Festivaller ve Egemen Kültür Politikası

Festivaller ve Egemen Kültür Politikası

Share Button

Konuk Yazar: Lalehan Öcal

Kültür ve sanat ideolojisinin özgürlük, yaratıcılık ve bağımsızlık kavramlarıyla idealize ettiği üretim tarzının mümkün olduğu bir dünyada yaşasaydık, yönetmen ve film festivalleri ilişkisi genel bir ideoloji ile betimlenemeyebilirdi. Halbuki kültürel üretimler, kapitalist bir dünya sisteminde gerçekleştirilmekte, merkeze bağlı olarak tanınmakta ve görünür olmakta. Kurumsal olarak kültürel üretimleri onaylayıp görünür kılan “sanat dünyası” da temelde bu sisteme angaje. Diğer birçok kadim sanat dalından farklı olarak sinema ise üretim tarzı açısından endüstri ve teknolojiye göbekten bağlı. Hatta uluslararası film festivalleri, sanat dünyasının sinemayı temsil eden en önemli kurumsal belirleyicisi olarak görülebilir. Film festivallerinde yer bulan film ve yönetmenlerden bahsedildiğinde, ulusal sınırları aşıp uluslararası arenada sanat dünyasına hitap eden filmlerle birlikte festivaller bünyesinde tanınmış yönetmenler de ön plana çıkar.

Ayrıca film üretimi; senaryo ve yapım aşamasından dağıtım aşamasına gelene kadar çeşitli safhalarda devreye giren onca düşünsel ve yaratıcı işgücünün katkısı ile gerçekleşiyorken, kolektif üretimi dışlayan ve sadece bir yönetmeni öne çıkaran zihniyet üzerine de düşünmek gerekiyor. Anlatının çekirdeğindeki ideoloji bağlamında bir filmin tamamen bir yönetmenin tasarrufunda olduğu anlayışı, bireyci başarıyı yıldızlaştıran bir mit sayılabilir. Bu mit, anlatıların ve anlatıcıların alternatif kabul edildiği festivallerde baskın bir rol oynamakta, seyirciye ve dağıtıma sunulan seçeneklerin alternatif pazar vitrininde parlayabilmesine hizmet etmektedir.

Vitrinde parlayan bir yönetmenin ideolojik meramı, ürettiği münferit bir anlatıdan öte, kurduğu anlatı dünyalarının buluştuğu ideolojik yansımalarıyla birlikte okunabilir. Burada film festivalleriyle ilişkilendirilecek yapımlara ait anlatının anlamsal katmanlarının yanı sıra, filmlerin yapım aşamasından festivallere kabulüne, festivalllerin gösterim ve takdim stratejilerinden açtığı dağıtım zincirine değin devreye giren dinamiklerin de göz önünde bulundurulması gerekir.

İster aynı dil ve kültürden olsun, ister ayrı; film festivallerine katılan farklı filmler ve farklı yönetmenlerin benzer niteliklerle değerlendirilmesi indirgemeci bir yaklaşım olarak görünebilir. Bu yaklaşım, tanınmamış yüzleriyle gişe imkanı bulamayan ülke sinemalarına ve/veya popüler sinema kapsamındaki konvansiyonel anlatı yapılarının dışında kalan anlatımlara yer verebilen festivallerin program siyasalarına da aykırı bulunabilir. Zira büyük festivallerin festival zincirinde aldıkları merkezi yer hayli üstün olsa da – büyük ya da küçük – uluslararası film festivalleri, kendilerini özgül kılan bazı özellikler öne çıkarılarak lanse edilmektedir. Hatta yeni film festivalleri, altı çizilen farklılıkları doğrultusunda kurumsal festival ağında yer alabilmektedir. Keza kültürel üretim ve dağıtım alanında ana akım dışında konumlandırılarak özgür ve özgül olması beklenen “dünya sineması”na ait festival filmlerinin de tek bir ideolojik bagaja tıkıştırılması normalde uygun olmayabilirdi.

Film festivallerinde Asya, Afrika, Balkanlar ve benzeri yörelerden öne çıkan ve ödül alan filmler, dünyayı ekonomik gelişmişlik bağlamında bölgelere bölen kapitalist zihniyetle eşgüdümlü biçimde dünya sinemasına ait yapımlar olarak tanımlanmakta ve bu sinema genel itibarıyla batı-dışını temsil etmektedir. Festivallerde prim yapan ve prestij kazanan Türkiye sinemasına ait örnekler ne yazık ki vitrine çıkarılan dünya sinemasının genel eğiliminden muaf, muhalif, eleştirel, deneysel bir duruşa sahip değildir. Gözler, genel eğilime direnen ve dünyaya hakim anlayışı kıracak direnişçi alternatiflere kapalıdır. Festival başarısına sahip filmler, ana akıma alternatif(miş) görüntülü biçimsel anlatım özellikleriyle bezenerek otantik yerelliklerden güç alan minimal anlatıların egzotikliğinde, liberal ve kabaca suya sabuna dokunmayan ideolojik içeriklerle örülebilmektedir.

Festivaller tarafından takdir görerek yüceltilen bu başarıların, festivallerin kabul ve değer biçme mekanizmalarıyla bağlantısı göz ardı edilmemelidir. Kutsanan bu “başarılı” anlatılar bizzat kendi kendine oryantalizme denk gelebilmektedir. Bir anlatının tarihsel, siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal etkilerden yalıtılmış olması beklenemez. Bilakis kültürel üretim tüm bu etkenler sarmalında inşa edilmektedir. Ancak kültürel üretimlerle kendini tekrar tekrar yeniden meşru kılan küresel hegemonya, rızayı üretmenin seçkin yollarını da tayin eder. Sofistike ve ucu açık da olsa, eğer anlatılar bazı coğrafi ve kültürel özellikleri mizansen belleyip geleneksel, kimlikler arası, etnik vb. çatışmaları basmakalıp ve turistik bir bakışla merkeze alarak içinde bulunduğu yerel ve küresel sosyo-ekonomik ve sosyo-politik gerçekleri örtecek biçimde örülüyorsa, o zaman o örüntüde gizlenenlere bakmak aydınlatıcı olabilir. Gizlenen ögeleri anlatıda kurgulayan eyleyiciler, festivallerde öne çıkan yönetmenler ve yapımcılar olduğu kadar, bu yapım ve yönetmenleri öne çıkaran festivallerin eşik bekçileridir de. Eşik bekçilerinin başarı tanımını nasıl kriterlerle belirledikleri, seçilmiş yapım ve yönetmenlerin bu başarıya nasıl nail olduklarının göstergesi de kabul edilebilir. Zira eşiklerden geçerek başarıya ulaşan görünürdeki eyleyiciler, sadece anlatılarını belirli kriterlere göre kurmanın değil; ekseriyetle eşiği geçecek kulisleri tesis etmenin yöntemlerini de kavramış faillerdir. İtibar kazanan bu tür anlatıların aynalarında, anlatıda yer almayanların nasıl yansıdığı önemlidir. Programlarını sinema sanatı ve kültürünün en seçkin örnekleriyle hazırladıklarına inanılan festivaller, bu şekilde ideolojiden bağımsız oldukları yanılsamasını yaratırlar. Sadece bu yanılsama bile yapımlara değer atfeden festivallerle, yapımlara imza atanlar arasındaki ittifakı örtme temayülüne işaret edebilir. Bu örtülü ittifak ile yönetmen ve film festivalleri ilişkisi bağlamında küresel seyirciye ulaşan anlatılar, küresel kültürel ekonomi politiği meşrulaştıran liberal yeniden üretimler olarak görülebilir.

Not: Bu yazı ilk olarak Rabarba Sinema Dergisi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.

, , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir