Al Midan (2013): Devrim, Bilinç ve Hafıza

Al Midan (2013): Devrim, Bilinç ve Hafıza

Share Button

Konuk Yazar: Burç Karabulut

Meydan, Mısır’da 2011’de başlayıp bugüne kadar gelen ve hala sürmekte olan sancılı demokrasi deneyimleme sürecini ve gittikçe artan bir bilinçle yaratılan tarihi gözler önüne seriyor.

Demokrasinin doğum sancıları…

Devrimin bir insan deneyimi olduğunu kabul etmek gerekir. Her insanın hayatı deneyim gibi hatalarla, acı tecrübeler ve pişmanlıklarla doludur. İnsanlar o yüzdendir ki ilk önce hata yaparlar, yaptıkça gelişirler ve sonra olgunlaşırlar. Hayat aslında insanların kişisel gelişiminin toplamının ürünü hatta insanların kişisel devrimini gerçekleştirmek olarak da adlandırılabilir. Buradaki devrim, kolektif bir akılla ortaya çıkmış, zamanla kolektif hafızaya dönüştürülmüş bir deneyimleme sürecidir.

Mısır, 2011’e bir ayaklanmayla başlarken bu ayaklanmaya ev sahipliği yapan ise Tahrir meydanıydı. İnsanların kolektif olarak acılarını, mutluluklarını ve pişmanlıklarını yaşadığı yer olarak tarihe geçecek bu meydanda toplananlar belki bunu bilmiyorlardı ama kolektif bir hafıza yaratmayı başarmışlardı. Bu kolektif hafıza aynı zamanda bir tarihi yaratma ve demokrasiyi keşfetme süreciydi. Tahrir’de toplanan Mısır halkı çadırlardan bağırdığında tek istedikleri ekmek, özgürlük ve sosyal adaletti. Onlara göre bunun için yapılacak tek şey Mübarek’in saltanatının sona erdirilmesiydi. Şarkılı, türkülü uzun ve kanlı protestoların sonunda Mübarek ordunun da baskısıyla çekildi. Bilinenden bilinmezliğe doğru attıkları koca bir adım olduğunun da farkında değillerdi. Demokrasinin doğum sancıları duyulmaya başlanmıştı.

Bilincin mekânı olarak Meydan…

Otuz yıldır Mübarek’ten başka kimseyi görmemiş Mısırlılar için, özgürlük peşinde koşmak yeni bir şeydi. Mübarek’i devirmek onlar için de yeni bir tarihin başlangıcıydı. Her doğum gibi devrimin de doğum gibi sancılı olacağı ise pek düşünülmemişti. En azından o bilinç düzeyine geçilmemişti. Mısırlı gençler, kendi iradeleriyle devirdikleri gücün farkında değillerdi. O gücü terk etmekte zaman da kaybetmemişlerdi çünkü bilinç olarak hazır değillerdi. Demokrasi, insanların bilinçdışında mıydı? Eğer bilinçdışındaysa ne zaman insan bilinci içine girecekti?

Freud’a göre bilinç, okyanustaki buz dağı gibidir. Suyun altında kalan kısım bilinçaltı, suyun üstündeki kısım ise bilinçtir, aradaki kısım ön bilinci oluşturur. Mısır’daki demokrasi deneyimi Mübarek yenildiğinde kesinlikle bilinçdışıydı ve ardından gelişecek olaylar silsilesi hakkında pek bir bilgi yoktu. Bu düşünsel süreci düşünmeyi bırakın nerdeyse herkes işine kaldığı yerden dönmeye hazırdı. Bir kolektif hafızanın varlığına dair eksiklikler ordu yönetimi sayesinde ortaya çıkacaktı. İhtiyaç olarak görünen, bir devrimin devam ettirilmesi yoktu. Mısırlılar belki de her an bilinçlerine taşıyabilecekleri (bilgi, anı, deneyimi) kolektif hafızalarının da mekânı olan Tahrir’e ihtiyaçları vardı. Tahrir Meydanı sadece bir kamusal meydan değil artık aynı zamanda kolektif hafıza aracılığıyla var olan devrim ve demokrasi bilincinin geçtiği yer olarak ortaya çıkacaktı. Sonuçta özgürlük isteği ilk orada yükselmişti. Mübarek orada yıkılmış. Orduyla zafer ilk orada kutlanmıştı. Kısacası cin şişeden çıkmıştı. Devrim bir son değil başlangıçtı. Devrim bilinci Tahrir’de var olacaktı çünkü bilincin mekânı artık Tahrir’deydi. Bilincin mekânına ihtiyaçları demokrasi ve tarihe olan ihtiyaçları sebebiyle gerekliydi.

Bilinç eşiklerinden geçebilmek…

İnsan deneyimlerinin en nadiri olan (kolektif çabayla olan) devrim, Mısırlılar için Tahrir’de bir bilince kavuşmuştu. Mısırlılar bir bilinç eşiğinde olduklarının farkında değillerdi. O yüzden ordu Mübarek’i devirdiği an meydanı terk etmeye başladılar. Kendi elleriyle büyüttükleri bu deneyimi, meydanla beraber geçmişlerine gömdüler. O derin bilinç dehlizlerinde bambaşka bir şey gerekti: Devrimin devamlı taze tutulması gereken bir deneyim olduğu.

Mısırlılar yaptıkları devrimin sürekliliğini sağlamak için Tahrir’e ulaştıklarında ya da başka deyişle bilincin mekânını tekrar ele geçirdiklerinde, ordunun elinden kurtardıklarında (tutsaklıktan) ikinci deneyim de gerçekleşmişti. Kendi bilinçlerini de esaretten kurtarmak için o devrim meydanını yeniden almak demek devrimi (bilincini) korumaktı. Ordu bir güç olarak halkın karşısındaydı. Başka bir bilinç eşiğine o zaman geçildi. İki egemen güç karşı karşıya geldiler. Birbirlerini tanıdılar. Ordu, silah gücü üstünlüğü sebebiyle vahşice kan dökmeye başladığında halk gücü fazlasıyla ezildi ama bu ezikliğe rağmen şehit olanlar üstünden yeni bir kolektif akıl ve hafızayı yaratmayı beraber başardılar. Teknolojinin nimetlerinden de fazlasıyla yararlanarak Mısır için videolarla anı yaratmaya başladılar. İşte o zaman anı kalıcı olacaktı. Tahrir ile başlayan bilincin mekânı, her videoyla birlikte işgal etmeye başlamıştı.

Tarih televizyonlardan yayınlanmayacak ama videolara kaydedilecek…

Tahrir’in yarattığı kitlesel eylem pratiği(üç yılın sonunda günlük hale gelmiş olan) ve devrim deneyiminin de kolektif akılla kaydedilmeye başlanmasıyla yeni bir tarih ortaya çıktı. Kaydedildikçe ortaya çıkan yeni bellek, bir tarihin ortaya çıkışını belirtiyordu. Mübarek’in düşürülmesinden sonra ordunun da aynı deneyim süreci sonunda düşürülmesi değişen bir tarihin ayak sesiydi. Mısır, kendi tarihini yazmıyor, onu teknolojinin desteğiyle kaydediyordu. Tarihi yazmanın günlük işlerin arasında Mısır’ın kanlı üç yılına tanıklık sonucunda oluştu. Devrim deneyimiyle başlayıp bilinç eşiğinin aşılmasıyla ortaya çıkan yeni bellek bir tarihti. Videoların ortak paylaşımıyla ortaya çıkan tarih, Mısır’a ve dünyaya bir armağan olarak kaldı.

twitter.com/Burckarabulut

, , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir