Pi (1998): Düşünce, Bağımlılık ve Bunalım

Pi (1998): Düşünce, Bağımlılık ve Bunalım

Share Button

Birçok kişinin korkulu rüyası haline dönüşmüş sayılar bilimi matematiğin, insanı düşünme sanatına yönlendirdiğini, okuma-algılama-yorumlama üçgeninde geliştirdiğini her daim düşünmüşümdür. Karşımıza çıkan en basit/klasik bir matematik problemini bile önce okur, problemde ulaşılması istenen sonucun ne olduğunu algılar ve sonucun nasıl elde edileceğinde izleyeceğimiz yol üzerine yorumlamalarda bulunarak neticeye ulaşırız.

Matematik düşünmeyi öğretir. Ve bu bir nevi oyundur. Eğitimde dikte edilen matematikten bahsetmiyorum tabii. Filozofların tanıtlamalarından, onların şeylerin karşılığını sayılarla izah edişinden, bir gizin sembollerle veya sayılarla şifrelemelerini çözümlemekten bahsediyorum. Eğer matematik bir oyun olmasaydı A Beautiful Mind, Zodiac, The Oxford Murders, Pi gibi filmlerin kaossal heyecanından mahrum kalırdık bence.

Pi. Darren Aronofsky’nin en büyük başyapıtı. Pythagoras, bağımlılık, sebatlık, din, borsa, müzik, kosmos, kaos gibi kelimeleri akla getiren bir ilk film. Göstermekle yetinen filmler yerine yukarıda bahsettiğim kelimeler üzerinden zihinsel egzersize yönelten hikâye dizgesi.

Maximillian Cohen. Bir matematikçi. Deha. Ya da deli. Kendini varsayımlarına kaptıran bir bağımlı. Ya da sebatist. Özdeşliği Pythagoras. Aronofsky’nin filmini oluşturan en büyük dayanığının Pythagoras olduğunu söyleyebiliriz: Max’in varsayımlarının karşılığı, benliğinde yaşadığı çatışma, müziğin kullanılış biçimi.

Pythagoras her yerde sayılar görüyordu tıpkı ana karakterimiz Max gibi. Onun için her şey sayıdır ve ilk müzikte ortaya çıkardı bunu. Müzikal bir aralık iki sayı arasındaki bir bağıntıdır! Boş bir kabın ve yarısı dolu bir kabın oluşturduğu oktav aralığı 1/2 oranıyla, beşinci aralık 2/3 oranıyla, dördüncü aralık 3/4 oranıyla ifade ediliyordu. Ona göre armoninin kendisi sayısal bağıntıların ses haline gelmesiydi. Gam sayıydı, müzik matematik.* Aronofsky’nin filmin müziklerini kullanırken kendine özgü bir yöntem oluşturmasının sebebi de budur. Filmin iskelet yapısını matematiksel bir bütünlük ile oluşturmuş ve bunu ana karakterine de yansıtmıştır. Filmin müziklerinin kullanılış biçiminin karakterin bir parçasıymış gibi daha da ileri gidersek karakterin bir diyaloğu gibi kullanılması, karakterle müzik arasındaki bir bağıntıdır. Müziğin kullanıldığı sahnelerde, anlatının ya da karakterinin önüne geçmeyiş sebebi de budur. Pi filminde kullanılan müzikler, karakterin acı çekişini destekler birer tını.

