Belgica (2016): Nazizm Çocuklarının Göçmenlerle İmtihanı

Belgica (2016): Nazizm Çocuklarının Göçmenlerle İmtihanı

Yazar Puanı4
  • Türk müzisyen Kürşat’ı sahneye çıkarıp alaturka melodiler eşliğinde eğlenirken akıllarına gelmeyen “göçmen sorunu”, söz konusu eğlenmek isteyen göçmenler olduğunda Belgica ekibinin büyük bölümünü çeşitli önlemler almaya sevk eder. Böylece en bohem Avrupalının bile içindeki İslamofobi izlerini görmek filmde mümkün hale gelir. Felix van Groeningen’in bu son filmi, bir bütün olarak günümüz Avrupa’sında git gide belirginleşen sosyolojik olguların mikro haritasını çıkarmayı başararak yönetmenin belki de en doyurucu filmi olma titrini hak ediyor.
Share Button

35. İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma bölümünde gösterimi yapılan Belgica ilk bakışta iki kardeşin bir bar girişimiyle “sex, drugs & rock ‘n’ roll” dolu ticari yükselişlerini konu ediniyor. The Misfortunates filmiyle tanıdığımız ve sonrasında The Broken Circle Breakdown ile popülerliğini dünya çapında genişleten Felix van Groeningen’in bu son filmi, başta müzikleri olmak üzere çeşitli bileşenleriyle seyirciyi tatmin etmenin ötesinde, bir bütün olarak günümüz Avrupa’sında git gide belirginleşen sosyolojik olguların mikro haritasını çıkarmayı da başararak yönetmenin belki de en doyurucu filmi olma titrini hak ediyor.

Frank ve Jo çocukluk yıllarında babalarıyla girdikleri çatışmalardan bu yana birbirlerine destek olmuş iki kardeştir. Frank evli ve bir çocuk babası, Jo ise yalnız yaşayan bir gençtir. Birlikte işlettikleri kafeyi büyüterek Belgica adlı büyük bir bara dönüştürdüklerinde, onlar için hayaller ve çılgınlıkla dolu bir yaşam başlar. Artık onlar Nuh’un gemisindedirler. Bu bakımdan, Belgica Batılı bireyin monoton yaşamı klişesini yıkarak iki kardeşin ticari macerasına müzik, eğlence, seks ve uyuşturucu komşuluğunda odaklanıyor. Frank ve Jo için sorunlar ortaya çıkmaya başladığında ise filmde yepyeni bir katman açılır. Bu katman Avrupa ülkelerinin şu anda belki de en önemsediği sorun olan göçmenler ve göçmen temsili özelinde belirgin bir hal alırken Avrupa’nın çatışma halindeki iki yüzü de açıkça seyirciye sunulur. Göçmen temsilinin Belgica’da su yüzüne çıkışı güvenlik şirketi sahibi Muhammed’in filme dahil olmasıyla gerçekleşir. Muhammed, Müslüman olmaktan ziyade “bar fedailiği” sektöründe kariyer yapmanın getirdiği sert karakteriyle Frank ve Jo’nun hedonistliğine bir tezat oluşturmaktadır; fakat bu karşıtlık Frank ve Jo tarafından Muhammed’in Müslüman oluşuna yorulur ve Muhammed iki kardeş tarafından “normal” olmamakla itham edilir. Aslında Frank ve Jo’nun arzuladıkları çılgınlık, güvenli sularda gerçekleştiği sürece peşine düşmeye değerdir ve bu güvenlik duvarını zedeleyen ise “göçmen”dir. Bu noktada akıllarına gelen ilk güvenlik önlemi göçmenleri bara almamaktır. Türk müzisyen Kürşat’ı sahneye çıkarıp alaturka melodiler eşliğinde eğlenirken akıllarına gelmeyen bu “göçmen sorunu”, söz konusu eğlenmek isteyen göçmenler olduğunda başta Frank olmak üzere Belgica ekibinin büyük bölümünü çeşitli önlemler almaya sevk eder. Böylece en bohem Avrupalının bile içindeki İslamofobi izlerini görmek Felix van Groeningen’in filmde mümkün hale gelir.

İslamofobik Avrupalı ağabeyin karşısına çıkıp göçmenler konusunda onunla çatışmaktan çekinmeyen ise insana ve özgürlüğe değer veren Avrupalı küçük kardeş olur. Filmde Müslümanlarla özdeşleştirilen kadına şiddetin, işler sarpa sarmaya başladığında Frank tarafından uygulanmasıyla iki kardeşin araları açılmaya başlar. Bunun ardından Frank’in, Jo tarafından onaylanmayan birçok davranışı daha gelir ve sonunda iş, özgürlükçü Avrupa’nın İslamofobik Avrupa’yı babaları olan Nazizm’e benzemekle suçlamasına kadar varır. Göçmenleri kapıdan çeviren Avrupa ile onların haklarını savunan Avrupa arasındaki bu mücadelenin sonunda Frank’i evine döndürüp muhafazakâr Avrupa’ya adeta “Senin Nuh’un gemisinde yerin yok!” diyerek Avrupa’nın ve hatta dünyanın geleceğine dair umutlarımızı artıran filmin adıyla da Avrupa Birliği’nin merkezi olan Belçika’ya yaptığı doğrudan atıf bu alegoriyi daha güçlü bir hale getiriyor.

Tüm bunlara ek olarak bir kez daha belirtilmeyi sonuna kadar hak ediyor: Belgica’nın müzikleri bir harika!

, , , , , , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir