Derviş Zaim Dosyası: Giriş ve Sanatçının Bir Entelektüel Olarak Portresi

Derviş Zaim Dosyası: Giriş ve Sanatçının Bir Entelektüel Olarak Portresi

Share Button

EGiriş

Derviş Zaim, 80 sonrası Türk(iye) Sineması’nda sinema dili ve entelektüel duruşu ile ayrı bir öneme sahiptir. Zaim, geleneksel Türk sanatlarından esinle –Filler ve Çimen’de ebru, Cenneti Beklerken’de minyatür, Nokta’da hat ve Gölgeler ve Suretler’de karagöz [gölge] sanatı- farklı bir dil oluşturma gayretindedir. Zaim, ilk filminden itibaren egemen ideoloji ve temsil ilişkilerini, Türk kimliği ve buna bağlı olarak kimliğin oluşumu gibi konulara kafa yormuştur. Sanatçının -yönetmenin- sermaye ve güç odaklarını elinde bulunduran iktidar ile ilişkilerini ve seyircinin film -sanat eseri- dolayımı ile iktidar ile kurduğu ilişkiler üzerine düşünmüş ve bu ilişkiler ağını sinema dilini dönüştürerek ve içeriği yeniden inşa ederek bağımsız film yapmanın ve seyircinin bakışını özgürleştirmenin yollarını aramıştır. Derviş Zaim, Batı-dışı topraklarda festivaller aracılığıyla fon, hamilik ve sponsorluk yoluyla film üreten diğer bağımsız film yönetmenlerinden ayrı bir yerde durmaktadır. Bu duruş bize sanat eserinin işlevinin dönüştürülmesi üzerine yeni imkânlar açabilmektedir. Zaim, sürekli olarak fon ve sponsorluk kaynaklarını değiştirmekte, bağımlılık ilişkileri üzerine kafa yormakta ve sürekli farklı film üretme yordamları deneyerek bağımsız kalabilmenin ve bağımsız film üretebilmenin imkânlarını araştırmaktadır.

Derviş Zaim Sineması’ndaki estetik arayışı birçok farklı açıdan okumak ve tartışmak mümkündür: Gelenek ve yerellik, postmodernizm, ulusal üslup ve Türk ikonolojisi yaratma çabası açısından… Bu dosyada Zaim’in filmlerindeki estetik arayışı ayrı ayrı başlıklar altında değerlendirmek ve tartışmak yerine daha kapsayıcı bir başlık altında değerlendirmeyi yeğledik. Buna genel bir ifadelendirmeyle politika diyebiliriz. Böylece daha kapsayıcı bir yargıya varmayı hedefledik. Zaim’in filmlerindeki estetik arayışın politik bir tavır olduğu konusundaki önvarsayımımızı teker teker filmlerini inceleyerek araştırmaya çalıştık.

