Yüzünde ve vücudunda yanık izleri, cazibeden yoksun tavırları ve hiç çıkarmadığı eldivenleriyle olması gereken en son yer olan Hollywood’a gelen Agatha’nın hikâyesini merkeze alan son David Cronenberg filmi Maps to the Stars (Yıldız Haritası), patolojik çelişkiler çerçevesinde, bağımlılık ve aile söylemleri ile toplumsal katmanları biçimci bir üslupla masaya yatırıyordu. Yönetmenin Spider (Örümcek) filmi ile saptığı bu yeni yolda, ilk dönem sinemasında sıklıkla gördüğümüz body horror* temalarından uzaklaşıp daha çok içsel şiddeti betimlediğini görüyoruz. Oysaki her ne kadar kanın dozu azalsa da Cronenberg sinemasının başat temaları yerli yerinde durmaya devam ediyor; sadece insan bedeni üzerinden yayılan tedirginlik ilk filmlerdeki gibi mutasyon ve deformasyon merkezli ilerlemiyordu. Bu açıdan son dönem filmlerinde bir nevi kendi inşa ettiği body horror kalıplarını yeni yöntemlerle revize ettiğini söyleyebiliriz.
David Cronenberg’in ilk dönem filmlerini bir dizi kaçınılmaz transformasyon üzerinden değerlendirebiliriz. Değişimin belirleyici olduğu bu dönemde, birey ile öteki arasındaki sınırlar kalkmakta ve anlatı muğlak bir alana taşınmaktadır. Bir anlamda öteki, zorla da olsa görünür kılınmakta, kişiler değişime direnememektedir. Bu dönemde Cronenberg, insanlara hizmet etmeye çalışan bilimin kontrolden çıkıp onlara nasıl zarar verdiğini, bedensel değişimi merkeze alarak body horror kalıpları içerisinde anlatmakta; dönüşüm, bazı durumlarda bir kimlik paylaşımına (Fly / Sinek), bazen de Scanners (Tarayıcılar) da olduğu gibi bir komploya hizmet etmektedir. Parazit ve bilimsel deneylerin merkezde olduğu (Shivers / Ürpertiler) ile cinsellik dozu yüksek zombi öyküsü Rabid (Kuduz) ilk döneminin önemli örneklerindendir. Özellikle Rabid’de penisi andıran virüs, koltukaltında delik açarak ilerlemekte ve kişiyi bir tür zombiye dönüştürmekteydi. Yönetmenin daha sonra defalarca tekrar ettiği temaların başlangıcı olan Rabid, Cronenberg sinemasındaki body horror kalıplarının da standartlarını belirlemiştir.
Bedensel değişim ve mutasyon Cronenberg için çoktan yıkılan bir sistemin ifşasını ifade eder. İnşa edilmiş toplum tasarısı Cronenberg için bir ütopyadan ibarettir. Yönetmen sistemin panik butonuna kendi yöntemleriyle basar. Kolektif hafızaya saldırdığı Scanners’da, patlayan kafalar ile body horror’un en çarpıcı örneklerinden birine imza atar. Dead Ringers (Ölü İkizler) de ise bu kez tıbbı aletler, erotik takıntılara ve korku faktörüne dönüşmektedir. Sinek filminde ise değişim üst seviyeye çıkar: Diş ve tırnaklar düşer, mutasyon izleyicinin önünde gerçekleşir. İnsan formundan böcek formuna geçiş başlar. Cronenberg sineması dönüşümü ret etmez ya da tiksinmez. Vücudu parçalar ve yeniden inşa eder. Yönetmen için body horror’un verdiği etkileşim durumunun farkında olunması amacını taşımaktadır. Gerçekliğin kırılması olarak tanımlayabileceğimiz bu farkında olma durumu, birçok gerçeklik algısını oluşturmakta, deforme edilen beden ise bir metafor halinde modernite eleştirisine dönüşmektedir. Distopyaya dönüşen evrende kapitalist sistemin haz olarak sunduğu şey aslında bir beden istismarıdır. Cronenberg ise istismarı görünür kılmaktadır. Çarpık sistemin bir alegorisi olarak tezahür eden yeni formun, yönetmenin sinemasındaki karşılığı ise New Flesh (Yeni Et) kavramıdır.
New Flesh (Yeni Et)
Sisteme kendi yöntemleriyle saldırmaya devam ettiği kült filmi Videodrome’da body horror, korku alt türünden fazlasına dönüşmektedir. Karında açılan yarıklardan içeri sokulan kasetler, mazoşist görüntüler, bedenin başka cisimlerle birleşmesi gibi body horror kalıplarını zorlayan imgeler, arka plandaki güçlü sistem eleştirisiyle birleşmiştir. Gerçeklik algısını sürekli sekteye uğratan film, insanın modern çağ ile kurduğu hastalıklı ilişkiye ayna tutar. “Yeni Et” kavramı ise bu sakat birliktelikten ortaya çıkmıştır: Mekanik eşyalar ile yaşanan organik birleşmeler, rahatsız edici cinsel imgeler ile desteklenir. Yeni et, modern çağ kâbusudur ve bu kâbusu başlatan –Videodrome’un başkarakteri Max’de olduğu gibi- insanoğlunun kişisel hırsları ve arzularının esiri olmalarıdır. Diğer taraftan çöküşün mimarı olduğu kadar kurbanı da olan kişilerin bedenleri, sürekli yıkıma uğrar, nesnelerle bütünleşir ve yeni bir forma bürünür. Bu açıdan “Yeni Et” tanımı, başlangıçtan son dönemine kadar Cronenberg sinemasının başat temasına dönüşmüş durumdadır.
Teknoloji ve bedenin, “Yeni Et” tanımı altında birleşmesinin bir sonucu da toplumsal endişelerin ortaya saçılmasıdır. Deforme olmuş bedenler bu endişeleri tetiklediği gibi, teknolojinin organikleşmesini de sağlar. Existenz (Varoluş) filminde karakterler oyuna girmek için bir pod (oyun konsolu) kullanırlar. Ancak bu podlar hayvan dokularından oluşan organik aletlerdir ve aktif hale getirmek için okşanması gerekir. Gayet açık bir cinsel gösterge de podların bir kablo vasıtasıyla kişilerin omuriliğine bağlanmasıdır. Bu sayede beden, mekanik bir oyun konsoluna dönüşürken pod ise organik bir canlıya dönüşür. Videodrome’da Max’in kolunun ya da Existenz’de yemek artıklarının silaha dönüştürülmesi, dişten oluşan kurşunlar gibi gerçeklik algısını body horror kalıplarında bozan örneklere yönetmenin sinemasında sıklıkla rastlarız. Sinek ve Videodrome’da kullanılan teknolojinin cinsellik ve vahşet ile iç içe geçmesi, Existenz’de “Yeni Et” tanımına uygun olarak revize edilmiştir. Tehdit unsuru televizyondan oyun konsoluna evrilirken, gerçeklik algısı iyice kaybolmuştur. Ölü imajların Videodrome vasıtasıyla yayıldığı bir çağdan, kişilerin yanılsamayı kendilerinin seçtiği bir döneme geçilmiş, ruh ve beden arasındaki uçurum artmıştır. Bu farklılığı ortaya koyan Sinek’te bedenin dönüşümü ruhu hapsedip kişinin sonunu hızlandırır. Oysaki Existenz’de beden ve ruh arasındaki ilişki teknoloji vasıtasıyla kesintiye uğrar. Tüm deforme olmuş haliyle bile Sinek filminde Seth’e baktığımızda ardındaki insanı görebiliyorken, Varoluş’ta gördüğümüz sadece endişedir.
David Cronenberg filmlerinde body horror’un bir uzantısı olarak geniş bir yer kaplayan seks, doğum ve yeni yaşamı sembolize etmekten çok uzaktadır. Seks, daha çok bir zorunlu birleşme ya da kaçış yöntemidir. Kaos ve panik, eylem için belirleyici olmaktadır. Crash (Çarpışma) filmindeki pornografik görüntüler izleyicide hazdan ziyade tuhaf bir tedirginlik uyandırmaktadır. Duygusal bağ kurmaktan uzak kişiler, terk edilmiş hangarlarda, otoparklarda kendi bedenlerine zarar vererek hazza ulaşmaya çabalarlar. Bunun için tıpkı Sinek filminde cinsel açlık çeken Seth gibi steril bir birleşme yerine, body horror kalıplarında olduğu gibi deformasyon odaklı bir birleşmeyi tercih eder. Çarpışma’da karakterler yaşadıkları kazalar sonucu oluşan yaralarını teşhir edip onlar üzerinden hazza ulaşmaya çabalarlar. Bu çaba onları birer Cronenberg karakterine çevirmektedir. Nasıl ki Sinek filminde yaşanan kaza sayesinde Seth bir bilim adamından yeni bir türe, bir Cronenberg karakterine dönüşüyorsa, Çarpışma filminde de yaşanan kazalar karakterleri normalin rutininden kurtarıp Cronenberg’in dünyasına dahil etmektedir. Bu açıdan Yıldız Haritası’ndaki Agatha’nın yaraları, Cronenberg sineması içinde sadece ışıltıyı bozan bir deformasyondan fazlasını ifade etmektedir.
Cronenberg sinemasının içine girilmesi meşakkatli dünyasında body horror, modern çağın kasvetli gündeliğine karşı bir isyan hareketidir. Karakterlerin yaptıkları seçimler sonucunda gerçeklikle olan bağları kontrolden çıkmış, cinsellik patolojik bir boyuta ulaşmış ve beden türlü deformasyonlar ile yeni bir forma dönüşmüştür. Cronenberg ise algımızın nasıl manipüle edildiğini, bozulan sistemin nasıl normalmiş gibi sunulduğunun altını çizerek izleyiciye karanlık bir gelecek tablosu gösterir.
(*) Body Horror: Vücudun genellikle bir virüs ya da asalak tarafından ele geçirilmesine ya da bir biçimde sahibine ihanet etmesine odaklanan korku alt türü. Body Horror filmlerinde, hastalıklı, mutasyona uğramış ya da deforme olmuş bedenler, toplum tarafından grotesk bir karakter olarak yabancılaştırılıp canavarlaştırılmaktadır.
Not: Bu yazı ilk olarak Sinema Terspektif Dergisi’nin 14. (Şubat 2016) sayısında yayınlanmıştır.
İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.