Dunkirk (2017): Beni Eve Götürün

Dunkirk (2017): Beni Eve Götürün

Overall Score4
  • Nolan, Dunkirk'te farklı bir savaş filmi temsili ile karşımıza çıkıyor. Akıl Defteri’nde (Memento, 2000), Prestij’de (The Prestige, 2006) ya da Başlangıç’ta (Inception, 2010) alışık olduğumuz “rüya ve illüzyon” evrenlerinin yanı sıra bu sefer gerçek bir kabusa ışık tutuyor.
Share Button

Christopher Nolan’ın sinema kariyerinin başından beri çekmek için can attığı ve iki yıldır beklenen Dunkirk  sonunda vizyona girdi. Film, tür olarak savaş filmi olarak anılsa da savaştan öte, özellikle müzikleri sayesinde psikolojik bir gerilim filmi olarak karşımıza çıkıyor, hatta kıyısından köşesinden belgesel bile sayılabilir. Filmde 2. Dünya Savaşı sırasında,  İngiliz askerlerinin evlerine dönme çabası anlatılıyor  fakat filmi, olay örgüsünü ve verilmek isteneni daha iyi anlamak için önceden tarihi olaya da hakim olmak gerektiği kanaatindeyim.

Film izleyicisine üç perspektif sunuyor; sahil, deniz ve hava.  107 dakikalık filmin (Nolan’ın en kısa ikinci filmi), en büyük kısmını sahil bölümü kaplıyor, onların bir haftası bize gösteriliyor. Burada yaşça çok küçük olan bir İngiliz askerinin (Tommy) gözünden izliyoruz filmin sahil kısmını. Tommy, filmin başrol sayılabilecek tek karakteri. Daha sonra müttefik Fransız askerlerinden biri olan Gibson ve İskoç askerlerinden Alex ile karşılaşıyor ve bu üç farklı karakter tarafından hayatta kalma ve eve dönme mücadelesi izliyoruz. Karakterler birbirlerinden tamamen farklı. Alex daha hırçın ve bencil, Gibson ise hayatta kalma içgüdüsü daha yüksek, sessiz bir karakter. Bu üç askerin evlerine ulaşma çabasını izlerken, bir taraftan da Komutan Bolton’ın 400 bin askeri evlerine ulaştırma savaşını izliyoruz. İkinci perspektif, deniz. Burada Dunkirk’e gidip askerleri kurtarmaya gönüllü olan Mr. Dawson ve oğlunu görüyoruz. Bu bölüm bir bakıma daha duygusal çünkü askerleri kurtarmaya çalışmak için canlarını feda etmeyi göze almış siviller söz konusu. Bu durumu, en yakın arkadaşının ölümüne sebep olmuş askere, durumunun iyi olduğu yalanını söyleyen karakterden de çok net anlayabiliriz. Üçüncü mekan ise hava. Burada hem askerleri, hem sivilleri, hem de kendilerini kurtarmaya çalışan üç pilotun bir saatini izliyoruz.

Dunkirk, kurgu açısından klasik bir Nolan filmiyken, konu açısından Nolan filmlerinden tamamen farklı. O yüzden yönetmen sıralamalarında film, çoğu kişi tarafından yer edinemiyor. Filmin başında olayların paralel gitmediği verilirken aslında çoğu seyirci bunu filmin ortalarında anlıyor. Filmin sonlarına doğru ise üç perspektifin birleşmesini görüyoruz.

Dunkirk’ü diğer savaş filmlerinden ayıran birçok özelliği var. Öncelikle filmin bir ana karakteri, kahramanı yok. Hatta Nolan, askerlerle çok fazla duygusal bağ kurmamıza izin vermiyor, daha yüzeysel bırakıyor. Filmin kahramanları Dunkirk’ten kurtulmaya çalışan bütün askerler aslında. Buna rağmen savaşın o çıkmazı o kadar iyi verilmiş ki,  karakterlerle duygusal bağ kuramıyor olsak da, empati kurabiliyoruz. Filmde hiç kötü karakter yok. Bütün karakterlerin kendi yollarıyla evlerine dönmeye çalışmaları herhangi bir ajitasyona mahal verilmeden işlenmiş. Ayrıca filmde, arkada kalan anne, baba, eş dosta yer verilmemiş, bu da yine gereksiz ajitasyon sarmalına girmeden askerlerin sadece hayatta kalma mücadelesini sivriltmiş.

