikiyüzlülüğü ve çarpıklığı, birbirinden kopmuş bireyler ve parçalanmış aile yapısı temalarını “Kayıp Kız”a yerleştirmeye çalışırken, anlatmak istediği ve asıl üzerinde durması gereken yolu yitirmiş ve ortaya kayıp bir film çıkmış. Yoğunlaşması gereken medyanın çarpıklığı, geleneksel aile yapısının çöküşü, aile içi çıkar ilişkileri, Amerika’nın toplumsal yozlaşması konularından uzaklaşıp kadını ve “şeytanlığını” merkeze alıp, kurgu ve gizem(!) ucuz klişeleriyle asıl anlamı kaybetmiş. Bu kayıp anlamı istediğiniz yere çekebilirsiniz. Nitekim film de tek bir yere çekebilmiş: “Kadın aslında olması gerektiği gibi davranırsa muhteşem Amy’dir ama onu kızdırırsanız şeytana dönüşür”.
Konuk Yazar: Besna Ağın
“Kadınlar tarafından çekiştirilmekten bıktım usandım.”
Nick Dunne
Karşısındakinin zaaflarını bilmek, insana ayrı bir güç katar; konu, kadın erkek ilişkileri olduğunda bu güç oyunu farklı bir boyut alır.
Amy Dunne, sahip olduğu kozlarıyla eşini elinde tutan, günümüz Amerikan ailesi temsilinde eş rolünü üstlenen sıradan bir kadın. O kadar sıradan ki, kendisini aldattığını öğrendiği eşinden aldığı intikam, ancak durduğu yeri yanlış konumlandırmış ve bakış açısı olmayan bir filmin konusunu oluşturacak kadar “farklı”.
Ailesinin çocukluğunu bir öykü karakteri haline getirip geliştirerek kitlelere satması, Amy’nin üzerinde hayatı boyunca sürecek bir baskı ve yetersizlik hissi yaratır. Aldığı dereceler ve akademik başarıları ona hiçbir zaman yetmez; salt kendi çabası ve imkânlarıyla bir başarı elde etmek ister, onu ancak bu tatmin edecektir. Muvaffak da olur; Muhteşem Amy’nin gerçekten muhteşem olduğu tek an kocasına kurduğu kumpas sonrası gördüğü toplumsal ilgi ve Nick’e karşı kazandığı zafer olacaktır. Ne acıklı.
Amy’nin intikam alma gayreti, bu yolda ölmeyi bile göze alması kişilik yoksunluğunun bir göstergesi. Kocası Nick, Harvard mezunu, kitap kurdu Muhteşem Amy’i, vasat üniversite öğrencisi Andie ile aldatınca Amy’nin bütün hayat gayesi Nick’den intikam almak ve onun hayatını kâbusa çevirmek olur. Fakat fark etmediği şey, zaten çoktan bir kabusun içinde oldukları ve bir başka kadınla aldatıldığını öğrenmesinden çok önce aldatılıyor olmasıdır; kendi kendilerini kandırdıkları bir hayat sürdürmektedirler.
“Evliliğinizin ne kadar dayanıklı olduğunu test etmek ister misiniz? Denkleme bir ekonomik kriz ekleyin ve iki iş çıkarın. Son derece etkili.”
Nick ve Amy’i bir arada tutanın para olduğunu görmek can sıkıcı ve bir o kadar gerçekçi. Günümüz evliliklerinde hangi kozlar ve imkânlar dâhilinde ilişkilerin devam edebildiği ve sürdüğü üzerine iyi bir gözlem. Aralarındaki heyecan, ikisinde de para olduğu müddetçe hüküm sürer. En başından beri gerçek bir sevgi, üretim içerisinde olmayan bu ikili; birbirlerinin rahatlığında kaybolup boşluklarını birbirlerinde meşru kılar adeta. Bu meşruluk rahatsızlık vermeye başlayınca da bir hobi olarak değil de ilham kaynağı olarak bebek yapmaya karar verir Amy. Nick ise Amy’den ayrılmayı çoktan aklına koymuştur.
Korku ve Sığlık
“Neden beni olmak istemediğim bir insan gibi davranmaya zorluyorsun? Dırdır eden şirret kadın (nagging shrew), sıkboğaz eden kaltak (controlling bitch). Ben o insan değilim. Ben, senin eşinim.”
Amy ve Nick kimler gibi olmaktan korkar? Bir insanın eşi/sevgilisi olmak, o insanı kim yapar?
Kocalarını eğitilecek ve gösteriş için kullanılacak bir maymun gibi gören kadınlar ve eşlerini atlatılacak, uzak durulacak birer trafik polisi gibi gören kocalar gibi olmaktan korkan çift, onların bir başka versiyonu haline çoktan gelmiştir. En mutlu çift kendileri değilse birlikte olmayı pek de anlamlı bulmayan Amy ve bir kukla gibi kullanıldığını söyleyen Nick, sevginin ve ortak bir amacın değil, çıkarların konuştuğu bir evlilik sürdürür. Kukla olarak kullanıldığını söylemek de, kukla olarak kullanabilinecek biri olduğunu inkâr etmenin güzel bir kaçışıdır Nick için. Nitekim gerçeklerden kaçmaktaki istikrar ve yeteneklilikte Nick’i ancak Amy geçebilir.
Fakat bir istisna yaparak hayallerinin erkeğini aklında yarattığını kabul eder Amy. Kadınlar, derinlikleri ve güçlerini sevdikleri erkeğe yansıtıp, onları olduklarından farklı ve sağlam görmek yanılgısına sıklıkla düşerler. Bunun dehşeti ve anlamsızlığı altında ezilen kadın, kendisini yıkıp yeniden kurmak ya da kaybolmuş zamanlarının acısını çıkarmak arasında bir seçim yapar. Amy’nin Nick’e yansıttığı ise kendi sığlığıyla Nick’in vasatlığının bir karışımı; yani Amy’nin dehşeti biraz da kendi aslıyla karşılaşmasında yatıyor. En zor devrimin kişinin iç dinamiğini tekrar kurması olduğunu varsayarsak, Amy’nin seçtiği yol korkakça ve basit. Zekice olması için cesur olması gerekirdi, oysaki böyle bir plan ancak bayağı olabilir.
Karakter sığlığı sıralaması yapsak, kimin daha kötü durumda olduğuna karar vermek oldukça zor. Amy’nin güçsüzlüğü, asalaklığı ve yüzeyselliği, Nick’in ruhsuzluğu, duyarsızlığı ve yüzeyselliğiyle yarışır. Aslında hiç de ortak noktaları yok değil, neredeyse birbirleri için yaratılmışlar. İkinci derece sığ karakterler ise işini daha iyi yaptığını düşünmemiz için erkekleştirilmiş dedektif Rhonda, ne yaptığının farkında olmayan genç üniversiteli kız Andie, kızından çok yarattığı öykü karakterini önemseyen soğuk ve duygusuz anne, kalitesiz televizyon spikeri, duygusal hamile Noelle… Ne yazık ki kadınlara atfedilen özellikleri barındıran tüm stereotipleri görüyoruz ve gerçek bir karakter bulmaya çalışırken yorulduğumuzu hissediyoruz. İnsanın gerçekliğine uymayan, baştan sona kurguya sığınmış ve ticari kaygı kokan havasıyla, konu seyirciyi sürekli itiyor.
Rosamund Pike, bir röportajında Amy rolü için “kalıpların dışında bir kadını oynamak için güzel bir şans, ideal kadını oynayıp kimseyi tatmin etmek zorunda olmamak” der. Oysaki Amy’nin yaptığı tek şey, kocası Nick’i eninde sonunda memnun etmek için yapamayacağı hiçbir şey olmadığını kanıtlamaktır.
David Fincher evlilik ve para, medyanın ikiyüzlülüğü ve çarpıklığı, birbirinden kopmuş bireyler ve parçalanmış aile yapısı temalarını “Kayıp Kız”a yerleştirmeye çalışırken, anlatmak istediği ve asıl üzerinde durması gereken yolu yitirmiş ve ortaya kayıp bir film çıkmış. Yoğunlaşması gereken medyanın çarpıklığı, geleneksel aile yapısının çöküşü, aile içi çıkar ilişkileri, Amerika’nın toplumsal yozlaşması konularından uzaklaşıp kadını ve “şeytanlığını” merkeze alıp, kurgu ve gizem(!) ucuz klişeleriyle asıl anlamı kaybetmiş. Bu kayıp anlamı istediğiniz yere çekebilirsiniz. Nitekim film de tek bir yere çekebilmiş: “Kadın aslında olması gerektiği gibi davranırsa muhteşem Amy’dir ama onu kızdırırsanız şeytana dönüşür”.*
* Gökhan’a teşekkürlerimle.
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.