Alman Propaganda Sineması (2. Bölüm): Amerikan ve Sovyet Propagandası

Alman Propaganda Sineması (2. Bölüm): Amerikan ve Sovyet Propagandası

Share Button

Konuk Yazar: Evrim İnci

Leni Riefenstahl

1902 yılında doğan ve gerçek adı Helene Bertha Amalie olan yönetmen, önceleri bale eğitimi almış ardından geçirdiği sakatlık sonucu amatör oyunculuğa başlamıştır. Das Blue Nicht filminde mağarada yaşayan ve dağ kristali toplayan bir kızı canlandıran Riefenstahl, Hitlerin ilgisini çekmiştir. 1932 yılında ilk filmini çekerek ilgiyi daha da üzerinde toplamış ve Nazizm övgüsü, militarizm güzellemeleri yaparak sanatsal kişiliğini oluşturmuştur. Önceleri Goebbels tarafından bir kadının film yönetmenliğini etkili bir şekilde yapamayacağı düşünülmüş ancak ardından yaptığı başarılı propaganda filmleriyle yöneticilerin takdirini kazanmıştır. Bu filmlerin yönetmenliğinden önce, oyunculuk yapmıştır ve bu sayede oyuncu kontrolü ve teknik olarak bu işlerin nasıl işlediğinin farkına varmıştır.  Ayrıca ilerleyen yaşlarına rağmen su altı fotoğrafçılığı ve yazarlık yapmıştır. Yaptığı filmlerin anti-semitizm amacı taşımadığını ve ırkçı yaklaşımlarının olmadığını; tek amacının sanat yapmak olduğunu savunmuş, hiçbir zaman Nazi partisine üye olmadığını belirtmiş ve her zaman içinin rahat olduğunu belirten birçok açıklama yapmıştır.

Hitler’i propaganda anlayışına odaklayan ve tüm dünyanın seyrinin değişmesine yol açan filmlerin kaynağı Lenin olarak görülür. Kitlelerin etkilenmesi, hızlıca bir etki yayabilmek gibi birçok özellik bulunduran propaganda, önce Lenin’in daha sonra Hitler’in kontrolünde bir silaha dönüşmüştür. Lenin sinemada propagandayı uygularken çeşitli semboller kullanırken, ilettiği mesajları akılcı bir anlayışla vermeyi amaçlamış, Hitler ise kalabalığın en uç noktasına kadar gitmesini hedeflediği mesajları için hitap kabiliyetini kullanmıştır. Birçok vaat vererek kontrol altına aldığı halk, tüm bu söylenen somut sözlere inanmış ve Hitler’in Lenin’den öğrendiği propagandayı ne kadar ileri götürülebileceği görülmüştür.

Lenin-hitlerLenin – Hitler

Goebbels, Hitler’in Kavgam kitabını yorumlarken amaçlarının, belli beyanları dikkatlice bir söylev haline getirmek ve doğru ya da yanlış olmasını önemsenmeden yeteri kadar tekrar ile insan psikolojilerinin kontrol altına olmak olduğunu belirtmiştir. Görüntüler üzerinde yapılan manipülasyonlarla aslında daire kavramını halka kare olarak sunulabileceğini ve sözcükten ibaret olan bu kelimelerin bu tarz söylevlerle yeniden şekillendirilmesini amaçlandıklarını ve bunda da oldukça başarılı olduklarını söylemiştir. ( Bektaş, 2002: 153)

Hitler, kendi propaganda kuralını beş madde haline getirmiştir:

  1. Soyut kavramlar kullanımından kaçının, duygulara hitap edin.
  2. Az sayıda ve belirli düşünceyi, basmakalıp, klişe ifadelerle sürekli tekrar edin. Tarafsızlıktan kaçının.
  3. Tartışmanın sadece bir yönünü ortaya koyun.
  4. Düşmanları sürekli bir biçimde eleştirin.
  5. Özellikle yermek için belirli bir düşman yaratın. (Hitler, 2002: 161)

Bu belirlediği ilkelerle kendi yani Alman propagandasının şeklini çizen Hitler, kurduğu sistemin gücünü gösterebilmek için çevresindeki herkesi kullanmış ve kullanabileceği her araçtan yararlanmıştır. Hitler, propagandanın imkan verildiğinde tüm dünyanın etkilenebileceği ve sonuçlarının ne kadar yıkıcı olabileceği konusunda dünyaya unutulmaz bir örnek sunmuştur.

Triumph des Willens (İradenin Zaferi, 1935)

1934 yılında Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin Nürnberg’de düzenleyeceği 6. Kongrenin belgelenmesi için çekilen film, kartal heykelinin giriş sahnesinde yer alması ile başlar. Bu heykel Alman halkının yüceliğinin simgesidir. Ardından “Führerin emri ile gerçekleşmiştir, 1. Dünya Savaşı’ndan 20 yıl sonra, Alman yeni doğuşundan 19 ay sonra” yazılı bir giriş ile amacı açıklanmıştır. Hitlerin uzun süre uçak yolculuğunu ve Nürnberg’e inişini gördüğümüz filmde, tanrı gibi karşılanan bir lideri alt açılardan görürüz. Orduların ve halkın üst açıdan görüldüğü filmde, tanrısallık yüklenen Hitler ile halkı yani insanlarıyla olan kutsal buluşması resmedilmiştir. Arabayla halkı selamladığı, çocukların ona taptığı görülürken, Hitler’in söylevi “Tek lider, tek parti, tek ülkedir.”

Film, halkın kolektif bir biçimde liderini çağırması ve ardından Hitler’in Almanya için yaptıklarını söylemesi ile devam eder. Peşi sıra Alman halkı için şehit olan askerlerin aslında ölmediği, hala kendilerinin birer parçası olduğunu söylemesi ile halkın büyük bir aşkla yaptıkları tepkiler görülür. Daha sonra stadyumda Hitler’i bekleyen çocukların bando çaldıkları, sınırsız yemekler yedikleri, güreşip eğlendikleri, tıraş olup temizlendikleri görülürken burada aslında Alman gençlerinin nasıl olması gerektiği hakkında belli mesajlar verilmektedir. Ardından Hitler’in gençlere hitaben yaptığı konuşma ve sonrasında silahlı araçların yaptıkları güç gösterileri bir yandan da tüm dünyaya vermek istedikleri mesajları içermektedir. Filmde insanların, kameranın ve mekanın sürekli hareket halinde olması bireyselliğin yok olması ve artık hep birlikte bir gelecek inşasının amaçlandığının bir kanıtıdır. Totaliter rejimlerin en büyük özelliği halkını bir ütopyaya inandırmasıdır. Hitler, Alman toplumuna ari, saf bir ırkın var olması gerektiğini aşılamış ve geleceğin hükümdarlarının kendileri olacaklarına inandırmıştır.

Bunu destekleyecek şekilde Alman komünistlere, sosyal demokratlara, Çingenelere, eşcinsellere ve Yahudilere soykırım yapılmıştır. Polonyalıları, Sırpları, Amerikalıları kötü gösteren birçok film yapılarak tüm dünyaya güçlerini göstermek istemişlerdir. Goebbels’in yazdığı kitaplarda hep Alman ırkının yüceltilmesi ve bu ırk dışı kişilerin bir fiziksel eksikliklerinin olduğunu göz önüne aldığımızda tüm bu propagandanın da birlikte yürütülen bir çalışma olduğu görülür. Propaganda tekniklerinden korkuya başvurma, tren etkisi, nedeni basitleştirme, direkt emir gibi tekniklerin neredeyse tamamını filmlerde görmek mümkündür. Bu da Nazilerin bu sisteme ne kadar hakim oldukları, sanatın ve bilimin tüm özelliklerinden yararlanarak bir amaç uğruna kullanıldığı görülür.

Triumph_des_Willens

Almanların, Nasyonal Sosyalist parti rejimi ile birlikte yeni bir siyasi ve sosyal yaşama girdikleri düşünüldüğünde, bu yaşama uymak ve bu yaşamı özendirmek için propaganda filmlerinin çok etkili olduğu görülmektedir. Kendi saf ırklarını yaratma, Ortadoğu’ya hükmetme istekleri, İngiliz devletinin gücünü azaltmak ve ulaşabildikleri her ülkeye ulaşıp onlara kendi düşüncelerini anlamlı kılabilmek adına birçok propaganda filmi yapmışlar ve bunları izletmişlerdir. Özellikle Adolf Hitler’in yüceltilmesi ve yeni bir Alman gençliği tanımları o dönem çok etkili olmuştur. Sadece filmlerin görüntüleri ile değil filmlerin afişleriyle de bu tanımlamalar yapılmış ve sanatın her alanında birer Nazi propagandası etkili olmuştur. Bu dönemde sinema, sanatsal ve toplumsal bir anlayışı terk etmiş ve devletçi anlayışa yerini bırakmıştır. Riefenstahl filmlerinin o dönem için sanatsal özelliklerinin çok fazla olduğu bilinse de asıl odaklandığı noktanın devletin politikası olduğu görülmektedir. Sonuç olarak bakıldığında karar mekanizmasının Adolf Hitler olduğu, başkanlığını ise Goebbels’in yaptığı Propaganda Bakanlığı, Leni Riefenstahl gibi daha birçok yönetmenle çalışarak ve onları da kontrol altında tutarak asıl hedefleri olan Alman ırkının kontrolü ve daha sonraki küresel boyuttaki isteklerini yerine getirmek için çalışmışlardır. Bunun için en önemli yolun birlik olmak olduğunun farkında olan yöneticiler, kendi aralarındaki birliği halka göstererek onlarında en az kendileri kadar birlik içinde yaşamaları gerektiğini savunmuşlar ve bunu başarmışlardır. Önemli propaganda filmlerinden olan İradenin Zaferi filmindeki askerlerin rol yapmadıkları düşünüldüğünde, bu başarının kanıtı olarak bu sahneleri sunmak mümkündür. Ayrıca o dönem için büyük bütçelerin harcandığının ve filme o dönem için ne kadar önem verildiği ve değerli olduğunun kanıtı, yaklaşık 400 kilometreye varan ham filmin kullanılmasından ve yaklaşık 6 ay süren bir kurgu aşamasının olduğundan anlaşılabilir.

AMERİKAN PROPAGANDA SİNEMASI

Hollywood Sineması

Alman Propaganda Sineması İkinci Dünya Savaşı ile birlikte etkisini gösterirken Amerikan Propaganda Sineması ise her dönemde var olmuş ve belli dönemlerde kendisini daha güçlü bir şekilde hissettirmiş ve günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında var olan Müslüman göçünden rahatsız olan Amerika, sinemayı kullanarak Müslümanları kötü karakterler olarak perdeye aktarmış ve yaklaşık 400 film çekmişlerdir. Müslüman Araplar hakkında oluşturulan önyargı başarılı olmuş, onları develere binen, kadınları pazarlarda satan karakterler olarak göstererek propagandanın etkili bir silah olduğunun sonuçlarını görerek anlamışlardı. (Özsoy, 1998: 358)

Sinemanın insanlar üzerinde yaptığı etkileri gören devlet yönetimi, kendi tarzlarını yaratmak için harekete geçmişler ve bunun için birçok alanda çalışmalar yapmışlardır. O yıllardan sonra Amerikan Sineması kendi yıldızlarını yaratmış ve onları bu filmlerin yıldızları yaparak kendi hayat tarzlarını ve düşüncelerini tüm dünyaya yansıtmaya başlamışladır. Filmlerde kullanılan eşyaların veya giyilen kıyafetlerin önce Amerikan halkı tarafından benimsenmesi amaçlanmış, ardından dünyayı etkileme düşüncesi var olmuştur. Alman propagandasında görülen direkt emirlerin yerine yavaş ama etkili bir kültür satışı gerçekleştirilmiştir. Hollywood’un gücünü aldığı noktalardan bir diğeri de teknolojik gelişmelerden faydalanabilmeleri ve kendi iç pazarlarını sağlam bir şekilde oluşturmaları olmuştur. Teknolojik gelişmelerden faydalanırken özellikle Pentagon’dan destek görmüş ve Amerikan siyasi ve askeri güçlerinin sinemayla olan ilişkisi artmıştır. (Valantin, 2006: 20) Özellikle Amerika’nın geliştirdiği teknolojik gelişmelerin birer sunumu olarak sinema kullanılmış, özellikle 1990’lı yıllarla birlikte Amerika’nın teknolojik ve askeri olarak ne kadar güçlü olduğunun reklamı yapılmıştır. Rambo, Top Gun gibi filmlerle ağır silahlarla fiziki birer güç gösterisi yapan kahramanlar, aslında Amerika’nın kendini nasıl gördüğü ve gösterdiğinin bir belirtisi olarak var olmuşlardır. Sadece yetişkinlere hitap eden filmlerle değil Walt Disney gibi şirketlerle, çocukların da etkilenip geleceğe yatırım olabilecekleri düşüncesi ile her yaştan kitleyi etkileyecek iletiler üreterek kendi ideolojilerini satmaya çalışmışlardır. (Bayram, 1997: 2)

RamboRambo

Amerikan filmlerine artan ilgi sonrası endüstri haline gelen bu sinema, kendi içinde örgütlenerek oluşturduğu ‘’Oscar Ödülleri’’ ile kendi reklamını ve satışını yapmaya başlamıştır. Yıldız oyunculardan, efektlere kadar bir çok dalda verilen ödüller günümüzde dahil olmak üzere tüm dünyanın merakla beklediği tören olmayı sürdürmektedir. Yani Hollywood Sineması artık bir sinema sektörünü değil Amerikan propagandasının uygulandığı bir yeri tanımlar haldedir. Hemen her filmde gösterilen Amerikan bayrağı başta olmak üzere birçok unsur, bilinçaltını etkileyerek ülkenin daha özenilen, güçlü bir ülke olmasına katkı sağlamaktadır. Her siyasi dönemde kendi sinematik kahramanlarını yaratarak ülke sinemasını ayakta tutmuşlar ve dünyayı kurtaran veya yeniden yaratan bir toplum olarak tüm suç onlarda olsa bile kendilerini aklamaya ve masum göstermeye çalışmışlardır. Günümüzde senaryo anlamında yeni yapımlar üretemeseler bile, başka ülkelerin kültürlerinden esinlendikleri filmleri tekrardan çekmeye başlamış ve bu filmleri kaynağı olan ülkelere satarak kendi güçlerini kanıtlamaya ve kendi reklamlarını yapmaya devam etmektedirler. Burada asıl yapılan, gerçekliğe karşı yaptıkları manipülasyonlar ve kendi gerçekliklerini yaratarak tüm dünyaya bunu satmaktır. Bunu sinemasal anlamda güçlü olmayan filmleriyle bile başarır gözükürler ve kendilerine en azından sinemada rakip olarak büyük bir ülke olmaması nedeniyle, bu satışta bir süre daha başarılı olacakları varsayılmaktadır.

SOVYET PROPAGANDA SİNEMASI

Avrupa ülkeleri ya da Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelere göre daha farklı bir kültürel yapıya sahip olan Rusya, sinemanın ortaya çıktığı ve yükselişe geçtiği dönemlerde ekonomik anlamda sıkıntı yaşıyordu. Bu ekonomik sorun Birinci Dünya Savaşı ile birlikte daha kötü bir hal almıştı. Bu dönemde kendi güçlerini ortaya koyan sosyalist kesim, Çarlık rejiminin yıkılmasını sağlamış ama ekonomik olarak bir iyileşme yapmaya neden olamamışlardı. Ülkenin kalkınması için sanatçıların halk üzerinde büyük etki yapacağını düşünen yönetim, desteğini sanatın hiçbir kolundan esirgememiştir. 1917 yılına kadar yapılan filmler, genellikle saray hayatını anlatan ve toplumsal sorunların değinilmediği filmlerdi; ancak Lenin’in önderliğinde olan sosyalist rejim ilk olarak amacını Ekim Devrimi ideolojisini yaymak olarak benimsemiş, ardından bu düşünceyi destekleyen filmler üretmeye başlamışlardı. Devletin büyük desteği ile büyük bütçeli filmler yapılmış ve propaganda sineması olarak tanımlayacağımız sinemayı ortaya çıkarmışlardır. Devrim ile Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göç eden yönetmenler olmasına karşın, kurulan Devlet Eğitim Komisyonu ile sinema daha planlı ve kontrollü yapılan bir iş haline gelir. Lenin’in sinemayı kitlelere ulaşabilecek en kısa yol olarak görmesi, sinemayı diğer sanatlardan bir adım öne çıkarmıştır.

Devrimden sonra 1919 yılında Sovyetler Birliği Devlet Sinema Enstitüsü yani VGIK kurulmuş ve sinema devlet kontrolüne geçmiştir. Ardından propaganda için en önemli adım Ajitasyon Trenleri ile ülkeyi uçtan uca dolaşmak olmuş, propaganda için yeni görüntüler çekilirken aynı zamanda halka çeşitli gösteriler yapılmıştır. (Aliyev, 2007, 9) Halkın ajitasyon ile birlikte eğlenmesi gerektiği düşünülmüş ve çekilen birçok film Vertov tarafından kurgulanmıştır. Sovyet sinemasının ilk amacı kitleleri eğitmek ve siyasi amaçları sinema yoluyla vermek olmuştur. Tüm zamanların en iyi propaganda filmleri içinde yer alan Potemkin Zırhlısı filmi 1925 yılında Sergei Eisenstein tarafından Lenin’in büyük desteğiyle çekilmiş, uyguladıkları kurgu sistemi ile devrim bilincinin halka aşılanması amaçlanmıştır. Filmin herhangi bir başrol oyuncusunun olmaması ve kişilerin değil halkın ön planda olması bu propagandanın hangi amaçlarla yapıldığının önemli göstergesi olmuştur. Her tarzda seyircinin anlaması amacıyla çekilen bu propaganda filmi günümüzde hala popülerliğini sürdüren yapımlar arasında yer almaktadır. Lenin’in hızla fark ettiği sinemanın gücü, daha sonraki dönemde başta Hitler olmak üzere birçok kişiyi ve ülkeyi etkilemiş, sinema tarihinin seyrini değiştirecek hareketler ve filmler çekilmiştir.

Sinemanın ortaya çıkışından sonra günümüze kadar gelen bir tarihsel süreci ele alacak olursak, sinemanın ilk yıllarında daha çok eğlence ve merak unsuru olan filmler daha sonra belli topluluklar tarafından insan psikolojisinin kontrol edilebileceği ve bunun filmlerle yapılabileceği düşüncesinin birer deney unsurları olmuşlardır. Bu deneylerin başarılı olmasıyla birlikte dünyanın büyük güçleri olarak tanımlayabileceğimiz bütün devletler, sinemayı öncelikle kendi halklarını kontrol etme, daha sonra diğer ülkelere mesaj verme amacıyla kullanmışlar ve bunu yaparken sinemanın bir sanat dalı olduğunu unutmamışlardır. Özellikle Sovyet ve Alman propaganda filmleri, propagandanın gelişme sürecini en iyi yansıtan eserler olmuşlar ve belki de sadece isimleriyle anılan filmlerin aslında içeriklerinin en önemli noktaları olduklarını ispat eder süreçler yaşatmışlardır. Günümüz toplumuna geldikçe Almanların ve dağılan Sovyetlerin sinemasal güçleri dağılmış ve yerine bir numaralı sinema gücü olarak Amerika yerleşmiştir. Hemen her yerde ve birçok teknolojik gelişmeyle birlikte izlediğimiz bu filmlerle, eski propaganda tekniklerinin rafa kalktığını ve artık sinemada birer hayat tarzının insanlara satıldığını göstermekte ve aslında kendi ülkesinin ve oraya ait ürünlerin reklamını yaparak kendilerine olan teşviki sunmaktadırlar. Sinemanın propaganda ile geçirdiği süre boyunca zaman zaman sanat amacıyla yapılan filmlerin sayısı azalsa da, sinemanın birçok alan ve konuda gelişmeye açık olması ve durdurulamayacak görülen teknolojik gelişmelerle sadece propagandaya odaklanılmadığı gerçeğinin görülmesi gerekmektedir.

KAYNAKÇA

1) KABAAĞAÇ, Sina: Latince-Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1995
2) HANÇERLİOĞLU, Orhan: Felsefe Ansiklopedisi cilt:1, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1992
3) BUDAK, Selçuk: Psikoloji Sözlüğü, Bilim Sanat Yayınları, Ankara, 2000
4) ÜLKEN, Hilmi Ziya: Sosyoloji Sözlüğü, MEB Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Yayınları, İstanbul, 1969
5) BEKTAŞ, Arsev: Siyasal Propaganda, İstanbul, Bağlam Yayınları, 2002 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 1. Cilt, Dergah Yayınları, İstanbul, 1997
6) CHOMSKY, Naom: Medya Denetimi, Tüm Zamanlar Yayıncılık, İstanbul, 1993
7) AKBULUT, Durmuş: Avrupa Sineması, Sinemanın İlkeleri, Kare Yayınları, 2012
8) BEKTAŞ, Arsev: Siyasal Propaganda, İstanbul, Bağlam Yayınları, 2002
9) HİTLER, Adolf: Kavgam (çeviri: Ahmet Çuhadır), İstanbul, Kum Saati Yayınları, 2002
10) ÖZSOY, Osman: Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, Alfa Yayınları, İstanbul, 1998
11) VALANTİN, Jen Michel: Hollywood, Pentagon ve Washington, Bab-ı Ali Yayıncılık, İstanbul, 2006
12) BAYRAM, Nazlı: Popüler Canlandırma İdeoloji, Anadolu Sanat Dergisi, Sayı:7, 1997
13) ALİYEV, Rovshan: Sovyet Dönemi ve Bağımsızlık Sonrası Azerbaycan Sineması, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü R.T.S. Anabilim dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007

, , , , , , , ,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir