Röportaj: Fırat Çakkalkurt
İlk izlediğiniz filmi hatırlıyor musunuz?
Evet, sinemada seyrettiğim ilk film Adını Hatırla / Помни имя своё’di. Kazakistan‘da sanırım dört yaşındaydım bu filmi seyrettiğimde. Tabii o zamana kadar TV’de de birçok film izlemiştim. Onlar arasında da çok sevdiğim filmler vardı. Mesela o zamanlar en sevdiğim film İki Kaptan / Два Капитана’dı.
Çocukluğunuzun sinemaları nasıldı?
SSCB zamanında sinema salonları çok görkemli, şık ve güzeldi. Küçükken sık sık sinemaya giderdim. Müzik, felsefe ve tiyatroyla birlikte sinema sanatı da benim özel zevkimdi. Daha sonra, sanırım 16 yaşlarındayken Sinema Evi / Дом Кино üyesi oldum. Filmlerin ilk kapalı gösterimleri burada yapılıyordu. Sinema eleştirmenleri, meşhur yönetmenler, oyuncular, sinema bölümü öğrencileri ve seçkin entelektüeller yeni filmleri beraber izleyip üzerine sohbet ediyorlardı. Böyle bir düzeni vardı buranın. Ayrıca yabancı filmler geldiği zaman burada sansürsüz olarak gösterilirdi. Daha sonradan sinema salonlarında halka sunulduklarında ise aynı filmler maalesef makaslanmış olurlardı. Sinema Evi’nde bir de sinema klasikleri izlenir, analiz edilirdi. O atmosferi çok severdim, benim için bayram gibiydi.
Sinema deyince aklınıza gelen ilk şey nedir?
Tarkovski. Tarkovski’nin tüm filmlerini çok seviyorum. Okuldan tüm sınıf olarak sinemaya gidip ilk kez Ayna / Зеркало filmini seyrettiğimde, filmin sonunda baygınlık geçirmiştim. Filmin içine öyle bir girmiştim ki vücut sistemim dayanamadı ve bayıldım.
Ne sıklıkla film seyredersiniz?
Farklı olabiliyor, bir sistematiği yok.
Defalarca seyrettiğiniz bir film var mı?
Evet, sevdiğim birçok filmi defalarca seyrederim. (gülüyor) Hatta sadece kendim değil, dostlarıma da tek tek seyrettirir, tepkilerini ölçer, yorumlarını alırım.
Sinemada mı film seyrediyorsunuz, evde mi?
Her ikisinin de ayrı bir zevki var. İkisini de severim.
Festivalleri takip eder misiniz?
Maalesef festivaller konusunda çok başarılı değilim. Hep çok merak ettiğim filmler oluyor ama nedense koşturmadan dolayı istediğim ölçüde program yapamıyorum.
Bir film seçerken neye dikkat edersiniz?
Bezen afişteki bir özellik ilgimi çeker, bazen konu, bazen oyuncular, bazen de sözüne ve duygusuna güvendiğim yakınlarımın tavsiyesi ile izlerim. Açıkçası önceden filmin hikâyesini öğrenmeyi sevmiyorum. Eğer önceden denk gelmediysem, özellikle okumam ve öğrenmeye çalışmam. Film seçimlerim sanırım daha çok içgüdüsel.
En sevdiğiniz yönetmen kimdir?
Tek isim vermem gerekiyorsa, Andrey Tarkovski.
En sevdiğiniz film hangisi?
Çok zor bir soru bu. Birçok farklı kategoride çok sevdiğim filmler var. Yönetmeni söylemek yine de nispeten kolay. (gülüyor) Ama film… Yapay Zeka diyebilirim. Bu filmin bana yaşattığı özel duyguları seviyorum.
En son hangi filmi seyrettiniz ve nasıl buldunuz?
En son Joy filmini izledim. “Hayır” kelimesini kabul etmeyen bir kadının hikâyesini anlatıyordu. Sıradan gibi görünen bir örgünün içinde fenomenal bir gücün hikâyesi…
Vizyona girmesini beklediğiniz bir film var mı?
Şu sıralar beklediğim bir şey yok, sürprizlere açığım. (gülüyor)
Kendi hayatınızla ilgili bir film senaryosu yazsanız nasıl bir hikâye anlatırdınız?
Aslında yazdım sayılır. İçimdeki Türkiyem kitabım bir nevi filmimin senaryosudur. Hatta birkaç yapımcı ve yönetmen de bu konuyu dile getirdi.
Sizi en derinden etkileyen film sahnesi hangisidir?
Ne ilginçtir ki beni sarsan ve en çok etkileyen sahne, hayatımda sinemada seyrettiğim o ilk filmin sahnelerinden biri. Beni o filme annem götürdü ve filmin içeriğini bilmiyordu, yoksa beni sarsmamak için götürmezdi. Film Alman Nazi kampındaki Rus bir anne ve küçük çocuğun hikâyesini anlatıyordu. Hâlâ bahsederken içim titriyor. Annesi minik erkek çocuğunu oradaki korkunç atmosferden korumaya çalışıyor ve “Bana bir şey olursa, sen kendi adını unutma,” diye öğüt veriyordu. Anne büyüklerle birlikte bir koğuşta kalıyor, çocuk ise çocuklarla. Daha sonra anne çürük bir elma buluyor, ama o çürük elma bile bir hazine gibi değerli orada. Kendi koğuşunun tahtaları arasından çocuğa seslenip tahta arasında açılan minik bir aralıktan çürük elmayı sokuşturuyordu ve elmayı çocuğa ulaştırıyordu. Böylece çocuğun çektiği açlığı bir nebze olsun gideriyordu annesi. Bu sahne beni bir de şu sebeple etkiledi; ben çok zor yemek yiyen bir çocuktum. Ufak bir şey yemem için tüm aile bana neredeyse tiyatro gösterisi yapıyordu. Herkesin görevi vardı; kimi şarkı söylüyor, kimi dans ediyor, kimi hikâye anlatıyordu. Ben de tüm bunlara rağmen çok zor yiyordum. Filmin bu minik kısmı beni öyle etkilemişti ki çocuğun o çürük elmayı zevkle yemesini hâlâ unutamıyorum. Hatta annemin filmin içeriğinden habersiz olduğunu bilmesem, ben ders alayım diye beni sırf o sahne için filme götürmüş olabileceğini bile düşünebilirdim, ama aslında sadece bu şekilde denk gelmişti. Kendiliğinden bir ders niteliğinde, unutamadığım bir film olmuştu.
Unutamadığınız bir film karakteri var mı?
Truman Show filminin başkahramanı. Hepimiz hakikatler konusunda onun gibiyiz aslında. Fark ettiğimiz anda bizden bir hareket bekleniyor. Bu kolay değil ama bizi asıl mutlu edecek o köklü hareketi yaptığımız zaman muazzam değişime şükrediyoruz.
Anjelika Akbar Kimdir?
4 yaşındayken Moskova Tchaikovsky Devlet Konservatuarı öğretim üyelerinin dikkatini çekerek müzik eğitimine başlayan Anjelika Akbar, Bestecilik ve Orkestra Şefliği yüksek lisansını ve Sanatta Yeterlilik Derecesi’ni UNESCO üyesi olarak geldiği Türkiye’de aldı. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın ilk kurucu öğretim üyesi oldu. 1999 yılında ilk albümü “Su” çıktı. 2002 yılında Vivaldi’nin “Dört Mevsim” keman konçertolarını dünyada ilk kez solo piyanoya uyarladığı albümü Sony Music International etiketiyle çıktı ve Sony Classical kataloğuna girerek, bu katalogdaki ilk Türk Klasik Müzik albümü oldu. Toplam 13 albümü bulunan Akbar Rusya, Fransa, Almanya, Baltık Cumhuriyetleri, Orta Asya, Hindistan, KKTC, Katar ve Türkiye’de sayısız konserler verdi.
Sosyoloji bölümü mezunu. Birkaç sinema filminin prodüksiyon aşamasında yer aldıktan sonra 2013 yılında Sinema Kafası’nı kurdu. Yazılarına Cineritüel’de devam etmekte, sinema doktorası yapmakta ve çevirmen olarak çalışmaktadır.