Şöhretin o plastik yapısını en çok yapay çiçekler ile özdeşleştiriyorum. Her ne kadar ortamı güzelleştirseler, kusursuz görünseler de yakından bakıldığında tüm yapaylığı ortaya çıkan; gereğinden fazla renkli, sadece ortamı renklendirmek için orada oldukları aşikâr bu objeler; yoksunluklarını gizlemek için bedenlerinin arkasına saklanan yeni nesil ekran şöhretleri ile paralellik gösteriyor. Reality Show’ların pervasızlığı içinde büyüyen yitik neslin, bedenleri yeteneklerinin önünde olan “pop idolleri” bir noktadan sonra birbirinin tekrarı hissiyatı yaratıyor. Öyle ki ciddiye almanın neredeyse imkansızlaştığı, sanat ile aşırılığın birbirine karıştığı bu yeni nesil şöhretlerin üzerlerine bir beden büyük gelen star elbiseleri ile arzı edam etmeleri kimseyi rahatsız etmiyor. Hatta fazladan biçilen payeler ile parsayı süpürmeye devam ediyorlar.
Hermony Korine’ın eski Disney kızlarını merkeze alarak popüler kültür şöhretlerini mercek altına aldığı filmi Spring Breakers (Bahar Tatili), özelde dört kızın tatile çıkmak için yaptıkları soygun sonrasında yaşadıklarını ele alırken genel planda içkinin, uyuşturucunun gırla gittiği bu plastik evrende var olmak için bedenlerini kullananları yargılamadan ele alıyor. Sistemin güzellik algısı ve şöhret adı altında direttiği baskıcı ve bireyi öz yıkıma sürükleyen çarkın genelleşmesini ve tüketim toplumunun kendine has jeneriklerinin nasıl birer zorunluluğa dönüştüğünü yansıtan Korine, gençlerin rol modeli seçtiği kişilerin gerçekle bağının zayıf olduğunu izleyiciye gösteriyor.
Sosyal ve kültürel ortamlarda bireylerin davranış biçimlerini şekillendiren olayların başında taklit gelir. Daha çok “sosyal etkileşme” olarak tanımlayabileceğimiz bu yapının dışında kalanları “ötekileştirdiği” hatta yok saydığını söylememek mümkün. Bu sebeple varoluş kaygısıyla sürüye dâhil olmak günümüz toplumunun yaşadığı en ciddi sorunlarından birine dönüşmüş durumda. Siyasi simgeler ile ortak kavramlara sarılan ve bunu kitlesel bir olay gibi yansıtan parti mantığı ile işleri yürütmek mümkün değildir. Vaat edilen ödülün grup bütünlüğü adı altında bireyi yok etmesine izin verilmesi; bunun toplumsal statü gibi kaygan, gerçekçi olmayan bir temele oturtulmasını da toplumun ikiyüzlü ahlakıyla bağdaştırabiliriz. Dışarıdan bakıldığında normal hatta doğru görülen bu anlayışın tüketim sisteminin direttiği bir illüzyon olduğunu gösteren Spring Breakers, algı yönetimi vasıtasıyla sistemin tüm yapısına eleştirel bir boyut getiriyor. Bu bağlamda bireyin nesneye dönüşmesinin sonuçları Korine’ın temel dertlerinden birisi haline geliyor. Film boyunca gerçeküstü bir yapıya bürünen ve aynı kısır döngü içinde çıkışsızlığı vurgulayan yönetmen sahteliğin altını kalın harflerle çiziyor.
Aşırılığın ağdası
Bahar Tatili’nin Hedonizm’e -hazcılığa- yapılmış bir övgü olduğunu söylemek, filmi bu şekilde eleştirmek anlaşılabilir ancak genel tabloya bakıldığında mekanik bir eleştiri olarak kalacaktır. Gençlerin çoğunluğunun yarı çıplak dolaşması, oynanan homoerotik oyunlar, göğüs ve kalça imgeleri, oral seks çağrışımı yapan sahneler filmde sürekli tekrarlanan bunaltıcı bir kurguyla yer alır. Bilinçli olarak tercih edilen ve izleyiciyi rahatsız eden geri dönüşler ile “haz” arzulanan bir eylem olmaktan çıkar. Hatta bedensel “haz”ı elde etme yönteminin bile yanlış olduğu söylemek mümkündür. Korine’ın diğer işlerini de göz önüne aldığımızda yönetmenin bu yapıyı tersyüz etmesinin “haz” olgusunun tinsel anlamda karşılamadan bedensel doyuma ulaşamayacağının çıkarımı doğrudur. Bunu yaparken gençlerin sevdiği, ekonomik olarak güçlü genç pop idollerini kullanması anlatmak istediklerini geniş kitlelere yansıtmak için biçilmiş bir kaftan gibidir.
Her ne kadar çıplaklık filmin tümüne sirayet etse de -kızlar tüm film boyunca bikinileri ile dolaşır- cinsel obje olmaktan çok ataerkil sisteme yapılan bir eleştiri şeklinde okumak daha doğru olacaktır. Umulan üzere kızların başına bazı aksilikler gelse de kötü bir şey gelmez. Korine’ın trajediden uzak durması, kızları erk simgesi haline getirip merkezde yer vermesi bol starlı bir film açısından önemlidir.
Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayâsızlığı, fenalığı, azgınlığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir. (*)
Tüm dini öğretiler açıkça aşırılığı yasak etmiştir. Din tarihi bunun kötü sonuçları ile ilgili hikâyelerle doludur. Her ne kadar din olgusu film içerisinde önemli bir yer edinse de muhafazakârlık zırhından oldukça uzaktadır. Aşırılığın sonuçları yoldan çıkan gençlerden fazlası değildir. Tutucu dindarlık ya da dinin ticari çıkarlara alet edinmesi de film içerisinde yer alır ancak seçim bireye değil topluma bırakılmıştır. Sorun bireyin seçtiği yolun dışarıdan manipüle edilmesi, seçiminin kendi görüşü olup olmamasıdır. Dayatılan bir düşünce olmadıktan sonra bireyin hedonist ya da muhafazakâr olması kimseyi ilgilendirmez.
(*) Nahl Suresi; Sure 16, Ayet 90
İşletme ve Finans lisans mezunu, Sosyoloji öğrencisi. Kendi blogu ve DVD+ dergisi forumundan sonra sinema yazılarını yayınlamaya Sinemaximum sitesi ile başladı. Daha sonra yaklaşık 2 yıl Türkiye’nin ilk online sinema dergisi Sinemalife’da Düş Perdesi ve Ev Sineması bölümlerini yürüttü. Kanal D Home Video DVD dergisinde yazdı. Temmuz 2013’de Cineritüel ekibine katıldı. Philip Morris Ezd kanalında Planlama ve Analiz bölümünde çalışmaktadır.