Estetiğin Politikası Bağlamında Derviş Zaim Filmlerine Bakış
Bu yazıda Derviş Zaim’in uzun metraj kurmaca filmlerini konu edineceğiz. Zaim’in hem gençlik yıllarında çektiği kısa metraj filmi ve yine gençlik yıllarında çektiği TV belgeseli vardır. Ayrıca 2002 yılında Paralel Yolculuklar adını taşıyan Kıbrıs meselesini konu edinen bir belgeselin ortak yönetmenliğini yapmıştır. Üstelik, 1992 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nin verdiği Yunus Nadi ödülünü “yayımlanmamış roman” dalında kazanmış, 1995 yılında Afa Yayınları tarafından basılmış bir romanı da vardır.* Fakat dosyada Zaim’in şu ana kadar gösterime girmiş sekiz uzun metraj kurmaca filmi konu edilecektir.
Filmleri teker teker inceleyeceğiz ve film okuma yönteminde birkaç kuramdan birden yararlanacağız. Filmleri incelerken bağımsız filmlerin genel özelliklerinin görülebileceği başlıklar açarak incelenmesinin doğru olacağını düşünüyoruz. Bu sebeple her filmi “Yapım ve Üretim Koşulları”, “Estetik Tavır” ve “Politik Duruş” başlıkları altında incelemeyi yeğledik. Bağımsız filmi incelerken üç konu öne çıkar: Biçim, içerik ve yapım özellikleri. Bu üçüne bir de filmin sunumu (reklamı) ve dağıtımı eklenebilir. “Estetik Tavır” bölümlerinde, filmin biçim olarak bağımsız olup olmadığını, kültürel özgünlüğünün olup olmadığını ve estetiğin politik bir anlam ihtiva edip etmediğini ve böylece filmin estetik dilini kullanarak günümüz biyopolitikasını aşıp aşamadığını sorgulayacağız. “Politik Duruş” bölümlerinde ise daha çok içeriğe odaklanacak ve filmin dili ile içeriğinin örtüşüp örtüşmediğini sorgulayacağız. “Yapım ve Üretim Koşulları” bölümleri ise bizim aslında üretici güçleri ve belirleyicileri görebileceğimiz, filmin üretim sürecine odaklanarak yönetmenin bağımlılık ilişkilerine odaklanabileceğimiz bölümler olacak. Böylece filmin yapım ve üretim koşullarının filmin estetik tavrına ve politik duruşuna etki edip etmediği hakkında yorum yapabileceğiz. Yönetmen ekonomik olarak bağımsızlaştıkça günümüz biyopolitikasının alanından kaçabiliyor mu? Ya da tersi bir şekilde ekonomik bağımlılık arttıkça film metni, biyopolitakaya içkin mi kılınıyor? Bu üç başlığın incelenmesi ve toplamı bize bu soruların cevabını verecek. Zaim’in filmleri ise birden çok üretim ve yapım koşulunu, estetik ve içeriği aynı anda ya da her filmde başka başka yöntemler içerdiği için bu anlamda bize çok farklı okuma biçimleri sunacak ümidindeyim. Böylece bağımsız filmin imkânını bir kez daha detaylı bir şekilde tartışmış olacağız. Bu okuma yöntemini kurgularken 2013 yılının ilkbaharında Serpil Kırel’in “Senaryo” derslerinde, bağımsız film üzerine almış olduğum notların ve Mike Wayne’in Politik Film (2001) kitabının girişinde yaptığı Pontecorvo’nun La battaglia di Algeri / Cezayir Savaşı (1965) filminin incelemesinin etkilerinin olduğunu söylemeliyim.
Filmlerin incelenmesinde ise ekonomi politiğin günümüz biyopolitikasını sorgularken önemli bir işlevi olacak. Burada da üretici güçler, belirleyiciler gibi birçok Marksist kültür kuramı kavramını kullanacağız. Filmlerin sermaye ile kurduğu ilişkinin film diline etkisinin olduğunu iddia edeceğiz ve filmleri bu ekonomi politik bağlamında değerlendireceğiz. Arthur Asa Berger, Kültür Eleştirisi (1995) kitabında Marksist kültür eleştirisinin birçok başlık altında yapılabileceğini söyler. Bu başlıklardan bazıları “Altyapı/Üstyapı”, “Burjuvazi”, “Sınıf”, “Yabancılaşma” gibi başlıklardır.* Biz, dosya boyunca bu başlıklardan bazılarına değinip geçeceğiz, belirli bir başlığı takip etmeyeceğiz; daha çok ekonomi politiğin biyopolitikayı belirleyen olduğunu düşündüğümüzden ekonomi politik üzerine yoğunlaşacağız; ama Berger’in başlıklarından biri olan “Siyasal Kültürler” başlığı film okumalarında daha çok başvuracağımız bir başlık olacak. Berger, siyasetin kültür üzerine ve kültürün siyaset üzerine etkisinin incelendiği bir yöntem olarak tarif eder bu başlığı.[1] Biz de filmleri biyopolitikanın bir uzantısı gibi düşünerek okuyacak, filmlerin biyosiyasalın alanının dışına ne ölçüde çıkıp çık(a)madığı ve bu çıkışları nasıl başardığı üzerine yoğunlaşacağız.
Film incelemelerinde kullanacağımız temel yöntem ve yaklaşım ise Marksist kültür kuramından ziyade hermenötik yöntem olacaktır. Berger’in açıklamalarıyla hermenötik; edebi yorumlamanın metodolojisiyle ilgilidir. Gerçekte Kutsal Kitaplar’ın yorumu ya da tefsirini içerir.[2] Berger’e göre; “çağdaş edebiyat ve kültür eleştirisinde hermenötik, bir metnin […] anlamını, düşünce gücü ya da nesnel zihinsel çözümleme yoluyla değil, metnin içine girerek açığa çıkaran bir yaklaşımdır.”[3] Derviş Zaim’in filmleri çok katmanlı, çok perspektifli filmlerdir. Biz de bu filmleri okumak için spesifik bir alan seçmek yerine böylesine yoruma açık bir yöntemin daha uygun olacağını düşündük. Gadamer’in hermenötik hakkındaki yorumları bu konuda bizim bu yöntemi kullanırken ilham aldığımız yorumlar oldu. Gadamer’e göre; yöntem düşüncesi, fizik ya da kimya gibi doğa bilimlerinde geçerli bir rol oynamakla birlikte, insan bilimlerindeki yorum ya da anlama pratiğini açıklamak için yetersiz kalır.[4] Yöntem, başlı başına bir meseleyi bir sorunsalı çözmek için uğraşan kişinin önyargılarını hesaba katmaz. Gadamer düşüncesinde ise önyargı baştan kabul edilir ve gözlem-yöntem ve tez bir yorumsamanın ötesine geçmez: “Metni anlamaya çalışan kişi sürekli tasarlıyordur/projekte ediyordur. O metinden bir ilk anlam doğar doğmaz bu anlamı bir bütün olarak metne teşmil eder/projekte eder. Yine ilk anlam da yalnızca, o metni belirli bir anlamla ilgili belirli beklentilerle okuduğu için doğar. Bu ön projeksiyonu gerçekleştirme -bu ön projeksiyon kişi anlama nüfuz ettikçe ortaya çıkan şeye göre sürekli yeniden gözden geçirilir- orada olan şeyi anlamaktır.”[5] “Zihinlerde her türlü olumsuzluğu çağrıştıran ve insanları yanıltarak objektiflikten uzaklaştırdığı düşünülen önyargılar, Gadamer’e göre, anlamanın ön şartı ve yapı taşları durumundadırlar”[6]. Bir metni yorumlarken yorumlayıcının tarihsel arka planı ve geçmiş birikimleri yoruma etki edecektir. Dolayısıyla rasyonel bir yorum söz konusu değildir. Aydınlanma düşüncesi septik olmayı nesnel olmak olarak görse de kendi septisizmimize karşı septik olup olamayacağımız konusunda bir yargıya varabilmiş değildir. Dolayısıyla her rasyonellik önyargıyı varsaymayan bir rasyonellik içerir ve geçersizdir. Gadamer ise önyargıları yanlış yargı olarak yorumlamaz. “Gadamer, önyargıyı bir durumu belirleyen unsurların tümü gözden geçirilmeden önce verilen yargı olarak tanımlar. Önyargı, yanlış yargı anlamına gelmemelidir; çünkü hem pozitif hem de negatif değere sahip olabilecek bir düşünce unsurudur. Her anlama da ister istemez bir önyargıyı içerdiği için, bununla birlikte hermeneutik problem öne çıkar.”[7]
Biz, filmleri incelerken filmlere karşı ön varsaydığımız Marksist yaklaşımı kabul ederek bir yorum yapacağız. Ayrıca, filmlerin gelenekle olan bağlarına da sıklıkla vurgular yapacağız. Önyargılar, yorumlayıcının temel işlevsel araçları olduğu gibi aslında sanatçının da temel işlevsel araçlarıdır. Bu yüzden bu ortak temel işlevsel araçları kullanmayı deneyeceğiz. Ötekini anlamak için yorumlayıcının, metnin yerine kendisini koyması gerekir, savından yola çıkarak çoğunlukla metnin dışından nesnel yorumlar yapmak yerine metnin içinden yorumlar yapacağız. Gadamer, bu durumu kendimizi yerleştirerek/konuşlandırarak yorum yapmak olarak tanımlar: “Kendimizi yerleştirerek/konuşlandırarak ifadesiyle kastettiğimiz şey nedir? Kesinlikle kendimizi bütünüyle hesap dışı bırakmamız değil. Aksine kendimizi tam da bu ötekinin durumuna yerleştirmemiz gerekir. Bu, ötekinin durumunu tahayyül ettiğimiz ölçüde elbette zorunludur. Kendimizi yerleştirerekin anlamı tam da budur. Sözün gelişi ötekini, eğer kendimizi başka birinin ayakkabılarını giyersek -yani, kendimizi onun konumuna yerleştirmek suretiyle anlarız- ötekinin, öteki kişinin parçalanamaz bireyselliğinin farkına varırız.”[8]
Çoğu zaman, filmlerin içine girerek yazarın/yönetmenin niyetini aşan yorumlar da yapacağız. Metnin anlamının çoğu zaman yazarın/yönetmenin niyetinden üstün olduğunu düşündüğümüz için böyle bir yönteme başvuracağız. Tabii elbette yazarın/yönetmenin niyetini de temelli göz ardı etmeyeceğiz. Röportajlarından istifade ederek Zaim’in niyetini de hesaba katacağız. Çünkü bazen hesap edilenin tam aksine metnin anlamı tek başına alındığında bizi yanlış limanlara da götürebilir. Zizek, The Pervert’s Guide to Ideology (2012) adlı belgesel filminde metnin anlamı ve yazarın/yönetmenin niyetinin bazen çok farklı yorumlanabileceğini belirten, nükteli bir hikâyeyi başka bir bağlamda aktarır: Steven Spielberg’ün Jaws (1975) filminde, sahildeki insanlara saldıran köpekbalığının bazı eleştirmenlerce Amerikan hayat tarzını tehdit eden göçmenler olarak yorumlandığını aktaran Zizek, filmi izlediğinde beğenen Fidel Castro’nun ise köpekbalığını sıradan Amerikalıyı sömüren büyük vahşi sermayenin metaforu olarak yorumladığını aktarır. Biz de filmleri okurken elbette metne odaklanacağız; hatta hermenötik yöntemin kurallarına uyarak metnin dışında durup, onu üzerinde çalışılacak bir nesne gibi görmekten ziyade metnin içine dâhil olup, metni yaşamaya[9] ve yönetmenin niyetini anlamaya gayret göstereceğiz. Böylece filmler hakkında temel bir yargıya varırken daha doğru tespitler yapabileceğimizi düşünüyorum. Zaim’in filmlerinin çok katmanlılığı ve çok perspektifli yapısı ancak böylesi bir yöntemi kullanarak doğru okunabilir. Ayrıca bu çok katmanlılık ve çok perspektiflilik sadece metnin kendine yönelik değildir; seyirciye de yöneliktir. Zaim, filmlerinde düşünceli seyirciye alan açan, seyirciyi edilgen konumdan etkin bir konuma getirmeyi seven ve seyircinin filme düşünsel anlamda katılmasını sağlayan ve bunu her filminde arzulayan bir yönetmendir. Dolayısıyla bizim metnin içinden yaptığımız her yorum film metnini bir anlamda zenginleştirmek demek olacak ki yönetmenin de niyeti bu yöndedir diyebiliriz. Terry Eagleton’ın şu yorumu, hermenötik yöntemin bir metni nasıl zenginleştirebileceğine dair güzel bir yorumdur:
“Vahiy devamlı bir süreçti, bitmiş bir olay değil. Tevrat, her yeni nesilden yorumlayıcının onu mükemmele taşıyacağı, aslında tamamlanmamış bir metin olarak görülürdü. Son söz bu yorumculardan hiçbirinin değildi ve kutsal metnin anlamını çözme süreci sonsuz bir toplu tartışmayı içeriyordu.”[10]
Biz de Zaim’in filmlerini yorumlayarak sonsuz toplu tartışma içinde bir basamak, bir tuğla olabilirsek ve film metnini zenginleştirebilirsek işlevsel bir film okuması yapmış olacağız.
Zaim’in filmlerinin birçok kez metinlerarasılık bir özellik gösterdiğini fark ettik ve biz de filmleri okurken -filmlerin bu özelliğinden cesaret alarak- başka metinlerle birlikte okumayı tercih edeceğiz. Filmleri bazen bir roman, bazen bir başka sinema filmi ile birlikte ve karşılaştırmalı olarak okuyarak bu anlamda okumaları zenginleştirmeyi hedefliyoruz.
Kaynakça:
* Roman, uzun bir aradan sonra İthaki Yayınları tarafından 2015 yılı içerisinde aynı adla tekrar basılıp piyasaya sürülmüştür.
* Marksist kültür eleştirisi hakkında daha detaylı bilgi edinmek için bakınız: Berger, Arthur Asa (2012), Kültür Eleştirisi Kültürel Kavramlara Giriş, Özgür Emir (çev.), İstanbul: Pinhan Yayıncılık, s. 51
[1] Berger, Arthur Asa (2012), s. 76
[2] Berger, Arthur Asa (2012), s. 30
[3] Berger, Arthur Asa (2012), s. 31
[4] Akt. Bayer, Serap (2011), Modern Hermeneutikde Yöntem Kavramı Ve Gadamer Hermeneutiğinde Yönteme Bakış, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin: Mersin Üniversitesi, s. 47
[5] Akt. Bayer, Serap (2011), s. 49
[6] Ertürk’ten Akt. Bayer, Serap (2011), s. 50
[7] Bayer, Serap (2011), s. 50
[8] Akt. Bayer, Serap (2011), s. 54. (vurgular bana ait.)
[9] Berger, Arthur Asa (2012), s. 31
[10] Eagleton, Terry (2012), Edebiyat Olayı, Başak Yüce (çev.), İstanbul: Sel Yayıncılık, s. 86

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu. Marmara Üniversitesi iletişim Fakültesi’nde Sinema yüksek lisansını tamamladı. Sinema Kafası’nda başladığı film eleştirilerine Cineritüel sitesinin yanı sıra Dipnot Dergisi’nde film eleştirileri ve makalelerini yayınlayarak devam ediyor.