Donbass (2018): Temsile Tanık Olmak, Gerçeğe Seyirci Kalmak

Donbass (2018): Temsile Tanık Olmak, Gerçeğe Seyirci Kalmak

Yazar Puanı4
  • Sergey Loznitsa, Donbass’da kamerasını Doğu Ukrayna’ya çeviriyor. Bir yanda bölgede yaşanan çatışmaları, Ayrılıkçıların sebep olduğu kargaşayı, Ukrayna’nın tutumunu, devrimlerin ikiyüzlü politikasını anlatırken diğer yanda yaşananların medya tarafından nasıl yansıtıldığını, inşa edilen “temsillerin” kime nasıl hizmet ettiğini eleştirel bir bakışla aktarıyor. Duygular ve eylemler zıtlarıyla yer değiştirirken, sözde barış yanlılarının yeni sömürücü ve ayrıştırıcı sistemi Keşanlı Ali Destanı misali yayılırken, halkın gözleriyle gördüklerini dahi sorgulaması gerekiyor.
Share Button

Kısaca hatırlayalım; Doğu Ukrayna Krizi olarak da adlandırılan Donbass Savaşı, 2014 yılında Novorossiya Federal Devleti ile Ukrayna arasında başlamış, ardından Ukrayna’nın kendisine bir yön çizmesi gerekmişti. Ukrayna ya Rusya ile iyi ilişkiler kuracak ya da Batı’yla yakınlaşacaktı.

Avrupa Birliği ile anlaşma imzalamayı reddeden hükûmet ayaklanmalar neticesinde düşünce, Rus kökenli Ukraynalılar yeni hükûmete de karşı çıkmıştı. Ağırlıkla Rusların yaşadığı Donbass bölgesi ise çatışmaların en yoğun yaşandığı yer olmuştu. Rusya yanlısı silahlı güçler Ayrılıkçılar bölgeyi ele geçirince, Ukrayna için “işgal altındaki topraklar” da oluşmuştu.

Ukrayna Ordusu ile isyancıların arasında başlayan çatışmalarda on binlerce insan Batı Ukrayna’ya, Rusya, Bulgaristan gibi ülkelere sığınmıştı. Ordu, Lugansk ve Donetsk’in iki ayrı isyancı kutbuna dönüşmesine neden olurken, çatışmalar şiddetlenerek devam ederken, ateşkesler imzalanıp bozulurken Batı olayları farklı izlemişti. Rusya’nın yardımlarının halkı mı yoksa isyancıları mı desteklediği tartışılmış, Rusya sürekli suçlanmaktan bıkmış, ABD kanadında Rusya savaşın itici gücü olarak yorumlanmış, Türkiye Rusya’nın Kırım’ı ilhakını kabul etmemişti. Farklı yorumlar gerçeğin farklı temsillerini var etmişti ki Ukraynalı yönetmen Sergey Loznitsa, Ukrayna’nın bu yılki Oscar adayı Donbass (2018) filminde tüm bu yaşananları epizotlar halinde işliyor. Neyin gerçek neyin temsil olduğunu ve her iki kanattaki çatlakları eleştirel bir bakışla gösteriyor; elbette durduğu tarafı, epizot girişlerindeki “işgal altındaki topraklar” yazısıyla da belli ederek.

Sergey Loznitsa, Donbass’da kamerasını Doğu Ukrayna’ya çeviriyor. Bir yanda bölgede yaşanan çatışmaları, Ayrılıkçıların sebep olduğu kargaşayı, Ukrayna’nın tutumunu, devrimlerin ikiyüzlü politikasını anlatırken diğer yanda yaşananların medya tarafından nasıl yansıtıldığını, inşa edilen “temsillerin” kime nasıl hizmet ettiğini eleştirel bir bakışla aktarıyor. Duygular ve eylemler zıtlarıyla yer değiştirirken, sözde barış yanlılarının yeni sömürücü ve ayrıştırıcı sistemi Keşanlı Ali Destanı misali yayılırken, halkın gözleriyle gördüklerini dahi sorgulaması gerekiyor.

Performanslar:

Filminin sadece Ukrayna’ya değil tüm dünyaya ulaştığını söyleyen Loznitsa, toplumun her kademesindeki yolsuzluk ve şiddete bakarken Ukrayna’nın bütünlüğünü savunuyor. Senaryoyu yazarken YouTube videolarından ve medyada çıkan propaganda haberlerinden yararlandığını söyleyen yönetmen, medya eleştirisini de daha filmin kurulum aşamasında böylece ilan ediyor. Biçim olarak Buñuel’in The Phantom of Liberty (1974) filmine gönderdiği selamla, ana karakter kullanmadan insanlığa, yaşananlara, toplumun ve erklerin çatlaklarına dahil oluyor. Donbass’da mizah, Ukrayna’da yaşananların iç yüzünün karnavalesk tavrından kaynaklanıyor. Yalan söyleyen, rol kesen binlerce insan, politikacılardan askerlere varıncaya dek her yerdeler. Ve bir performans sergiliyorlar. İzleyici olarak sahnenin önünde mi yoksa arkasında mı durduğumuz ise film ilerledikçe iç içe geçiyor ki Donbass’a ilişkin “kuyruğunu yutan yılan” şeklinde yabancı basında yankı bulan benzetmeler de bu duruma, filmin çerçeve anlatısına gönderme yapıyor.

İzlediğimiz epizotları birleştirip bütün resmi görmemiz istenirken hükûmet, asker, isyancılar, sivil halk, medya, aktörler yönetmen tarafından belli prototiplere oturtuluyor. Orwellcı politik dilin, özgür basın tartışmasının ve yalan haberlerin, Alman olduğu için faşist ilan edilip önyargılara kurban giden bir gazetecinin, erkek merkezciliğinin, savaşın “erkekçe” yok ediciliğini ve öngörülmezliğini üreten bir kadın memurun, ıstırap halini alan bir düğün sahnesinin, Ukrayna halkına sahte ve yüzeysel kimliklere sahip Ayrılıkçılar tarafından direğe bağlanan bir adam üzerinden yapılan işkencenin, sığınaklardan taşan kederin ve daha nicesinin, Loznitsa’nın göstermeye çalıştığı, herkesin işine gelene inandığı “gerçekler” olduğunu görebiliyoruz.

Filmin bir figüran grubuyla açılıp kapanan çerçeve anlatısı, gerçeğin bağlama göre yer değiştirişini de gözler önüne seriyor. Medya, yaşananları işine geldiği gibi manipüle edip sunarken ve kamera karşısında ağlattığı amatör oyuncuları yaşananların saf ve profesyonel tanıkları olarak lanse ederken, yiten ve bölünen insanlık oluyor. Başlangıçta figüranlarla bir patlama anına doğru koşarken, finalde figüranların kurban edilişinin uzak tanıkları olarak olayları uzak plandan izliyoruz. Oyun bitiyor, esas aktörler olan medya ve yetkililer sahneye çıkıyor.

Eksik Parça Ukrayna

Filmin sahip olduğu ayrı bölümler ayrı durumları, Doğu Ukrayna’da yaşananların ön ve arka yüzünü, diplomasi ayağını, halk kanadını, Ayrılıkçıları, sivil halkın yaşamını, sığınakları, nüfus müdürlüğünü, hastaneleri, arka sokakları, sınır hattını yahut bir patlama anını tüm detaylarıyla görmemizi sağlıyor. Ölüm ve yaşamın kol kola gezdiği Donbass sokaklarında, yönetmenin kalabalıkları yönetme kabiliyeti ile muhteşem bir akış yakalanıyor. Belgesele kayan anlatım tarzı sayesinde halkın içinden halka bakan kamera, zaman zaman müdahale etmeden kalabalıkları dışarıdan izliyor. Çekim ölçeklerinin ve kameranın konumlanışının bu tavrı, seyirci olarak olaylara ne zaman tanık olmamız ne zaman seyirci kalmamız gerektiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Donbass, bütün örgüsünü tanık olmak ve seyirci kalmak arasında düzenliyor. Savaş, sivili, askeri, masumu, suçluyu aynı anda vuruyor. Faşizme karşı çıktığını iddia ederken el koymayı “kamulaştırma” olarak yorumlayan ana vatan destekçileri, sığınakta yaşayan bir anne, misyonları önemsizleşen vakıf ve dernekler, içi boşalan din kurumları ve dağılan aileler derken film bittiğinde bir parçası eksik bir harita çıkıyor. Aslında Ukrayna, eksik parçanın ta kendisi oluyor. Loznitsa, yitip gidenin ise ne uğruna ana vatandan koptuğunu sorguluyor.

“Hranitne, Ukrayna’nın doğusunda, savaş bölgesinin merkezinde bir yerleşim yeri. […] Kasabanın sayısız dehşet hikayelerinden kimsenin aklından çıkaramadığı anı anlatmaya ‘Oradaki evin yanında bombanın oluşturduğu koca deliği görüyor musun? İşte orada oldu’ diye başlıyor Vasylyna Nikolaeva.” İki çocuklu bir aile, kısa bir seyahate çıkacakları için kızlarını komşuya bırakıyorlar ve o gün komşunun evi bombalanıyor. Kız ölüyor, komşu yaralanıyor. Nikolaeva, “Ama bu savaşta ölülere bile rahat yok” diye anlatıyor. Kızlarını toprağa verdikten bir gün sonra ise mezar bombalanıyor. Tehlikeli olduğu için o günden sonra kabristan ziyaretleri yasaklanıyor.[1] 2018’de basından okuduğumuz bu ve benzeri birçok haber, aslında Loznitsa’nın Donbass ile Ukrayna dışına, dünyaya vermek istediği büyük mesajlardan birini daha anlamamıza yardımcı oluyor: Hiç kimse gerçek anlamda güvende değil, Ukrayna’da olduğu gibi. Donbass’da ansızın patlayan bombalar, bir anda perdeden silinen insanlar ve muğlak biçimde birbirini takip eden epizotlar da bunu gösteriyor.

Kaynaklar:

[1]Liubchenkova, N. (11 Nisan 2018). “Donbass Savaşı’nda ölülere bile rahat yok” (Çev.  E. Olcaycan). https://tr.euronews.com/2018/04/11/-donbass-savas-nda-olulere-bile-rahat-yok-

Pond, S. (2018, November 18). “‘Donbass’ Director: My Film’s Grotesque Corruption Isn’t Just in Ukraine, It Reaches Around the World”.
https://www.thewrap.com/donbass/

, , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir