“Cehennem/Inferno” 14 Ekim, Cuma Günü Sinemalarda!

“Cehennem/Inferno” 14 Ekim, Cuma Günü Sinemalarda!

Share Button

“Cehennem/Inferno” 14 Ekim, Cuma Günü Sinemalarda!… Sır İstanbul’da Çözülüyor!

YAPIM BİLGİLERİ

Oscar ödüllü Ron Howard, Dan Brown’ın (Da Vinci Code) milyar dolarlık Robert Langdon serisinin en çok satan son kitabının sinema uyarlaması “Inferno/Cehennem”le bir kez daha sinemaseverlerle buluşuyor. Hikayede, ünlü simgebilimci Langdon (bir kez daha Tom Hanks tarafından canlandırılıyor) bizzat Dante’nin kendisiyle ilgili bir dizi ipucunu takip eder. Langdon bir İtalyan hastanesinde hafıza kaybıyla uyanınca, kendisine hafızasını geri kazanmasında yardımcı olacağını umduğu doktor Sienna Brooks’la (Felicity Jones) işbirliği yapar. İkili, beraberce, çılgın bir adamın dünya nüfusunun yarısını silip süpürecek olan küresel bir virüsü yaymasına engel olmak için zamana karşı yarışırken Avrupa’nın birçok yerine gitmek zorunda kalırlar.

Columbia Pictures ve Imagine Entertainment, LStar Capital işbirliğiyle bir Brian Grazer yapımı olan “Inferno/Cehennem”i sunar. Başrollerini Tom Hanks, Felicity Jones, Irrfan Khan, Omar Sy, Ben Foster ve Sidse Babett Knudsen’in paylaştığı filmi Ron Howard yönetti. David Koepp filmin senaryosunu Dan Brown’ın romanına dayanarak yazdı. Filmin yapımcılığını Brian Grazer ve Ron Howard, yönetici yapımcılığını ise David Householter, Dan Brown, William M. Connor, Anna Culp ve Ben Waisbren gerçekleştirdi. “Inferno/Cehennem”in görüntü yönetimi ASC ve A.I.S. üyesi Salvatore Totino’nun, yapım tasarımı Peter Wenham’ın, kurgusu ACE’den Dan Hanley ve Tom Elkins’in, kostüm tasarımı Julian Day’in, müziği ise Hans Zimmer’ın imzasını taşıyor.

Fragman:

FİLM HAKKINDA

The Da Vinci Code” (2006) ve “Angels & Demons”ın (2009) 1,2 milyar dolarlık hasılatla dünya çapındaki muazzam başarısının ardından gelen Inferno/Cehennem”, Dan Brown’ın Robert Langdon’lı roman serisinin merakla beklenen üçüncü sinema uyarlaması. Aynı adlı kitap 2013 yılında en çok satan yetişkin kitabı olarak dünyadaki okurların Robert Langdon’a doyamadığını kanıtladı.

Film, yönetmen Ron Howard’ı -kendisi son olarak başarılı Beatles belgelesi “Eight Days a Week: The Touring Years”ı yönetti-  hızlı düşünen, yaratıcı Langdon rolünü bir kez daha üstlenen Tom Hanks’le yeniden buluşturdu. Hanks serinin devam eden cazibesini şuna bağlıyor: “Dan Brown’ın çözdüğü bir şey var: Herkes iyi bir bulmacadan keyif alır; özellikle de, bu, insanın her seferinde bir düğümü çözüp nihai sonuca ulaşabildiği türden bir bulmacaysa. Dan Brown uyarlaması olan filmler izleyicilere bunu sunuyor: The Da Vinci Code’la başlayan bu serinin filmleri adeta interaktifler.”

İsmini Dante’nin başyapıtından alan, Latince’de cehennem anlamına gelen “Inferno”da psikolojik gerilim  öğeleri de bulunuyor. Filmde, bir hastanede uyanan Dr. Robert Langdon o güne kadar yaşadığı en büyük zorlukla karşı karşıya olduğunu anlar; hafızasını kaybetmiştir.  Hummalı imgelemler ve şiddetli baş ağrılarından kurtulamayan Langdon’ın başına ne geldiğini ve bunun nedenini bulması gerekmektedir.

Hanks bu konuda şunları söylüyor: “Filmde cehennem Langdon’ın içinde bulunduğu hem zihinsel hem de fiziksel deneyimi betimliyor çünkü bir yandan başındaki ağrı, bir yandan da bunun nedenlerini bilmemek onu harap ediyor.”

Dan Brown ise şunları söylüyor: “Hiç kuşkusuz, Robert Langdon filmin başında kendi cehennemini, kendi İnferno’sunu yaşıyor. Bir hastane odasında uyanıyor, insanlar onu öldürmeye çalışıyor ve taşıdığı tarihi eserin ne olduğu konusunda en ufak bir fikri yok. Onu kimin neden öldürmek istediğini bulmak için bir dizi ipucunu takip etmesi gerekiyor. Sonunda ise tehtidin kendi şahsi dramından çok daha büyük olduğunu, gezegenin geleceğinin tehlike altında olduğunu fark ediyor.”

“Inferno/Cehennem” serinin görsel açıdan şu ana kadarki en stilize yapımı. Bir dizi esrarengiz rüya sekansı izleyiciyi Langdon’ın kafasının içine sokuyor ve daha önceki iki filmden bambaşka bir his yaratıyor. İşte yönetmen Ron Howard’ı seriye çeken şey de tam olarak buydu. Yönetmen olarak otuz yılı aşkın kariyeri boyunca 23 sinema filmine imza atmış olmasına rağmen, devam filmi olarak başına geçmeyi kabul ettiği yegane iki film “Angels & Demons” ve “Inferno/Cehennem” oldu. Bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Robert Langdon kadar sevdiğim karakterler oldu ama kendimi her zaman farklı bir şey yapmaya zorlamak istiyorum. Böylesi kendini tekrar etmekten daha ilginç. İşte Dan Brown’ın kitaplarına dayanan filmler de tam olarak böyle: Her biri diğerinden çok farklı, Dan her macerada bambaşka temalar irdeliyor. ‘Inferno/Cehennem’ stil açısından en farklı olanı. Bu seride, geriye dönüp, sevdiğim bir karakteri yeniden ele alırken kendimi yeni yönlere itmeye devam edebiliyorum.”

cehennem_afis

Filmde, Langdon’ın Dante’nin destansı şiiriyle ilgili ipuçlarından anlam çıkarması gerekir. Howard bunu, “Dante’ye takıntılı bir adam, Langdon’ın halüsinasyonlar gören zihnine eziyet ediyor. Langdon parçaları alıp kendisi için bırakılan ipuçlarından anlam çıkarmak zorunda” diye açıklıyor.

Yapımcı Brian Grazer ise şunları söylüyor: “Dante bizlerin modern cehennem olgumuzu icat etmiştir. Kitapta, Dante dünyada günah işlemiş olanların şiirsel bir adaletle cezalandırılışına tanık olur. Bu, Langdon’ın filmde çözmesi gereken bulmacaların temelini oluşturuyor. Dante cehennemi tasvir etti; ressam Boticelli cehennemi resmetti; ama ölümcül bir virüsün serbest bırakılmasını önleyerek dünyanın cehenneme dönüşmesini yalnızca simgebilimci Robert Langdon engelleyebilir.”

Brown’ın kitaplarının böylesine etkili olma nedenlerinden biri tarihin gerçek gizemlerini modern izleyiciler için heyecan yüklü gerilimlere dönüştürme konusundaki dehası. “Inferno/Cehennem”de, Brown’ın başlıca ilham kaynağı Dante’nin Inferno’su. 14. yüzyılın büyük İtalyan şairi Dante ilk adımı günahı reddetmek olan ruhun Tanrı’ya doğru yolculuğunu betimlemeye çalışmıştır. Destansı şiirinde, Dante’nin kendisi cehennemin dokuz çemberinden geçirilirken, tövbe etmeyen günahkarların şiirsel bir adaletle cezalandırıldığını görmektedir: Falcıların kafaları geriye dönüktür ve ileriyi göremezler; “yapış yapış parmaklı” kirli siyasetçiler kaynamış ziftin içine atılmışlardır. En büyük cezalar ise Dante’nin en büyük kötüleri olan hainler için saklanmıştır: Şeytan’ın üç ağzı içinde sonsuza dek çiğnenecektirler. Bu üç hain, Jül Sezar’ı öldürmüş olan Cassius ve Brütüs ile Judas Iscariot’tur.

Brown için zorluk bir dehanın 800 yıl boyunca okurlara ve sanatçılara ilham kaynağı olmuş bir eserini alıp, onu Langdon’ın geriliminin lokomotifi yapacak unsurları bulmaktı. Brown bunun çözümünü modern cehennem anlayışının nasıl olacağını hayal ederek buldu: Çok iyi şekilde örtüşen iki konsepti bir araya getirmeliydi. Bir yandan, dünya milyarlarca insanın yiyecek bulamadığı aşırı nüfusa sahip bir yer olacaktı; diğer yandan da, dünya nüfusunun yarısını ortadan kaldıracak ölümcül bir hastalık olacaktı. Ve dünya üzerindeki bu cehennem için, Brown, Dante’nin şiirsel adalet fikrinden yararlandı: Bir kötü adam dünyayı gezegenin kaldırabileceğinden çok daha kalabalık bir yer haline getirdiği için insan ırkını cezalandırmak üzere milyarlarca insanı öldürecek bir virüs yayacaktı.

Gezegenin nüfusunun son seksen yılda üçe katlandığını gören ve bu sorunu çözmenin müthiş bir fikir olduğunu düşünen bir kötü adamın harika olacağını düşündüm” diyor Dan Brown ve ekliyor: “Lisedeyken ve üniversitedeyken Dante’yi okumuştum ama bir on üçüncü yüzyıl destansı şiirini bir gerilim olarak nasıl cazip hâle getireceğimi anlamak için bu eseri pek çok kez daha okumam gerekti.”

Elbette, Harvardlı simgebilimciyi yine Tom Hanks canlandırdı. Howard rolün ona bir eldiven gibi oturduğunu belirtiyor: “Herkesin Tom’u bu rolde bu kadar sevmesinin nedenlerinden biri onun gerçek hayatta Robert Langdon olması” diyen Howard, bunu şöyle açıklıyor: “Her ikisi de çok meraklılar, yalın bir mizah anlayışına sahipler ve bir bulmacayla karşılaştıklarında kan kokusu almış köpekbalığı gibiler; çevrelerindeki dünya onları büyülüyor ve onu çözebilecek müthiş bir zekaya sahipler. Üstüne üstlük, Tom bu neslin en iyi aktörlerinden biri.”

Hanks tekrar tekrar Robert Langdon rolüne dönmekten keyif aldığını çünkü bir bulmacayı çözmek kadar keyifli pek az şey olduğunu söylüyor: “Dan Brown her zaman çalışmaya hazır olabilecek bir karakter yarattı: Daima çözümlemeye değer bir gizem olacaktır. Bu filmler eğlenceli ve onlardan bir şey öğreniyorsunuz.”

Bir kez daha, Dan Brown’ın yarattğı hikayenin uluslararası ortamı yapımcılara Hanks’in etrafını dünya çapında oyuncularla doldurma fırsatı sundu: Sienna Brooks rolünde İngiliz aktris Felicity Jones; Christoph Bouchard rolünde Fransız aktör Omar Sy; Harry Sims rolünde Hint yıldız Irrfan Khan; ve Dr. Elizabeth Sinskey rolünde Danimarkalı aktris Sidse Babett Knudsen. Amerikalı Ben Foster ise biyomühendis Bertrand Zobrist’i canlandırdı. “Dan Brown hikayelerinin en heyecan verici yanlarından biri, dünyanın dört bir yanına yayılan mekanlarda geçtikleri için rolü hangi milletten olursa olsun en uygun kişiye verebilmeniz” diyor Brian Grazer ve ekliyor: “Bu önemli ve gerekli çünkü Ron’ın Langdon’ın küresel macerasını anlatmasının yollarından biri onun etrafında tüm dünyanın dört bir yanından oldukları görünümleri ve konuşmalarından anlaşılan insanlar koyması.”

Dan Brown, The Da Vinci Code ve Angels & Demons’da olduğu gibi, “Inferno/Cehennem”de de günümüz dünyasında çok güncel olan konulara değiniyor. Brown’ın romanlarında ve film uyarlamalarında, Hanks’e göre, “Her zaman soru işaretleri var. ‘Inferno/Cehennem’de, sorular aşırı nüfus etrafında dönüyor. Gerçekten çok fazla insan mı doğuyor? Aşırı nüfus sorunumuzu çözebilmemizin bir yolu var mı? Yoksa dünyamız Dante’nin Inferno’sunun yeni bir versiyonu mu olacak?”

Kendinden öncekiler gibi, “Inferno/Cehennem” de gerçekten dünya çapında bir macera. “Bu filmlerden birinde yer almanın en büyük bonuslarından biri bu” diyor Hanks ve ekliyor: “Her zaman büyüleyici yerlere gittik ve bunlar gerçek mekanlardı. “Inferno/Cehennem”de, sahiden Venedik’teki San Marco Bazilikası’nın çatısındaydık. Bu başlı başına olağanüstü bir yapımcılık başarısı!”

Howard ise şunarı söylüyor: “Gerçek mekanlarda olabildiğin bir film yapmak her zaman harikadır. Set inşa etmek müthiştir, BYG muhteşemdir ama hakikaten o mekanın kendisinde olmak gibisi yoktur. Üstelik bunun kamera önünde ve arkasındaki herkes üzerindeki etkisi bambaşkadır.”

Tipik Dan Brown tarzı olarak, izleyici, Langdon her bulmacayı çözerken onun hemen yanı başında. Bu, sinemaseverlerin Brown filmlerinden bekler hâle geldiği unutulmaz bir deneyim yaratıyor.

‘Inferno/Cehennem’in izleyiciler için heyecan verici olmasının birçok nedeni var: Draması, aksiyonu, gerilimi ve insani boyutu” diyen Grazer, şöyle devam ediyor: “Tüm bu gerilim öğelerini, ayrıca çok büyük ve uluslararası bir oyuncu kadrosunu içinde barındırıyor; tüm dünyayı egzotik, hatta bazen fantastik şekillerde geziyorsunuz; ve hikayeyi Tom Hanks’in canlandırdığı Langdon karakteri sürüklüyor.”

Grazer’ın işaret ettiği üzere, film serinin bir parçası olmakla beraber, tamamen bağımsız olarak da ayakta durabilir nitelikte. “The Da Vinci Code ya da Angels and Demons’ı izlememiş olsanız bile, yine de bu filme bayılacaksınız çünkü diğer ikisinden bağımsız, tek başına başarılı oalbilen bir yapım. Öte yandan, seriye harika bir başlangıç da olabilir.”

Ben Foster bu deneyimi bir perspektife oturtuyor: “Bu film serisini gerçekten seviyorum. Bir şeyler öğreniyorsunuz. Karakterler harika, dünyayı gezme imkanı buluyorsunuz ve her an tetiktesiniz. Güzel ve eğlenceli bir sinemacılık bu.”

, , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir