- Richard Linklater’ın zaman kavramını ele alışı ve bunu özgün bir öykü aktarma yöntemi olarak benimsemesi de kendi sinema dilini oluşturması açısından etkin bir örnek. Sinemayı zamana şekil veren bir deneyim şeklinde tanımlaması, daha ilk filmlerinden itibaren zamanı bir karakter olarak filmlerine yerleştirmesi veya karakterlerini zamanın akışına bırakmasından da anladığımız gibi “zaman” Linklater’ın sinema estetiğinin oluşmasına büyük katkı sağlıyor. Bu açıdan bakıldığında yönetmenin son filmini 12 yıllık bir periyotta, dönemsel çekimler yaparak tamamlaması Linklater Sineması için şaşırtıcı değil.
Sinema dilini daha çok bir ifade biçimi, bir iletişim yöntemi olarak tanımlıyor ve sanatçının eserlerinde özgün bir dil yaratma çabası olarak görüyorum. Dilbilim kökenli sanat kuramlarının yaygınlaşmasından sonra daha da belirgin olan yönetmenlerin bir sinema dilini benimsemeleri illa ki Godard gibi biçimci bir tavır olmak zorunda da değil bana kalırsa. Richard Linklater’ın zaman kavramını ele alışı ve bunu özgün bir öykü aktarma yöntemi olarak benimsemesi de kendi sinema dilini oluşturması açısından etkin bir örnek. Sinemayı zamana şekil veren bir deneyim şeklinde tanımlaması, daha ilk filmlerinden itibaren zamanı bir karakter olarak filmlerine yerleştirmesi veya karakterlerini zamanın akışına bırakmasından da anladığımız gibi “zaman” Linklater’ın sinema estetiğinin oluşmasına büyük katkı sağlıyor. Bu açıdan bakıldığında yönetmenin son filmini 12 yıllık bir periyotta, dönemsel çekimler yaparak tamamlaması Linklater Sineması için şaşırtıcı değil.
Boyhood / Çocukluk, Mason’ın 5 yaşındaki halinden üniversiteye başladığı döneme kadar olan dönemini anlatıyor. Bu esnada değişimin ve doğal yaşlanma süreçlerini oyunculardan eş zamanlı olarak alan yönetmen, bir büyüme hikâyesi anlatırken kendi sineması için de bir düşünme pratiği geliştirmekten geri kalmıyor. Bu düşünmeyi / anımsamayı iki açıdan ele alabiliriz: Zaman ve anlatı.
Zaman ve Anlatı
Linklater’ın 9 yıllık aralarla çektiği Before Sunrise / Sunset / Midnight serisinde yaptığı gibi zamanın ana karakterlerden birine dönüşmesi, Boyhood için de en fazla göze çarpan etkenlerden birisi. Ancak yönetmenin zamanı illaki uzun periyotlarla algılamadığını da söylemek gerekiyor. Hatta çoğu kez kısa zaman öyküleri anlatıyor. İlk filmi Slacker’da zincirleme şeklinde birbirleriyle muhabbet eden ve zamanın başrolde olduğu bir akış sergileyen yönetmen, Dazed and Confused / Genç ve Heyecanlı da ise okulun son gününe odaklanıyor. Before serisinde bir geceye ya da güne odaklanması gibi Boyhood’un her ne kadar uzun bir periyot olsa bile, hikâyesini kısa zaman aralıklarından bir bütüne ulaşarak anlatıyor.
Boyhood’da zaman akışını Mason’un değişen saç modelinden, video oyunlarından, popüler şarkılardan, sosyal çevresinden ve okullardan takip ediyoruz. Linklater’ın hikâyeyi zamansal sıçramalara özel bir anlam atfetmeden anlatıyor olması, mesafeyi zaman aracılığıyla korumasına sebep oluyor. İlk birasını içerken gördüğümüz ya da ilk kız arkadaşına tanık olduğumuz Mason’ın büyümesi, izleyiciyi heyecanlandıracak bir atmosferden çok uzak seyrediyor. Bu da zamanı nostaljik bir anımsama halinden çıkarmaya yarıyor. Çocukluk, Mason’ın arkadaşı olduğumuz zamanlarda çok da önemsemeyeceğiz olayları büyütmeyip, deneyimlerine ortak olmamızı istiyor.
Dramatik çatıyı kurmanın en belirgin kısmı olan çatışmanın gücünden faydalanmayan hatta onu alaycı bir üslupla ele alan Linklater, filmin 12 yıl süren çekim sürecinden kaynaklanan epik söyleminden de ısrarla kaçıyor. Karakterlerle arasına mesafe koymayı becerebilmesi ve onları rutinin sıkıcı sarmalının içinde resmetmesi izleyicinin kendi hayatı ile bağıntı kurmasını sağlıyor. Gündelik değişimleri ya da basit sorunları dert edinmekten, onları melodrama çevirmekten kaçınan Linklater izleyiciyi de aktive etmiş oluyor. Günlük yaşamının değişimlerinin o kadar da önemli olmadığını bilmek değişimin gerekliliği üzerinde düşündürmek ve zaman kavramını şimdi ile sınırlandırmak yönetmen için oldukça önemli.
Linklater filmlerinin çoğunda gördüğümüz ve soluk soluğa konuşan karakterler Boyhood da mevcut. Çocukluk’un belki de ilginç yönlerinden birisi Mason’ın büyüme hikâyesi üzerinden Amerikan’ın değişen yaşam tarzı ve politik çehresi hakkında söyledikleri. Ülkenin seçim atmosferinden Irak Savaşı’na, banliyölerin durumundan eğitim sistemine kadar geniş bir skala zamanın akışı içerisinde filme başarıyla yediriliyor. Tabii ki tüm bu konular hakkında bilgiden çok sokakta konuşulan bir dilin filme yansıdığını söyleyebiliriz. Bunun dışında çevresel faktörlerin çocuklar üzerindeki etkisi, Z kuşağının sosyal etkileşimleri, değişen popüler kültür alışkanlıkları ve büyüme sancılarını da filmde bulmak mümkün. Boyhood’un tek sorunu ise fazla Amerikan olması.
İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.