Derviş Zaim’in Otobiyografisi: Sanatçının Bir Entelektüel Olarak Portresi

Asıl adı Derviş Zaimağaoğlu olan yönetmen, 1964 yılında Limasol’da doğmuş ve üniversite çağına kadar adada yaşamıştır. Kıbrıs’ta doğup büyümek Derviş Zaim’in entelektüel olarak derinleşmesinde önemli bir pay sahibidir. Gilles Deleuze, düşünmenin salt özne ve nesne arasında gerçekleşmediğinin altını çizdiği “Felsefe Nedir?” metninde şöyle der; “Özne ve nesne, düşünce hakkında yetersiz bir değerlendirme yapmamıza yol açıyorlar. Düşünmek ne bir özne ile bir nesne arasında gerili bir ip ne de birinin öteki çevresinde yaptığı bir çevrimdir. Düşünmek, daha çok toprakla yurtluğun ilişkisi içinde gerçekleşir.”[1] Zaim’in entelektüel duruşu ve sanatsal perspektifi de tam olarak toprak ile kurduğu yurtluk (yahut yurtsuzluk) ilişkisi içinde temellenir. Zaim’in sinematografisini ve düşünce yapısını teşkil eden parçalardan birisidir, Kıbrıs. Bu coğrafyada Zaim’in düşünce iklimini besleyen iki önemli nokta vardır: Birincisi; Kıbrıslı olmanın “farklı kültürlere karşı duyarlı olmak ve kendi kültürüne de dışarıdan bakabilmek” anlamına gelmesidir. Çünkü “içinde yetiştiği çok kültürlü toplum; bir yanda Rum Kültürü diğer yanda Türk kültürü”[2] böyle bir kültürlerarasılığın (interculturalism) beşiğidir. İkincisi; Zaim’in 10 yaşındayken maruz kaldığı siyasi kargaşa ve Türkiye Cunhuriyeti’nin adaya askeri müdahalesidir. Zaim’in, iki halk arasındaki bu kanlı mücadeleye çocuk yaşta şahit olması onun hayatın gerçekliğine sorgulayarak eğilmesini sağlayacaktır. Kırel ve Duyal’a göre; “Zaim, bir yandan olanları anlamayı denerken, öte yandan insanların içindeki iktidar, hırs, açgözlülük üzerine düşünecek ve iyilik ve kötülük gibi kavramlara hassasiyetle yaklaşmaya çalışacaktır.”[3] On yaşına kadar Limasol’da yaşayan Zaim, harekât sonrasında ailesiyle birlikte Mağusa’ya yerleşmiştir. İlkokul, ortaokul ve liseyi Mağusa’da bitiren Zaim, lise yıllarında edebiyata ilgi duyar. Adını titizlikle andığı edebiyat öğretmeni Oğuz Yorgancıoğlu, yazdıklarını okuyarak ona görüşlerini bildirmektedir. Lise yılları boyunca edebiyata olan ilgisinin yanı sıra atletizmle de uğraşan Zaim, bir uzun mesafe koşucusudur.”[4] Zaim, genç yaşta adadan ayrılsa da coğrafyası ile yüzleşme yükümlülüğünü hiç unutmaz ve kendi toprağının sorunlarını evrensel sorunlarla mezcederek estetik evrenini daima bu etik zeminde kurar.

Zaim’in sinema ile ilişkisi ise Limasol’daki Şahin ve Taksim sinemalarında izlediği “vurdulu kırdılı” kovboy filmleri ile başlar.[5] Çocuk yaşta sinemaya ilgi duysa da profesyonel anlamda sinema ile ilişkisi Boğaziçi Üniveristesi’nde İşletme eğitimi alırken kaydolduğu Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nde başlar. Sinema alanında üretme isteği ise Dersu Uzala (1975, Kurosawa) filmini seyrettikten ve aynı yıl Üstün Barışta’nın  seçmeli sinema dersini aldıktan sonra başlar. Daha sonra Barışta, Derviş Zaim’i kendi reklam filmlerini de çektiği Cengiz Topel’deki stüdyosuna çağırır. Zaim, reklam çekimlerini izler, bir süre orayı mekânı gibi kullanır. Teknik ekipmanla ilk yakınlaşması bu çekimlerle olur.[6] Zaim bu yılları şöyle anlatacaktır:

Sinemaya ama ciddi anlamda sinematik olarak uğraşmaya üniversitenin ilk yıllarında başladım. Sadece teorik anlamda şeyler değil; yavaş yavaş senaryolar yazmak, yazdığım kısa senaryoların fotoromanlarını çekmek, daha sonra video yapımlarını çekmek biçiminde gelişti. Bol bol deneme yaptım. Televizyonlar için belgeseller yapmak gibi bir şansım oldu o yıllarda. Özallikle yerel televizyonlar için yaz tatillerinde. Bütün bunlar hata yapma lüksünü bağışladı. Hata yapma lüksünü bulduğum, hata yaptığım için de pek çok şeyi öğrendim, diyebilirim. Tabii sadece pratik kısmından bahsediyorum.”[7]

Zaim, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yüksek lisans yapmaya başlar. Bu sırada sinema yapma arzu ve çalışmaları devam eder. Kendi imkânlarıyla 1992 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde Kamerayı As adlı 10 dakikalık bir kısa film çeker. Sinema yapmanın koşullarını yaratamadığı dönemde gerçekleştirilebilir bir alan olarak edebiyatla ilgilenir, öyküler yazar, daha kalıcı bir esere dönüşen ise 1988 yılında, yazmaya başladığı Ares Harikalar Diyarında adlı romanı bitirmek olur. 1992 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nin verdiği Yunus Nadi Ödülü’nü “yayımlanmamış roman” dalında kazanır. Edebiyatla olan ilişkisi sinema ve senaryo yazma konusunda Zaim’i bir hayli besler. Zaim; “Dramatizasyon, karakter, sahne oluşturulması gibi meseleler üzerinde düşünmemi sağlamıştır roman veya hikâye yazıyor olmak. Senaryo sanatıyla ilgili bazı şeylerin daha erken farkına varmamı sağlamıştır.”[8] der. Yine bu yıllarda -1993 yılı- Türkiye’deki rock müzik kültürünü anlatan Caminin Etrafındaki Taş (Rock Around The Mosque) adlı bir televizyon belgeseli yapar. Zaim, daha sonra kendisini teorik olarak da besleyecek önemli bir adım atar. Zaim o adımı şöyle anlatır:

İngiltere’den Warwick Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü’nden (Cultural Studies) bir yıllık bir yüksek lisans bursu kazandım. Fakat ben Sinema Bölümü (Film Studies) ile ortak çalışmak istedim ve kabul edildim, oldukça şanslıydım o açıdan. Daha ziyade teorik eğitim veren bir bölümdü orası ve önemli birkaç akademisyen vardı. Televizyon deneyiminden sonra tam istediğim şey ayağıma geldi diyebilirim. Çünkü o aşamada benim ihtiyacım olan şey teorik bir bakış açısını yetkinleştirmekti, teorik bir perspektifti. İngiltere’de az çok bunu elde etmeye çalıştım.”[9]

Midnight Express (1978)  filmi üzerine bir tez yazarak bölümü bitiren Zaim, film çekme isteğiyle İstanbul’a döner. İstanbul’a döner dönmez romanını bastırır ve İngiltere’de yazdığı Muz Eğrisi adlı senaryosu ile Yeşilçam ve Yeşilçam’ın dışındaki  tüm yapımcıları dolaşır; fakat filme yapımcı olması için kimseyi ikna edemez. Zaim, artık kendi ayakları üstünde durması gerektiğini fark eder ve filmini tek başına yapmanın yollarını arar.[10]

Zaim, nihayet 1996 yılında Tabutta Rövaşata adlı filmi yapmayı başarır. Zaim, bu ilk uzun metrajlı filmini gerilla tarzı dediği bir yöntemle yapar. Zaim ilk filmi ile bazı Ortodoks sinema eleştirmenlerinden sert eleştiriler almıştır.* Lakin Altın Portakal’da en iyi film dâhil dört ödül birden alır. Daha sonra yurt dışından başka ve önemli birçok ödül alır.* Zaim ilk filmi ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Bu başarılı ilk filmden sonra Zaim, Via Beyrut adlı konusunu Kıbrıs’tan alan bir film yapmak ister; fakat yine finans sorunları ile karşılaşır ve Tabutta Rövaşata’dan tam dört yıl sonra Filler ve Çimen’i yapar. Filler ve Çimen (2001) hem anlatımı hem içeriği bakımından Tabutta Rövaşata’dan farklı bir filmdir. Zaim sonraki filmlerinde de ortak temalarını farklı anlatım olanakları ve değişik içerikleri ile seyirciye sunan, heybesinden sürekli farklı şeyler çıkartan bir hikâyeci olmayı yeğlemiştir. Zaim:

Daha farklı şeyler yapmaya çalışacağımı biliyordum. Her defasında aynı şeyleri çekmek yerine değişik olgular denemenin daha hoş, daha enerji verici bir güzergâh olacağını düşünüyordum. Gerek konu, gerek anlatım biçimi, gerekse içerik bakımından kendimi her defasında farklı biçimlerde sınamanın bir zenginlik olacağına inanıyordum.”[11]

diyerek niyetinin böylesi bir zenginlik olduğunu dillendirmiştir.

Derviş Zaim Filler ve Çimen ile Türk Sineması’nda pek girilmeyen bir yola girmiştir. Geleneksel sanatlar ile sinemanın anlatım olanaklarını mezcederek farklı üslup arayışlarına girişmiştir. Filler ve Çimen (2001)’de ebru, Cenneti Beklerken (2007)’de minyatür, Nokta (2008)’da hat sanatını anlatımın olanaklarına dâhil ederek farklı bir estetik arayışın imkânlarını zorlamış, bir “Türk ikonografisi”, “Türk anlatısı” yaratmanın peşine düşmüştür. Sinematografisi sadece estetik açılımlarla sınırlı değildir Zaim’in. Etik değerleri hiç göz ardı etmemiş ve Filler Çimen’de Türkiye’nin önemli politik meselelerine değinmiş, Paralel Yolculuklar (2001) gibi Kıbrıs savaşı ile yüzleşilmesi gerektiğini söyleyen bir belgeselin ortak yapımcılarından birisi olarak Kıbrıs meselesine eğilmeye başlamış; Çamur (2003) ve Gölgeler ve Suretler (2011) gibi filmler üreterek  Kıbrıs ile ilgili ciddi politik filmler yapmıştır. Devir (2012) ve Balık (2014)’ta ise insanın doğa ile olan ilişkisine odaklanarak kapitalizm ve gelenek arasında git-geller yaşayan günümüz insanının trajedisini anlatarak insanoğlunun açgözlülüğüne vurgu yapmıştır. Tül A. Süalp’a göre; Zaim, politik filmler yapmaz; filmleri politik olarak yapar.[12]

Zaim, hala arayışlarını sürdürmekte ve estetik-etik değer ve yargılarını filmleri aracılığı ile seyircisi ile paylaşmaya devam etmektedir. Bu noktada Zaim’i özellikli kılan en önemli nokta ise onun estetik arayışının politik bir tavra dönüşmesidir.

Kaynakça:

[1] Deleuze, Gilles-Guattari, Felix (2013), Felsefe Nedir?, Turhan Ilgaz (çev.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. s. 83
[2] Atam, Zahit (2011), Yakın Plan Yeni Türkiye Sineması, İstanbul: Cadde Yayınları. s. 455
[3] Kırel, Serpil-Duyal, Aylin Ç. (2011), Derviş Zaim, Adana: Altın Koza Yayınları. s. 7
[4] Kırel, Serpil-Duyal, Aylin Ç. (2011), Derviş Zaim, s. 7
[5] Kırel, Serpil-Duyal, Aylin Ç. (2011), Derviş Zaim, s. 8
[6] Atam, Zahit (2011). s. 457
[7] Zaim, Derviş (2005), 65 Yönetmenimizden Yerellik, Ulusallık, Evrensellik Geriliminde Sinemamız, Artun Yeres (derleyen), İstanbul: Don Kişot Güncel Yayınlar. s. 71
[8] Zaim, Derviş (22.12.2014 tarihinde erişildi). Derviş Zaim: “Sanat tarihi belirli tercihlerin tarihidir”, http://www.mafm.boun.edu.tr/files/231_Dervis_Zaim.pdf s. 41
[9] Zaim, Derviş (22.12.2014 tarihinde erişildi). Derviş Zaim: “Sanat tarihi belirli tercihlerin tarihidir”, s. 43
[10] Atam, Zahit (2011). s. 458
* Örneğin; Atilla Dorsay filmi izledikten sonra Zaim için şunları yazmıştır; “Bir yönetmen olması için kırk fırın ekmek yemesi lazım.” (Akt. Zaim, Derviş (22.12.2014). Derviş Zaim: “Sanat tarihi belirli tercihlerin tarihidir”. s. 49)
* Filmin aldığı ödüllere göz atmak için bakınız: http://www.derviszaim.com/odulleri/ (22.12.2014 tarihinde erişilmiştir)
[11] Zaim, Derviş (22.12.2014 tarihinde erişildi). Derviş Zaim: “Sanat tarihi belirli tercihlerin tarihidir”. s. 53
[12] Süalp, Z. Tül Akbal (2010), Geniş Zamanlı Tarihin ŞiiriDerviş Zaim Sineması Toplumsalın Eleştirisinden Geleneğin Estetiğine Yolculuk kitabının içinde, Aslıhan Doğan Topçu (derleyen) Ankara: Deki Yayınları. s. 17

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir