Netflix, yayınladığı Türk yapımı dizilere bir yenisini daha ekledi. Senaryosunu Meriç Acemi’nin yazdığı Aşk 101, lise öğrencisi beş gencin dünü ve bugünü arasında iyi bir bağ kurarak ilerliyor (Ufak Tefek Cinayetler’de de benzer bir bağ vardı). Dizinin yönetmen koltuğunda ise Ahmet Katıksız bulunuyor.
1998 yılından günümüze uzanan bir köprü kuran Aşk 101, birbirinden farklı beş karakterin disiplin kurulunda yalnızca bir öğretmenin oyu sayesinde okuldan atılmamaları ve uzun vadede okuldan atılmamak için uğraşmaları üzerinden ilerler. Çünkü son kaleleri olan Burcu Hoca’nın tayini çıkmıştır ve onu bir şekilde okulda tutmaları gerekir. Aksi halde okuldan atılacaklardır. Bu gidişat üzerinden akıllarına gelen “en iyi plan”, Burcu Hoca’yı âşık etmek ve evlendirmek olur. Ancak bu o kadar kolay olmamalıdır ki olay örgüsü gelişsin ve ortaya izlenebilir bir kurgu çıksın.
Dizinin ana karakteri beş gencinden biri olan Sinan, ailesinin sahip çıkmadığı, dedesiyle bir yalıda yaşayan, maddi sıkıntı yaşamayan, sürekli alkol tüketen bir çocuktur. Adeta bir bilgi küpü olan Sinan’ın, genel kültür açısından başarısı münazara yarışması sırasında öğretmeni tarafından da vurgulanır. Disipline verilme sebebi ise münazara yarışması sırasında matarasından dökülen alkol nedeniyle perdeleri tutuşturmak olur. Sinan’ın ailesinin ona sahip çıkmamasının Sinan üzerinde yarattığı travma belki de alkolün ta kendisidir. Sinan, alkol ile kendisini uyuşturarak düşünmemeye ve yalnızlığını hatırlamamaya çalışır. Ancak her detayda, ailesinin yanında olmamasının kendisinde açtığı derin yaraları dışarı vurur.
İkinci karakterimiz Kerem öfke problemi olan, sürekli birilerine” kafa göz dalan” bir çocuktur. Basket takımında oynarken maç sırasında hakem dövdüğü için takımdan atılır. Ancak disipline, münazara yarışmasında kavga çıkarması sebebiyle gider (Hakem dövmek daha affedilebilir bir suç demek ki!). Babası tarafından sürekli “beceriksiz” baskısı yiyen Kerem, aile içinde yaşadığı sıkıntıyı öfkesiyle dışa vurur. Bu da çocuklar üzerinde ebeveynlerin yarattığı travmalardan biri olarak diziye yerleşir. Zira babası, Kerem’i toplum önünde de rencide eder.
Eda, sürekli güzelliğiyle öne çıkan, güzel olduğunun kendisi de farkında olan ve bunu kullanan bir çocuktur. Herkesi manipüle etme üzerine kurulu bir yapısı vardır. Hocasıyla öpüşürken okul müdürüne yakalanınca hocası okuldan atılır. Disipline gitme sebebi ise münazara yarışmasında ışıklarla oynayarak ortalığı karıştırması olur. Eda, kendi istediği şekilde değil ailesi tarafından kendisi için uygun görülen bir biçimde yaşamını sürdürür. Eğer genç ve güzelsen, maddi durumu iyi biriyle evlenmelisin(!). Çünkü güzel olmak bunu gerektirir. Yetenekleri veya istekleri bastırıldığı için kendini okulda farklı yansıtarak dışa vurur ve “özgür kız” modeli çizer.
Osman, GOT’taki Lord Varys gibi her yerde kuşları olan, okulda paraya dayalı çeşitli işler yürüten bir çocuktur. Asıl derdi paradır. Disipline ise münazara yarışmasında bahis oynattığı için gider. Osman, (henüz derinlerine inilmese de) derinlikli ve diğerleri içerisindeki en yoksul çocuktur. Bu sebeple bir yerlerden yırtmanın ve sürekli para kazanmanın peşindedir. Bu durum babasının işi gereği patron çalışan ilişkisine karşı çıkmasından kaynaklı da olabilir. Çünkü Osman saygı duyan değil saygı duyulan tarafta olmak ister.
Işık ise dizinin en sevimli, en romantik karakteridir. O kadar optimisttir ki adeta bir sevgi kelebeğidir. Ailesinin okul ve ders üzerine motive ettiği Işık, kabuğunu diğer beş arkadaşı ile yolları kesişince kıracaktır.
Deli Doluluk mu? Bkz. Lise Çağları
“O dönemde lisede olanlar” karşılaştırması yapıldığında Aşk 101 dizisinin hikâyesinde zorlama anlatımlara rastlamak mümkün. Mesela Eda’nın öğretmeniyle yaşadığı durum ve disipline gitme sebebi karşılaştırıldığında, öğretmenle arasındaki ilişki daha disiplinlik duruyor. Diğer taraftan böylesine bir olaydan ailesine haber verilememesi ve sadece özür olayı için çağrılmaları ayrı bir dengesizlik. Disipline gitme gerekçesi, sırf diğer karakterler ile yolu kesişsin diye konulmuş bir sebep olarak zorlama görünüyor. Ve gerçekçi olursak, öğretmenle öpüştüğü bilinen bir öğrencinin okulda bu kadar rahat olması da söz konusu olmazdı. O dönemin ve günümüzün baskıcı toplumu değişmediğinden illa bu kızımızı rahatsız eden tipler de çıkacaktı ki biz bunların hiçbirini görmüyoruz.
“Çünkü 90’lar sadece arka fonda bangır bangır çalan müzik değildir.”
Dizinin anlatımındaki tahmin edilebilirliğe, yavaş akan senaryoya, detaylardaki yetersizliklere rağmen akıcı bir gidişat da söz konusu. Dizinin 98 yılında geçtiği belirtilmeseydi, 98 yılında geçtiğini anlamayacaktık. Çünkü 90’lar sadece arka fonda bangır bangır çalan müzikler değildir ki bu müzikler, mevcut zaman diliminde bile çalınabilirdi. Giyilen kıyafetten tutun da siyasete kadar her şeyiyle bir bütünlük içerir 90’lar (bu, bütün dönem içeren işlerde geçerli bir durum). Aşk 101, 90’lar detayı yönünden eksik olsa da o dönemde İstanbul’da yaşayanlar için kokoreç Taksim ikilisi, takoz Ericsson telefon gibi detayları da var. Ama sadece bu kadar. Geçmiş ve gelecek döngüsü içerisinde anlatım yapan dizide, geçmişi geçmiş yapan nostalji rüzgârı da belirgin olarak verilmemiş. Oysa bu durum televizyonda haber izleyen bir büyük eşliğinde ya da o dönemde yok satan gençlik dergilerini göstermek gibi klişelerle, yahut minicik bir kol saati, saç modeli ve aksesuar ile de anlatılabilirdi. Hiçbir detay verilmeyerek 90’ların kanadı kırılmış bir kuş gibi adeta yere bırakılıp çırpınması söz konusu.
Bölümler izlenmeye devam ettikçe rahatsız eden detaylardan biri de izleyicilerle karakterler arasında bağ kurmadan, tanışmadan önce bir anda çok yakın arkadaş oluveren karakterler. Yakın arkadaş bağı hangi ara kuruldu, ne yaşandı da bu kadar güçlü bir bağ yirmi yıl sonra bile görüşülmek istenmesine sebep oldu, belli değil. Bu durum karakterlerin yüzeysel bırakılmasına ve karakter değişimlerinin çok keskin verilmesine sebep oluyor. Mevcut aşk hikâyesi üzerine yoğunlaşılırken, asıl olması ve bir diğer sezona da aktarılması beklenen karakterlerin arasındaki bağ yok sayılıyor.
Aşk 101, 98 yılındaki öğrencileri canlandıran karakterlerin uyum ve oyunculuğu bakımından daha başarılıyken günümüzdeki oyunculuklar vasat kalıyor. Yine de ikinci sezona izleme şansı veren, dinamik, eğlenceli bir dizi olduğu söylenebilir.
Lise eğitimine başladığından beri Gazetecilik ve Radyo-Televizyon ve Sinema okumaktadır. Doktora eğitimini de bu alanda yapmaya devam etmeyi planlıyor. Çalışma hayatına gazetecilikle başlayıp sinemayı da beraberinde devam ettirmiştir. 8 yıl Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ve sinema filmlerinde reji asistanı olarak çalıştı. Çektiği kısa metraj filmler pek çok festivalin yarışma bölümünde yer alıp gösterimleri gerçekleştirildi. Bu festivallerden ödülleri de bulunmaktadır. Kendi blogunda yazdığı yazıların ardından kurulduğundan beri Cineritüel’de sinema üzerine yazmaya devam etmektedir. Uzmanlık alanı Türkiye Sineması olup, absürtlük ve komedi favori dallarıdır.