Zor çekim koşullarının cefakâr yönetmeni Şerif Gören’in olanca ustalığını ortaya koyduğu, en güzel ve görkemli (tabii ki Yeşilçam ölçeğinde) filmlerinden birisidir. Kürşat Çavuş (Kadir İnanır) ve Deliormanlı Ali (Selçuk Özer), Dalaman yöresinde ormancılık yaparak geçimlerini sağlayan iki yakın arkadaştır. Deliormanlı Ali, kamyoncular kooperatifinin başkanı ve yörenin en sözü geçen adamlarından Mehmet Ali’nin (Hayati Hamzaoğlu) güzeller güzeli kızı Gülçiçek’e (Serpil Çakmaklı) sevdalıdır. Gülçiçek ise içten içe Kürşat Çavuş’u sevmektedir. Deliormanlı’nın aklına uyan Kürşat Çavuş, Gülçiçek’i kaçırmaya yardım etmeyi kabul eder. Katrancı Veysel ve oğlunun da eşlik ettiği bu üçlüyü, Dalaman Çayı boyunca macera ve tehlike dolu bir yolculuk beklemektedir.
Ancak bu filmde Şerif Gören’in derdi ve hedefi bir aşk öyküsü anlatmak değildir. Aşk hikâyesi kuşkusuz filme çekicilik kazandıran bir unsur olarak ön planı süslemiştir. Filmin temelini oluşturan tema, “geleneksel ve modern” çelişkisidir. Sınaî ve teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan yeni üretim ilişkileri, biçimleri ve aletleri, geçmişin iptidai ve hantal üretim sürecini yerle bir etmiştir. Bu yeni süreç, babadan kalma yöntemlere sıkıca tutunmaktan başka çaresi olmayan gelenekselcilerle; ekonomik veya entelektüel sebeplerle modernizmi benimsemiş kesimler arasında bir çıkar savaşına sebep olmuştur. Köprü filminde, bu çatışmayı inandırıcılıktan uzak ve oldukça debdebeli bir şekilde işleyen Gören, Tomruk filminde konuyu biraz daha dengeli, derin, sakin ve çeşitleme içeren bir anlayışla verebilmeyi başarmıştır.
Filmde göze çarpan bir başka unsur, Gören sinemasının karakteristik temalarından birisidir: Aman vermez doğa şartları altında sağ kalabilme veya geçinebilme mücadelesi veren insanların dramı. Yol, Derman, Katırcılar filmlerinde beyaz bir kabus gibi üzerlerine çöken kar ve tipi altında ecelle dans eden kahramanlarımız; Nehir, Gelincik, Kurbağalar filmlerinde de bu filmde olduğu gibi suyla cebelleşir durur. Deprem filminin finali de, filme adını veren bir deprem sekansı ile oluşturulmuştur. Ancak Deprem filminde olduğu gibi Gelincik filminde de, doğa-insan çatışması ana bir unsur olarak ele alınmamış, dramatik gerilimi arttırmaya yönelik bir motif olarak filme dâhil edilmiştir.
Köprü filminde, annesinin ölümüne sebep olduğu için Fırat nehrine kin dolu bakışlar fırlatan hatta öfkesini alamayıp nehre sopayla saldıran Kadir İnanır, bu filmde de babasını azgın sularına kurban verdiği Dalaman Çayı’na olan nefretini “kaaaatiill” diye bağırarak dile getirir. Yine Köprü filminde keskin bir şekilde “yenilikçilik”den yana tavır alan İnanır, bu filmde “gelenekselci”lerin safındadır. Ancak, Köprü’deki Fikret Hakan’ın canlandırdığı Osman kadar tutucu ve uzlaşmaz bir tavrı yoktur. Köprü filminde annesinin ölümüne sebep olan Fırat’la hesaplaşmak ve alt etmek için modern bir köprü inşa etmek isteyen yani akıl ve teknolojiyi kullanan İnanır, Tomruk filminde babasının katili olarak gördüğü Dalaman Çayı’ndan intikamını almak, ondan korkmadığını göstermek için azgın suları ile boğuşmayı tercih eder. Tomrukları Dalaman’a indirip, sal yolculuğu ile yerine ulaştırmayı bir nevi gurur meselesi yapar. Bu arada, işin içinde bir de, Hayati Hamzaoğlu’nun başını çektiği taşıyıcılar kooperatifinin tekeli vardır.
Yukarıda da belirttiğim gibi, Tomruk filmi Köprü’ye nazaran çok daha ince detaylara vurgu yapan bir filmdir. Görsel olarak oldukça başarılı bir film olan Tomruk, özellikle stres ve heyecan yüklü salla yolculuk sahneleri ile çok beğenilmiştir. Ayrıca, düğün sahnelerinde Gören’in belgeselci yaklaşımı takdire değerdir. Katrancı Veysel ve oğlunun iç burkucu hikâyesi de, filme değer ve boyut kazandıran yan bir konu olarak ana olay örgüsüne paralel olarak ilerler, gelişir ve finalde trajik bir biçimde sonlanır.
Diğer yandan, Herhangi Bir Kadın filminde sevgilisi Yıldız’ı (Hülya Koçyiğit) kaçıran Bozovalı Cemal’in (Tarık Akan) peşinden Çankırı’ya doğru hışımla yola koyulan Murat’ın (Cihan Ünal) arabasının hafiften havalanmasını tam üç kez tekrar ettiren Şerif Gören, benzeri bir tuhaf anlatım tekniğini bu filmde de kullanmıştır. Hayati Hamzaoğlu’nun talimatı ile kamyonlarına atlayan şoförlerin görüntüleri ve kontak anahtarlarını çevirişleri defalarca gösterilmiştir ki bence hiç gereği olmayan planlardır. Hayati Hamzaoğlu zaten oyunuyla, kararlılığı ve olayın ciddiyetini seyirciye aksettirebilmiştir.
Filmde Kadir İnanır başta olmak üzere Selçuk Özer, Yaman Okay, Serpil Çakmaklı, Hayati Hamzaoğlu üst düzey performans sergilemişlerdir. Hele Kadir İnanır’ın, Dila Hanım filmindeki dillere destan harmandalı misali, köylü genç kızların hayran bakışları altında bir oynayışı vardır ki izlemeye doyulmaz.
Finaldeki “gelmeyecem işte, ben Çavuş’a sevdalıyım” repliğinden başka neredeyse hiç konuşması bulunmayan Serpil Çakmaklı da bu filmde kariyerinin en iyi oyunlarından birisini vermiştir. Genelde vasat ve niteliksiz filmlerden müteşekkil bir filmografiye sahip olan Serpil Çakmaklı, Şerif Gören’in bir dönem kendisine tanıdığı şansı iyi değerlendirmiş ve bu film dışında filmografisine gurur duyacağı iki film daha eklemiştir: Yılanların Öcü ve Kan.
Cahit Berkay’ın müziği ise, çoğu kez olduğu gibi yine olağanüstü güzeldir. Film, Deliormanlı’nın Kürşat Çavuş’a “sana bir hikâye anlatayım mı Çavuş? Bir gün Dalaman Çarşısı’nda dünyalar güzeli bir kız gördüm” sözleri ile masal tadında son bulur.
Konuk Yazar: Yalçın ENGİN
Cineritüel’e yazıları ile katkıda bulunan konuk yazarlarımızın ortak hesabıdır.