Savaş filmlerinde genelde, o atmosferi yaşattırmak için yüksek çatışma, bağrışma sesleri kullanılır ama Nolan Dunkirk’te atmosferi sessiz tutup, gerilimi müzikler ile vermeyi seçmiş.  Filmin başından sonuna kadar tik tak sesleri var. Bu da aslında zamana, zamanın kısıtlılığına bir gönderme.  Çünkü İngiliz ordusu, karadan, denizden ve havadan saldıran Alman ordusundan kaçmak için sahile sıkışmış durumda ve zamanla yarışıyor. (Ek bilgi: Filmin geçtiği sahil gerçek Dunkirk sahili.) Ayrıca film, dramatik ve ekstrem kanlı sahneler olmadan, hatta neredeyse hiç kan göstermeden şiddeti ve savaş atmosferini çok net bir şekilde izleyiciye geçirebiliyor.

Diyaloglar çok az. Nolan bir röportajında savaş filmlerinin duygusal repliklerle romantize edildiğini, kendisinin böyle yapmak istemediğini söylüyor hatta. Klasik savaş filmlerinde genelde askerlerin yaptıkları bel altı muhabbetler, şakalaşmalar gösterilirek mutlu bir tablo çizildikten sonra olaylar başlar. Bu filmde seyirci direk kendini savaşın içinde ve savaştan kurtulmaya çalışırken buluyor. Nolan’ın tarzı olan “açıklayıcı” diyaloglara da yer verilmemiş. Özellikle Yıldızlararası’ndaki (Interstellar, 2014) profesörlerin birbirlerine “kara delik” açıklamalarından sonra Dunkirk hakkında tarihi bilgi içeren diyaloglara yer verileceğini düşünmüştüm ama neyse ki  öyle olmamış. Ek olarak filmde düşman askeri hiç gösterilmiyor ama buna rağmen yaşanan gerilim ve o kuşatılmışlık duygusu seyirciye geçebiliyor.

Filmde göreceli bir eleştiri var. Bir tarafta “tarih kaçarak yazılmaz” diye düşünen askerler var ki, evlerine döndüklerine bile sevinemiyorlar, sivillerin yüzlerine bakamıyorlar. Bir tarafta da siviller yani anneler, babalar, eşler var, sevdiklerinin kurtulmasına sevinen ve savaşın gidişatını bunun altında tutan, ki bu da normal bir şey. Hatta askerleri kurtarmaya giderken Mr. Dawson “Bu duruma yol açan benim kuşağım, neden savaşmaya çocuklarımızı gönderelim,” diyor, bu da sivillerin duruma bakış açısına güzel bir örnek. Bir tarafta da tabii ki kendi askerini “korkak” olarak lanse etmeyen medya var.  Filmde eleştiri doğru olarak, asıl savaş mağduru olan insanların, yani askerlerin üzerinden yapılmış. Ek olarak İngiliz propagandası mevcut ama çok göze batmıyor. Fransızların İngiliz tahliye gemilerine alınmamaları, İngiliz askerlerinin Fransız askerlerine farklı muamele yapmaları buna örnek olarak verilebilir.

Tarih bilgisi olan her insan zaten oradaki askerlerin çoğunun evine dönebildiğini bilir, yani aslında filmin sonu çoğu insan için belli olmasına rağmen, 107 dakika boyunca gerilim atmosferi hiç azalmıyor. Sonuç olarak Nolan farklı bir savaş filmi temsili ile karşımıza çıkıyor. Akıl Defteri’nde (Memento, 2000), Prestij’de (The Prestige, 2006) ya da Başlangıç’ta (Inception, 2010) alışık olduğumuz “rüya ve illüzyon” evrenlerinin yanı sıra bu sefer gerçek bir kabusa ışık tutuyor.

, , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir