Basitliğin Dayanılmaz Ağırlığı: Being There
Chance Gardener’ın dünyası bizimkine hiç benzemiyor. O hayatı basit bir şekilde düşünüp yaşıyor, sade cümleler kuruyor. Bizim sözde hayatımız gibi çetrefilli değil. Bitkilerden ve bahçeden oluşan sade yaşamı bizlere göre gerçek olamayacak kadar sıradan. Hayatı tanımlaması da zarif, içten bir gerçeklik barındırıyor: “Her şeyin büyüyüp güçlenmesi mümkün. Ve bin türlü yeni ağaç ve yeni çiçek için yeterince yer var. Bir bahçenin bakıma ve sevgiye ihtiyacı vardır. Ve bahçenize sevginizi verirseniz her şey büyür. Ama ilk önce bazı şeylerin solması gerekir. Bazı ağaçlar ölür ama yenilenmek için bu şart değil mi?” Diğer taraftan bu sözlerinden anlamlar çıkarmak da onun işi değil, çevresinin işi. O bahçesinin çiçeklerinden bahsederken, insanlar bu basit hayat cümlelerini ekonomiye ya da siyasete yoruyor; hatta basitliğe gereksiz anlamlar yüklüyor, onu karmaşanın içine çekerek kelimenin özünü yitirmesine çabalıyorlar.
Hayatla tek gerçek bağlantısı var Chance’ın: Televizyon. Ki onun da ne kadar gerçek olduğu tartışılır. Sanal bir dünyayı gerçekmiş gibi kabul ediyor. Televizyon seyretmek onun için günışığı gibi önemli; ancak ne seyrettiği değil. Çıktığı show programında kendini izlerken bir anda değiştirip alakasız bir şey izleyecek kadar doğal. Abuk sabuk programları izliyor genelde, ki zaten televizyon da öyle değil mi? Chance için televizyon bir eğlence kutusunun çok ötesinde, hayata açılan bir pencere. Gazete okumam, kitap okumam diyor; sadece tv izlerim, işte bu kadar basit. Şan, şöhret ve paranın aslında ne kadar değersiz olduğunu anlıyoruz.
Being There, hiç işimize yaramayan bilgilerle dolu aklımızın karıştığını, para ve güç uğruna ekonomik sistemin parçası haline geldiğimizin altını çiziyor. Amerika’lılardan Rus’lara kadar ince bir mizah ve ironiye sahip olması da en önemli artılarından biri. Sıradan bir insan olan hatta insani vasıfları dışında neredeyse kimliği olmayan biri bile Amerikan Başkanı’na ilham olacak cümleler kurabiliyor. Bir bakıma basitlik prim yapıyor; çünkü saf ve doğru. Jerzy Kosinski’nin romanından, kelime anlamından çıkartarak yepyeni bir boyut kazanan bu sıradan yaşam, uyarlandığı filmin de atar damarı olarak başarıyla yansıtılıyor.
Yanlış anlaşılmanın ve doğru yerde olmanın güçlü kavramlar olduğunun da farkına varıyoruz. Chance yanlış anlaşılan bir insandır, ama o kadar iyi biridir ki hep İlahi Güçler tarafından doğru yerlerde bulunmaktadır. Zaten maddi yaşama değer vermemesi ve öğretilmemiş içten cümleleri ile karakterin dini bir tarafı da bulunmaktadır.
“Bazı bitkiler güneşte büyür bazılarıysa gölgede daha iyi büyür”
Chance bunu söylerken şüphesiz Başkan’ı etkilemek gibi düşüncesi yoktur. Ama o kadar doğru bir cümle, o kadar basit bir hayat dersi ki etkilenmemek imkânsız. Durgun ve duru bir aklı var Chance’ın. Az konuşmanın getirdiği telaşsızlık ve telaşsızlığın getirdiği bir çekicilik. Zekânın ulaşamayacağı bir nokta. O sebeple filmin sonundaki meşhur suda yürüme sahnesi o kadar etkileyici geliyor ki insanın o noktaya basitlik ve saflıkla vardığını bilmek bize huzur veriyor. Enfes final sahnesinde, suyun içine şemsiyeyi batırdığında belki bir tümseğe denk geldiği için batmıyor Chance, ancak bunu bir iç huzur, bir ödül olarak algılamamak imkansız.
Peter Sellers hayatının rolünde oynadığının farkında olarak o kadar başarılı bir iş çıkarmış ki tek kelimeyle Chance’e dönüşmüş, onu yaşamış, onu hissetmiş. Herkesin başucunda bulunması gereken bir film Being There, hele ki bu kaos ortamında, karışıklık ve dağınıklıkta daha çok ihtiyacımız var.
İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.