Pythagorasçılar için sadece müzik yoktu tabii ki. Onlara göre armoni evreni kaplıyordu. Kürelerin müziği! Ve bunu karşılayacak sözcüğü de Pythagoras bulmuştu: Kosmos! Ve dünya tarihi kosmosun kaosa karşı bir mücadelesi şeklinde ortaya çıkmıştır.* Sol’un Max’e hacmi belirlemenin yolunun nasıl bulunduğunu anlattığı hikâyede dikkat çektiği nokta da buydu. O hikaye iki boyutta önem arz ediyor: Birincisi farklı perspektife sahip olmadan tek bir eksende sahip olunacak bağımlılığın düzen karşısında oluşturacağı kaos; kosmos kaos mücadelesi. İkincisi, sebat ve bağımlılık arasındaki fark. Max’in dehalık ve deliliğini de bu iki kelime karşılıyor. İlk başlarda Pi sayısına karşı yaklaşımı bir kararlılık ve direnme şeklindeyken, ona karşı olan ihtiyaç ve farklı nedenlerden kaynaklı yönlendirmeler ile sonradan oluşan yaklaşım ise bağımlılık haline dönüşüyor. Aronofsky’nin daha sonra çektiği filmlerinde de açıkça dert edindiği bir terim bağımlılık. Aslında bağımlılığa iten sebepler ve sonucunda oluşan etkenler. Peki Max’i bağımlılığa iten neydi? Şuur. Bilme yetisi. Ya da isteği. Çoğunlukla bunalım. Max, bir ağacın savrulan yapraklarının yaprak dışında da bir şey ifade ettiğini, sayılarla ifade edilebilecek kendine özgü bir düzene sahip olduğunu düşünüyordu. Çoğu zaman somut gerçekliğinden uzaklaşarak. Sezgisel hareketleri bir kenara bırakarak sadece mekaniksel çıkarımlarda bulunuyordu. Oysa sezginin ve somut gerçekliliğin reddedilmesinin de bir sonucu vardır. Bunalıma kapı kaçar. Max’i sebatlıktan bağımlılığa iten şeyin de bunalım olduğunu söyleyebiliriz.

Yönetmen, matematiğin düşünme öğretisinin ve bu düşünmenin sezgiden yoksun hale dönüştürüldüğünde ortaya çıkan sonuçlarının yanı sıra, farklı matematik çağrışımlarına da yer vermektedir. Matematiğin din çıkışlı anlamıyla Pratik Kabala yaklaşımına, değer anlamı ile de borsaya atıfta bulunmaktadır. Her iki yaklaşımın taraflarının arayışlarının da bağımlılık boyutunda ele alınması, ana akışın besleyici iki farklı kaynağıdır. Karmaşıklığın birleştirilmesi. Bağımlılığın felsefik olarak ele alınışı. Matemikçi Harizmi’nin dediği gibi: “Karanlık olanı aydınlatmak ve karmaşık olanı basitleştirmek. Bir programdan çok, bir felsefe”.

Arayış – bağımlılık ekseninde seyir eden, müzikal besleyicilik ile desteklenmiş, kamera hareketleri ile sunulan görsel şölen tanımlaması Aronofsky’nin tüm filmlerinin yapısının izahıdır. Yönetmen bir bakıma aynı biçim ve aynı içerik ile farklı resimler elde edebilen bir yeteneğe sahip. Bu yaklaşımı filmsel halka olarak kavramlaştırabiliriliriz sanırım. Başlangıç ve bitiş noktasının aynılığı.

Not: Konu matematik olunca Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın “Müslümanlık – ara eleman – mücit” açıklaması için bir kaç kelam etmek gerekir diye düşünüyorum. Uzun uzun açıklamalardan ziyade sadece Arap dünyasındaki matematiğin öncülerinin isimlerini vermek yeterli olacaktır. Matematik aklın bir kurnazlığıdır ne de olsa. Ebu Kâmil, El-Karai, El Farisi, El-Biruni, İbn el-Haytam, İbn el-Havam, Harizmi, Ömer Hayyam, Nasîrüddin Tusî, Şerafeddin el-Tusî vd. Tusî’nin de dediği gibi: “Kitap seni aptal, anlayışsız insanlarla ilişki kurmaktan kurtarır”.

* Bu yazıda geçen Pythagoras hakkındaki bilgiler için Denis Guedj kitaplarından yararlanılmıştır.

twitter.com/teksinbegec

, , , , , , , , , , ,

1 comment

  1. Pingback: Renkli Sinema Döneminin Renksiz Şaheserleri

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir